Batı kültürünün işgali
Yüzyıllar boyu hakim kültürün mensupları iken birden bire kendimizi Batı kültürünün işgali altında bulmak ve sorgulamaya bile gerek duymadan Batının biçtiği gömleği sırtımıza geçirivermek rahatsız edici değil mi? Toplumumuz bundan rahatsızlık duymuyor mu? Bu soruya duyuyor ya da duymuyor gibi genelleme şeklinde cevap vermek mümkün olmaz. Bizim gibi Batı kültürünün ülkemizi ve beyinlerimizi işgal etmiş olmasından rahatsız olanlar bulunduğu gibi bundan rahatsızlık duymayan, hatta kendi kültür değerlerini bir kenara iterek Batı kültürü içinde eriyip gitmeyi marifet bilenlerde var. Hemen belirtelim ki bu duruma toplumumuz kendiliğinden bir özenti sonucu gelmiş değil. Uzun yıllar ülkemizde uygulanan ve tepeden inme dayatmalarla toplumumuzu medenileştirme(!) adı altında batılılaştırma çabalarının gelinen noktada önemli etkisi olmuştur. Diyebiliriz ki ülkemizde kendi kültürüne yabancılaşma ve bunun sonucu beyinlerin Batı kültürünün istilasına uğraması aşağıdan yukarıya bir değişimin değil yukarıdan aşağıya bir zorlamanın sonucudur.
Bu noktada sorgulamamız gereken başka hususlarda var. Söz elimi bizi doğu ya da doğulu olarak kimler neye göre belirlemişler? Bu nitelendirme büyük ölçüde İngiliz sömürgeciliğinin kendi dışında kalanları tarif için ortaya attığı bir nitelendirmedir. Kendilerini merkez kabul edip ona göre dünyayı tarif eden İngiliz sömürgeciler kendilerini merkez kabul ederken genellikle İslam dünyasını Doğu olarak nitelendirmişler, kendilerinin merkez olduğu bir dünyada ortaya Yakındoğu, Ortadoğu ve Uzakdoğu gibi tarifler çıkmıştır/çıkartılmıştır.
Halbuki dünyayı tarif bakımdan bir nitelendirme yapılacaksa Osmanlı İmparatorluğu kendisini merkez kabul edip ona göre bir tasnif geliştirebilirdi. Ancak, Osmanlı böyle bir nitelendirmeye gerek duymamış, tüm dünyayı bir bütün olarak kabul edip kucaklamaya çalışmıştır. İngiliz emperyalizmi de dünyayı kucaklamaya çalışmış olmakla birlikte bunu yaparken bir ötekiler oluşturmayı ihmal etmemiştir.Yani kucaklamanın esasını sömürü oluşturmuştur. Ebette bu sömürü sadece ekonomik alanla sınırlı kalmamış, ekonomik sömürüyü kalıcı kılabilmek için kültürel işgalde ihmal edilmemiştir. Söz gelimi geçmişte hangi ülke İngilizlerin işgali altına girmiş ise bugün o ülkelerde toplumun büyük bir bölümü İngilizce konuşmaktadır. Dikkat edilirse toplumun büyük bölümü İngilizce biliyor demiyor, İngilizce konuşuyor diyorum.
Toplumlar böylesine sömürgecilerin kültürünün baskısı altına girince zamanla geçmişte işgal yaşamamış bizim gibi ülkelerde de Batı kültürünün ister yansıması diyelim ister işgali gündeme gelmiştir.
Söz gelimi ülkemiz uzun süre işgal altında kalmamıştır ama Batı kültürünün yansımalarını hayatın her alanında görmek mümkündür. Batı kültürünün temellerini de Hristiyanlığın bozulmuş değer yargılarının oluşturduğunu düşünürsek çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Türkiye'de bugün neden yılın son günü, yarın ise 2012'nin ilk günü olarak kabul edilir? Çünkü, bizim takvimimizin başlangıcını Peygamber Efendimizin Mekke'den Medine'ye hicreti oluştururken Hristiyan değerlerinin esas alındığı Batı toplumunda Hz.İsa'nın doğum günü kabul edilen gün - kabul edilen diyorum çünkü ortada kesin bir tarih yok- takvimlerinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.Bu bakımdan Bugün ülkemizin de dahil olduğu geniş bir coğrafya'da 2011 yılının son gününü yaşıyor olmanın temeli işgaline uğradığımız Batı kültürüne dayanıyor.Ve bu kültürün ülkemizi nasıl etkisi ve baskısı altına aldığını, ülkemizde nasıl bir hakim kültür haline geldiğini gösteriyor. Öyle bir noktaya gelmişiz ki benim böyle bir yılbaşım yok, bu takvim beni ilgilendirmiyor demem de fazla bir işe yaramıyor. Çünkü, benim Hicri yılbaşım maalesef miladi yılbaşı kadar toplumda yansıma bulmuyor.Hem de bu toplumun lafa geldiği zaman yüzde bilmem ne kadarının Müslüman olduğunu söylemekte bir beis görmüyor olmamıza karşılık. Ebette Batı kültürünün ülkemize yansımaları sadece bunlarla da sınırlı değil. Kapitalizmin çarklarının daha hızlı dönmesini sağlamak için icat edilmiş ve insanları tüketime zorlayan bir taktım günlerde bunlardan. Hemen belirteyim ki bizim dinimizde hediyeleşmeyi tavsiye eder. Ama, ondan maksat eş dost ve akrabalar arasındaki ilişkileri sıcak tutmaktır. Bununda ötesinde hediyeleşmek senenin bazı günlerine mahsus değildir. Dini bayramlarımız bu hediyeleşmenin zirve yaptığı günlerdir. Ama, bunun dışında kalan günlerde de insanların birbirlerini sevindirmesi dinimizin emirlerindendir. Ne var ki bu özelliklere sahip olmayan batılılar kapitalizminde zorlaması ile bir takım günler icat etmişler, bizim gibi bazı ülkelerde Batıya benzemek adına kendi dinlerinin tesviyesini unutarak sevgilerini ve ilgilerini göstermeyi senede bir güne mahkum etmişlerdir. Bunun yanında dini bayram günlerimizin de giderek tatil günlerine dönüşmekte olduğunu hatırlarsak Batı kültürünün ülkemizi nasıl işgal ettiğini sanıyorum izaha gerek kalmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.