Önce Gümrük Birliği'nden çıkalım
AB ülkelerinin Türkiye'ye bakışı daha işin başından beri belliydi. Bu bakışın dostça olmadığını gizlemeye de gerek duymuyorlardı. Buna rağmen AB'ye üye olunmadan Gümrük Birliği anlaşması imza edilerek Türkiye AB ülkeleri için açık pazar konumuna getirildi. Buna karşılık ne elde edildiği sorusunun cevabı yoktur. Çünkü, AB Türkiye'ye yönelik bir tek adım dahi atmış değildir. Sadece ev ödevleri veriyor, teftişe elemanlarını gönderiyor ve onların hazırladığı raporlarda da mutlaka aleyhimize hükümler bulunuyor. Arkasından uyarı ya da ikaz geliyor. Kısacası Türkiye sanki AB için medenileştirilmesi gereken bir ülke ama aralarına almaya da kesinlikle niyetleri yok.
Bunun nedenleri üzerinde uzun uzun kafa yormanın fazla bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Çünkü daha işin başında AB bir Hristiyan Birliği olarak düşünüldü ve hayata geçirildi. Bu gerçek bilinmesine rağmen AB'nin eteğini bırakmamamın manasını anlamakta zorluk çekiyorum. Hemen belirteyim ki işin başında Batıyı kendilerine Kıble edinmişlerin AB yandaşlığını anlamakta zorluk çekmiyordum. Çünkü onlar için tek hedef Türkiye'yi Batıya benzetmekti. Bu benzetmeye sanayileşme ve kalkınmanın dahil olmadığını söylemeye bile gerek yok. Avrupa'ya benzemek sadece taklitçilikten ibaretti.
Ancak, aradan geçen zaman içinde geçmişin koyu AB yandaşlarında bile gerileme gündeme gelirken AK Parti iktidarının ilk hedef olarak AB üyeliğini seçmiş olmasını da yine başlangıçta anlayabiliyordum. Kendime göre AK Parti'nin AB sevdası Türkiye'nin sivilleşmesinin önündeki engelleri bu yolla kaldırmada kullanacakları bir vasıta olarak görüyordum. İyi de aradan bunca zaman geçmesine rağmen biz ne yaparsak yapalım AB ülkelerinde Türkiye'ye yönelik en küçük bir sempati belirtisi görünmezken bizim hâlâ uyum yasaları adı altında her şeyimizle AB'ye benzeme gayretimizin izahı olabilir mi?
Ermeni iddialarının reddini suç sayan yasa teklifi Fransa Meclisi'nde bugün oylanacak. Kabul edilir mi bilemem ama ister kabul edilsin ister reddedilsin böyle bir yasanın Fransız Meclisi'ne gelmiş ve oylanmak üzere gündeme alınmış olması bile tek başına onur kırıcıdır. Benim bir Türk olarak ülkemde Ermeni Soykırımı olmadı dememi bile suç sayan bir anlayışla beraber olmayı, aynı torbaya girmeyi bırakın yanyana yürümek bile yanlıştır. Kaldı ki bu tür çıkışlar ve yasaklar AB ülkelerinde ilk defa gündeme gelmiyor. Yıllardan beri Türk gazeteleri Almanya baskılarında çeşitli baskılarla karşılaşıyorlar. Söz gelimi Almanya'da Yahudi aleyhtarlığı suçtur. Bu tür haber ve yazılar gazetenizin Almanya baskısını engellemenin gerekçesi olabilir. Kaldı ki siz istediğiniz kadar bir ırkın düşmanlığını yapmıyor, sadece Siyonizmi eleştiriyoruz deseniz bile aynı yaptırım ile karşılaşırsınız.
Bunun yanında terör örgütünü koruma ve kollama görevini üstlenmiş olan AB ülkelerini burada saymaya kalkarsak bir teki bile dışarıda kalamaz. Bu noktada demek istediğim o ki artık AB sevdasını bir kenara bırakmanın zamanı gelmiştir. Eğer birde bugünkü oylamada Ermeni soykırım iddialarının reddini suç sayan yasa kabul edilecek olursa olayı elçimizi geri çekip Fransız elçisini göndererek kapatmak mümkün değildir. Bunun ötesinde adımlara ihtiyaç vardır. Bu adımlar yukarıda da belirttiğim gibi Gümrük Birliği'nden çıkmaktan başlar, Türkiye'de toplum olarak Fransız mallarına karşı boykota kadar uzanabilir. Ancak, bu söylenenlerin lafını edip hayata geçirmemek inandırıcılığımızın yitirilmesine sebep olacaktır. Bu noktada bir takım tehditlerle işi engellemeye çalışmaktan çok ileri adımlar atmayı gerektiriyor. Bu adımların içinde şahsen toplum olarak eğer Fransız mallarını almamak gibi kalıcı bir tavrı hayata geçirebilirsek ucu Fransız halkına da dokunacak ve halkın iktidara karşı tepkisi söz konusu olabilecektir. Çünkü, görüldüğü kadarıyla şu ana kadar Fransız kamuoyunun gelişmelerden fazlaca haberi yoktur. Daha doğrusu böyle bir olay Fransız kamuoyunun gündeminde değildir. Gümrük Birliği'nden çıkış ve Fransız mallarına boykot Fransa'ya ciddi maddi kayıplara sebep olacaktır. Ayrıca diğer AB ülkelerine de bir uyarı teşkil edecektir. Sanıyorum bugün için en etkili yol budur. Çünkü sadece elçi çekip buradakini göndermekten ibaret kalacak bir uygulama işe yarmayacaktır. Kaldı ki İsrail'den de elçimizi çektik buradaki büyükelçiyi gönderdik de ne değişti? Sonuç vermeyecek, karşımızdakinin canını yakmayacak uygulamaların anlamı yoktur. Sadece bir takım uygulamaları yalama etmeye ve etkisizleştirmeye sebep olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.