Yener Dönmez

Yener Dönmez

Kemalist Jakobenler’den kurtulduk derken...

Kemalist Jakobenler’den kurtulduk derken...

Herşeyi halk için yaptığını söyleyen, aslında herşeyi halka rağmen yapan tepeden inmeci Kemalist Jakobenlerden, AK Parti iktidarı döneminde adım adım kurtuluyoruz derken yeni bir derde düçar olduk.

“Yanılmaz akıl” ve “yanılmaz doğrucu” Post Jakobenler, istisnasız her konuda kendi fikirleri dışındaki bütün fikirleri, yorumları aşağılıyor ve organize biçimde üzerine giderek, daha çıktığı an mahkum etmeye çalışıyorlar.

Kendisi gibi düşünmeyen Başbakan’a “çapsız”, kendisi gibi düşünmeyen İçişleri Bakanı’na “kereste”, kendisi gibi düşünmeyen bir gazeteciye ise “Düşük zeka, zibidi, lağımcı, ahlaksız, pislik” gibi ifadeler kullanabiliyorlar.

Karanlık Oda Tv’nin çeşitli gazetelere yerleştirdiği elemanlarıyla uyguladığı bu sistemden herkes yıllarca illallah etmişti. Organize saldırı ve küfre göğüs germeyi göze alamayan hemen herkes Oda TV karşısında yıllarca yutkunmak durumunda kaldı.

Başbakan Erdoğan’ın “Mikserler” dediği bu Post Jakobenler, Karanlık Oda’nın aynı taktiğini takır takır uyguluyorlar.

Onları ve temsil ettikleri “yanılmaz aklı” eleştirmek kimin ne haddineydi...

Ama Kasımpaşalı biri çıktı, “Bir dakika” deyiverdi. “Herşeyin doğrusunu siz mi biliyorsunuz”la devam eden bu çıkış, ayarlarını bozunca ikinci aşamaya geçtiler ve Başbakan’a “çapsız” hakaretine varan küfür sürecini başlattılar.

Benim gibi Nevşehir’in Yakatarla köyünde doğup büyümüş, hasbel kader ülke meselelerini araştıran, gazetecilik yapmaya çalışan biri de çıkıp, bu isimleri “dürüst ve şeffaf olma”ya çağırıp, çevirdikleri dolapları gazetecilik çerçevesinde ortaya çıkarmaya gayret edince, karşılaşacağı küfür daha katmerli olacaktı elbette.

Organize biçimde 7-8 yazar ve bir o kadar küfür dolu yazıyla karşımızdalar. Yazıların omurgası, mantığı, dizilimi, hakareti, küfrü, seviyesi, suçlamaları bire bir aynı...

Tıpkı 312 general gibiler...

Zahmet edip tek tek yazacaklarına, ortak bir metin kaleme alıp köşelerinde bassalarmış daha pratik olurmuş.

312 generalin tek dilekçe ile Akit’i yok etmek istemelerindeki gibi...

312 generalin baskısına dünyada hiçbir gazete dayanamazdı.

Dayanak noktamız İnancımız ve Milletimiz olduğu için yıkılmadık. Mücadelemize devam ediyoruz.

Buradaki asıl mesele gizli kapaklı iş yapma meselesi...

PKK’nın toplantısına katılmayı bırakın, Kandil’e gidip PKK liderleriyle sarmaş dolaş fotoğraf çektiren, yemek yiyen, sesi olan gazeteci/yazarlar var.

Ama açık açık yapıyorlar.

Sorun Post Jakobenlerin, PKK toplantısını başka kılıfa sokmaları, gizli kapaklı iş yapmaları. Beni irite eden bu...

Emre Aköz, “masal anlatmayın” demişti bunlara.

Zaten DPI konusunu ilk kez duyup, bir kenara not etmem Emre Aköz’ün yazısıyla olmuştu.

Aköz, 29 Temmuz 2011 tarihli yazısına “James Bond’un ülkesinde neler konuşuldu?” başlığını koyup İngiliz İstihbaratını ima etmiş ve yazısını “Var olamayan bir düşünce kuruluşu, 16 kalburüstü şahsiyeti, Britanya’da ağırladı. Bence telaşa mahal yok: Kraliçe’nin hizmetindekiler davet etmiştir. Yani arkadaşlarımız emin ellerde.” cümleleriyle bitirerek, DPI’nin arkasında Kraliyet’in olduğunu açıkça yazmıştı.

Aylar sonra 1 Aralık 2011 tarihli yazısında ise DPI’nin arkasında PKK’nın bulunduğunu açıkça yazmış ve “Bize Masal Anlatmayın” başlığını kullanarak aynı noktaya dikkat çekerek;

“Ben siyasetçiler, entelektüeller, gazeteciler Kürt ulusalcılarıyla ve PKK’yla görüşmesin demiyorum... Democratic Progress Institute masalları anlatmasınlar! Ya gerçeği söylesinler ya da görüşmeleri gizli tutsunlar.” demişti.

Gizlilik bir gazetecinin dikkatini çeker.

Perde önünde hoş söylemler olsa da perde arkasında DPI son derece karışık ilişkiler ağına sahip ve gazetecilik çerçevesinde üzerine gitmeye değer.

Değdiğini, Jakoben Liberallerin ağız dolusu küfürlerinden anlıyorum.

Tam da nasırlarına basmışım...

Bizim tek küfür/hakaret içermeyen haberlerimizi “nezaketten oldukça yoksun” diye niteleyen Hilal Kaplan’ın, örnekler verdiğim galiz küfürleri hangi “nezaket terazisinde” tarttığını da merak ediyorum.

Kaplan, azıcık gazetecilik yapmak istiyorsa, paranın izini sürsün.

Bu kadar uluslararası toplantı yapan, insanları İngiltere gibi pahalı bir ülkede günlerce ağırlayan DPI’yi kimin finanse ettiğine ve neden finanse ettiğine odaklansın.

Tarihte ve günümüzde İngiltere’nin Ortadoğu’da ve coğrafyamızda yaptıkları ve yapmakta olduklarına azıcık vakıf bir gazeteci, içinde bu kadar karanlık İngiliz tip olan KHRP ve DPI gibi kuruluşların iyiniyetine nasıl inanır?..

Gördüklerim, araştırdıklarım, karşıma çıkanlar, KHRP’nin de DPI’nin de insani amaçlarla hereket etmediğini söylüyor.

Toplantıya katılanların çoğunun niyeti halis olabilir.

Küfreden isimler hariç...

Onları bam tellerinden yakaladığım açık.

Başbakanımızın “Müzik Kutusu” tabirine uyan Ergun Babahan ise ayrı bir faslın konusu.

28 Şubat’ta biz linç edilirken; o, jetonunu atan cuntanın borazanıydı.

Aydın Doğan jeton atmayınca yalvar yakar kendine başka jetoncu buldu şimdilik.

Aslında patronla konuşsam da birkaç jeton da biz mi atsak ne?

Hayrımız olur...





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yener Dönmez Arşivi