28 Şubatçılar masum mu?
Gazetemizin dünkü sayısında "Darbenin yolu 'Kudüs'ten geçiyor" başlığı altında ağırlıklı olarak 28 Şubat sürecini ele alan bu arada 12 Eylül 1980 darbesinin gerekçelerinden birini teşkil eden 6 Eylül 1980'de Konya'da düzenlenen Kudüs Mitingini ele alan haberi okuyunca o günleri yeniden yaşadım. Çünkü, Sincan Belediyesi'nin düzenlediği "Kudüs Gecesi"ne katılan ve baştan sona programı en önde izleyenlerdendim. Belli bir ajans tarafından darbecilere servis yapılan gecenin görüntülerinin olayın üzerinden üç gün geçtikten sonra tüm televizyon kanallarında gösterime girmiş olması darbe için kamuoyu oluşturmanın malzemesi haline getirilmişti. Bende tüm yakınlarım ve tanıdıklarımla birlikte her gece kendimi televizyonlarda izleme imkanı (!) bulmuştum. Elbette olay sadece düzenlenen Kudüs Gecesi'nin görüntülerinin televizyonlarda verilmesinden ibaret değildi. Bu gece bahane edilerek Sincan'da tanklar yürütülmüş tanklardan iki tanesi Sincan Lale Meydanı'nda bırakılarak "İstersek anında haddinizi bildiririz" mesajı verilmeye çalışılmıştı. Kısacı o görüntüler 28 Şubat Postmodern darbesinin gerekçesi haline getirilmişti.
Bu bakımdan bu köşede 12 Eylül 1980 darbesini yapanlardan hesap sorulurken, bu arada AK Parti iktidarı dönemindeki bir takım hazırlıkların içinde bulunanların darbeye teşebbüs suçundan tutuklu ya da tutuksuz mahkemelere sevkedildiği bir dönemde 28 Şubatçılardan hesap sorulmuyor olmasına birkaç kez dikkat çekmiştim. Ancak gelinen noktada 28 Şubatçılarla ilgili suç duyuruları yapılmaya başlanmış olmasını önemsiyorum. Dilerim bu suç duyuruları bir kenara itilmez ve gereken yapılır. Çünkü, üzerinden 32 sene geçmiş ve pek çoğu vefat etmiş olduğu halde darbecilerin kalanlarından hesap sorulabildiğine göre 12 Eylül 1980'den sonra yaşanan ve darbe girişimi olmaktan çıkmış, toplum tarafından başına bir 'post' eklenerek postmodern darbe olarak nitelendirilmiş bir eylemler zincirinin sorumlularının unutulmuş olmasını anlamak güçtür.
Çünkü 28 Şubat süreci gece yarısı muhtırası vesilesiyle yaşananları çok aşan ve geride pek çok mağdur ve mazlum bırakan bir harekettir. Olay sadece bir koalisyon hükumetinin yıkılması değil bunun ötesinde bir takım partilerin tasfiye edilmesi ve kapatılması, bazı seçilmişlerin iş başından uzaklaştırılması, bununda ötesinde bir takım düzenlemelerle toplumun önemli bir kesimini ikinci sınıf vatandaş statüsüne iten uygulamaların sahnelendiği bir dönemdir. Bu bakımdan eğer onun hesabı sorulmayacak ya da sorulamayacak ise değişim ve dönüşüm iddiaları havada kalmaya mahkumdur. Bu arada insan haklarını teminat altına almak üzere yeni bir anayasa hazırlama iddiaları da büyük ölçüde anlamını yitirecektir. Çünkü toplumun çoğunluğu büyük acı çekmiş, sindirilmiş, inancını yaşaması engellenmiştir. Diyebilir ki o süreçte yaşananların işgal altında bir sömürgede yaşanması mümkün değildir.
Bu bakımdan gazetemizde dün yayınlanan haber olayın yeniden gündeme getirilmesi ve hatırlatılması açısından önemliydi. Bu arada dönemin Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız kardeşimin 28 Şubatçılardan şikayetçi olmaya hazırlandığını belirtmesi de önemli bir gelişmedir. Çünkü, olayın mağdurlarından birisi de Bekir Yıldız'dır. Görevden alınmasının arkasından tutuklanması ve tahliyesini müteakip uzun süre çektiği sıkıntıları bilenlerdenim. Suç duyuruları 28 Şubat mağdurları eliyle yeniden gündeme getirilmiş, belki de ilgililerin unutturma çabaları boşa çıkartılmış olacaktır.
Çünkü eğer bağımsız yargı bu dönemde 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar ve AK Parti iktidarının ilk dönemlerinde bir takım darbe hazırlığı içinde olanlardan hesap sorabiliyorsa aradaki 28 şubat döneminin atlanmaması gerekir. Eğer atlanacak olursa tüm yapılanlar ve açılan davalar büyük ölçüde anlamını yitirecektir.
Bu arada açılmış davaların önemsiz olduğunu söylemediğimi hatırlatmaya bile gerek yok ama bazıları öküz altında buzağı arama meraklısı olduklarından bu notu onlar için düşüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.