Yener Dönmez

Yener Dönmez

KİK sınavı!

KİK sınavı!

“Ben Zeliş’in salonuna iftardan sonra gidemem, çünkü ben oruç tutmuyorum. Eğer oruç tutsaydım, oraya iftardan önce de sonra da gitmezdim. Belki ben yanılıyorum ama oraları benim gibi günahkarlar içindir diyebiliyorum. Oruç tutan dindarların pek uğrayacağı yerler değil.”

Bu satırlar ateist bir yazara ait...

Kamu İhale Kurumu’nun yöneticilerinin Ramazan ayında, iftardan sonra “Zeliş” adlı kadının batakhanesine götürülüp eğlendirilmesi olayı için yazmış.

Günlerdir haberlerden okuyoruz, muhafazakar ve dindar referanslarını öne çıkartarak yükselmiş; Kamu İhale Kurumu’nun zirvelerine kadar tırmanmış isimlerin para-menfaat-kadın için düştükleri rezil durumları.

Bireysel olarak yaptıkları ve bunun karşısında alacakları dünya ve ukba cezaları elbette olacaktır.

Ama girişte verdiğim satırlarda görüleceği üzere Müslümanlara yönelik bakışa ciddi zarar veriyorlar ki; bu çok tehlikeli.

O satırları bu yüzden ilettim.

Uyanmamıza vesile olur diye.

Mücadele dönemlerinde, mahalle baskısı görülen dönemlerde, hayatın bütün alanlarından izole edildiğimiz dönemlerde bu tip durumlarla karşılaşmıyorduk. Ancak nemalanma dönemi geldiğinde, sapmalar ve yoldan çıkmalar görülüyor.

İki yüz yıldan fazla zamandır, Anadolu insanı burun aşağı giderken son yıllarda ilk defa başını doğrultma imkanı buldu.

Başımızı doğrulturken, bize duyulan güven en önemli sermayemizdi.

Para, konum, mevkiler, makamlar, iktidarlar kaybedilebilir.

Konjonktür değişir işler aleyhimize de dönebilir.

Ama güven sermayesini asla kaybetmememiz gerekiyor.

Anadolu insanının bir kez daha hayal kırıklığına uğramaması gerekiyor.

Kamu İhale Kurumu’ndaki olayın bir ders olması gerekiyor ve en şedit biçimde üzerine gitmemiz icap ediyor.

Bizim devrimizde yükselmiş olmalarına bakmadan, yaptıklarının cezası, tepkisi bizim elimizle olursa duyulan güveni korumuş oluruz ancak.

Hiçbir şeyin üzerinin örtülmemesi gerekiyor.

Allah Resulü çok sevdiği Hz. Üsame’ye “zengin kadına hırsızlık nedeniyle eli kesilmesin” ricasına aracı olduğu için gönül koyarak kürsüye çıkarak, “Sizden önceki kavimler neden battı biliyor musunuz?” diye sorup, cevabını kendisi verir:

“Kızım Fatıma da olsa suç işlese cezasını veririm.”

Bu büyük bir derstir.

İlelebet kaybolmayacak.

“Adalet mülkün temelidir” diyen ve adalet timsali Halife Hz. Ömer’in kendi oğluna had vurdurması sonra da vefat etmesi hadisesini hatırlayın.

Suç işleyen oğlu bile olsa kılını kıpırdatmayan bir anlayıştır yüzyıllardır “adalet” denince akla gelen.

Oğlunu bırakın, Hz. Ömer hukukun karşısında boynunun inceliğini bir gayr-ı müslimle yargılanarak bizzat kendi hayatında göstermiştir.

Yine Bizans’ı yıkmış Fatih Sultan Mehmet Han’ın kadı karşısındaki iki büklüm halini hatırlayın...

Bir kişinin hukuk önüne çıkartılmasına dinimizde, inancımızda, geleneğimizde, adetimizde, tarihimizde bakış açısı budur.

Adalet önüne çıkmak kişileri alçaltmaz yüceltir.

Velev ki o adaletin zalimane davrandığı söylense bile...

Neyin hayırlı olduğu bilinmeyeceği için adaletten kaçılmaz.

Kendisi ve mensup olduğu partiler mahkemelerde yargılana yargılana gelen birisi bugün Başbakan koltuğunda ve Türkiye’nin tarihine geçiyor.

Kendisi adaletten kaçmazken, onun kredisini tüketmemek lazım.

Bugün Kamu İhale Kurumu’nda ortaya çıkan tablodan, oradaki kirden temizlenmenin tek yolu yapanın cezasını “Kadı”nın vermesini beklemek.

Müslüman’ın temel özelliği hesap verebilir olmasıdır.

Günde beş kez Rabbinin huzurunda hesap verir.

Alışıktır buna.

İç muhasebe bir an olsun vicdanından eksilmez.

Bu ruhtaki bir insan, kendini günde defalarca hesaba çekmeye o kadar alışıktır ki başkalarının hesap sorması karşısında vereceği hesaptan korkusu olmaz.

Mesele “dindar nesil” olmak.

Gerisi hikaye...





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yener Dönmez Arşivi