Türkiye-medya ateistlerinin dönüşümü
Aydınlanma felsefesi turfandalığında, Darwin’in maymunlaştırma ve Freud’un sapık cinsel güdüleriyle beslenen zihni kirlilikte gelişti ateistlik. Bataklık otunun ömrü kısadır. Şimdi kan kaybediyor. XIX. asır öncesi istatistiklerde dünyada ateist gözükmüyor. 1970’de % 4,6’ya çıkmış. Samuel Huntington’nun World Christian Encyclopedia verilerine dayanarak yaptığı hesaplara göre 1970-2000 arasında % 8,7 gerilemiş. İslâmi gelişme ateistlerin büyük acısı.
Ateist, dinsizden farklıdır. Ateistin önemli yanı din düşmanlığıdır. İnançsızlığını, inanç düşmanlığına çevirerek bir ideoloji sahibi olduğunu zanneder. Gerçekte bu durum tam bir zavallılıktır. Komünizm dönemi her dine düşman olan medya ateistlerinin, Batı sermayesiyle yön ve şekilleri dönüştü. Siyonizm’in “Ağlama Duvarı”na dahi övgüler yazmaya başladılar. Yalnız İslâm düşmanlığı sabit kaldı. NATO Genel Sekreteri Willy Cleas’ın, düşman kod adını, “Yeşil” yani “İslâm” olarak açıklaması ve Bush’un İslâm’a saldırıları, İslâm ülkelerindeki ateistlerin İslâm düşmanlığında ısrar ve azgınlaşmalarına yol açtı. Bu evrim neticesinde İslâmi eğitimi ve Müslümanların öğrenim haklarından başlayarak, sermayeyi yeşile boyamaya kadar Müslümanlara iftira ve tezviratla saldırıya, fişlemeye başladılar.
Alman Devlet Adamı Bismark, “Bütün semavi ve münzel kitapları tetkik ettim. Hiç birisinde değil bütün insanlığın, bir ailenin dünya ve ahiret saadetini temin edecek hükümler dahi bulamadım. Yalnız Kur’an-ı Kerim bundan azadedir. Ya Muhammed, sana muasır bir vücut olamadığım için üzgünüm” der. Bu realitedir ki, yeterli ve doğru İslâmi bilgiye sahip olamayan birçok insan, sorularını cevaplandıramayan atalarının dinlerinden uzaklaşıp, İslâm’ı buluncaya kadar boşlukta kalıyor, dinsizleşiyor. Bu tür dinsizler, geçen asırda hızla artmış ve dünya nüfusunun % 17,1’ine yükselmiştir. Bunlar din düşmanı, ateist değildir. Sadece inanamamaktadır. İnanç saldırganlığını kendine bir ideoloji, bir varlık nedeni yapmamışlardır. Bunlar yeterli bilgi ve gönül açıklığına kavuştukları zaman fıtrata, yani insani yaratılışın yüceliğine dönmekte, İslâm’ı seçmektedirler.
Ağlama Duvarı, Yahudilerin dini mabedi yani havrası değildir. üç semavi dinde de Kudüs’ün kutsiyetiyle alakası yoktur. “Natura Carty”, “Rabbani Yahudi” hahamları ve taraftarları için önemli olan Tevrat ve Hz. Musa Peygamberin yoludur. Siyonizm’e karşıdırlar. Müslüman’ın gümüş yüzük takmasından, evinde kadınların ayrı oturmasına kadar fişleyenler; örtüsünden, kurbanına kadar saldırı konusu yapanların, Ağlama Duvarı’na hayranlıkları, “herkesi kör, alemi sersem zannetme” körlüğü değilse, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktır. Ağlama Duvarı mabet değildir. Yahudiler, Hz. İsa’yı Mesih kabul etmeyince “Mesih beklentisi” zarureti doğmuş ve “Arz-ı Mev’ud” buna eklenmiştir. Ağlama Duvarı, “Arz-ı Mev’ud” denen cihan saltanatı beklentisini sembolize etmektedir. 1897’de Theodor Hezl tarafından Basel’de toplanan 1. Siyonist kongre, “Kuzey sınırımız Kapadokya’dan (Orta Anadolu), güneyde Süveyş Kanalı’na kadar dayanır” diyor. 1897 kongresinin ortaya koyduğu ikinci ve belirsiz sınırlar ise çok daha geniştir. “Siyonizm, Davud ve Süleyman’ın Filistin’i olacaktır” denmektedir. Ağlama Duvarı bu ideolojiyi diri tutma vasıtasıdır. Zaten İsrail Filistin’de kurulmadan, Türkiye’de kurulmasını isteyen Yahudiler olmuştur.
Rusya Komünist devrimi, inkarcılığı bayrak edinince, bunu taklide sarılan Türkiye ateistleri, bu basit inkar ve taklitle büyük heyecana kapıldılar. Şimdi bu dev hayallerini, küçücük çıkarlar uğruna Batı’ya transfer ettiler. Cumartesi günü imtihana girmeyen bir Yahudi öğrenciye özel imtihan komisyonları isteniyor. İslâmi öğretime engel icat ediliyor. Kur’an hayatı ve ahlakı, kamusal alan gibi bahane ve yasaklarla hayatın dışına atılmak isteniyor. Eşcinsellik gibi sapıklıklar için dünya bir özgürlük alanı, Müslümanlar için aşağılama ve yasaklar cehennemi mi olacak? Akıl, vicdan ve realite karşısında gülünç ve rezil oluyorlar, olacaklar.
J.J. Rousseau, en büyük bahtsızlık dost mu-düşman mı olduğu anlaşılamayan, iki yüzlü insanlar arasında yaşamak olduğu teziyle, Diyojen Akademi ödülünü kazandı. Bugün iki yüzlülerin ödüllendirilir duruma gelmeleri, “tuz kokuyor” çağrısıdır. Toplumun bu çağrıya kulak vermesi ve gereğini yerine getirmesi zarureti vardır. Adalet mülkün temelidir. Maskeli yüzlerin, karanlık kimselerin ödüllenir duruma gelmesinden daha büyük bir adaletsizlik ve felaket düşünülemez.
Yüce bir yaratılışla yaratılmış, ekmel-i ve eşref-i mahluk olan insan, görmemek, duymamak, bilmemek hakkına sahip değildir. Görmek, bilmek ve haktan yana tavır koymakla sorumludur. Yarınlar, insani değerlere, yüceliğe inanan ve inancının gereğini yapanlarındır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.