Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Devlet adamına sükunet yaraşır

Devlet adamına sükunet yaraşır

Başbakan iktidarının ilk yıllarında serinkanlı, hoşgörülü bir üslup sergilerken giderek sertleşmeye başladı. Diyebiliriz ki özellikle AK Parti'ni üçüncü seçimlerden yüzde 50 oy oranı ile çıkması Başbakan'ın üslubunu daha da sertleştirdi. Önüne gelene meydan okuyor, herkesin kendi çizgisinde olmasını ister bir tavır sergiliyor. Özellikle medya konusunda Başbakanın tek hoşuna gidenler yaptıklarını ve söylediklerini kayıtsız desteleyenler oluyor. Öyle de 75 milyonluk bir ülkede herkesin aynı şeyleri düünmesi aynı çizgide olmasını istemek ve düşünmek bırakın demokratik bir ülkeyi diktatörlüklerde bile mümkün alabilir mi?

Devlet adamlığının zor, çileli ve yorucu olduğunu bunun sonucu olarak yıpratıcılığını biliyorum. Ancak,sorumluk mevkiinde olanların sinirlerine hakim olması gerekir. Özelliklede güçlü olanların daha anlayışlı ve sakin olmaları gerekmez mi?

Dikkat edilirse Başbakan hemen herkesle kavgalı bir görüntü veriyor. Daha doğrusu kavga halinde olmayı tercih ediyor. Bu üslubun ülkeyi yönetmede ne gibi kolaylık sağlayacağını doğrusu bilemiyorum. Hatta,kolaylık yerine işleri zorlaştıracağını bile düşünüyorum.

Bu noktada aklıma gelen husus bazı insanların güçlendikçe sertleşmeleri, etraflarına hükmetme isteklerinin artması gibi bir ihtimal geliyor. Hemen belirteyim ki böyle olmasını hiç arzu etmem.Çünkü, böyle bir ruh hali yöneticileri yanlışa sürükler.Birbirini takip eden yanlışlar yöneticilerin ve iktidarların sonunu hazırlayan gelişmelere zemin hazırlar.

Bu kanaate nereden vardığıma gelince, tüm memurların hükumetlerden daha fazla ücret istemesi kadar doğal bir davranış olamaz. Bu arada ister öğretmen, ister doktor, ister bir başka meslek mensubu yada düz memur olsun, hepsinin birer aile reisi olduğunu unutmamak gerekir. İktidar sahipleri istenen ücret artışı karşısında, 'Siz ne kadar iş yapıyorsunuz da fazla ücret istiyorsunuz" deme hakkına kesinlikle sahip değildir. Çünkü, böyle bir söylemin içinde yönetimi altında olanları küçük görme psikolojisi de vardır. Yine bir Başbakan kürtajın zararlı olduğunu düşünebilir ve buna karşı bir söylem geliştirebilir ama bu söylem kürtaj yapan doktorları cani olarak takdim etmesi de olsa olsa bir güç zehirlenmesi olabilir.Çünkü bu ülkede eğer doktorlar belli şartlarda kürtaj yapıyorlarsa bunu var olan yasalar çerçevesinde yapıyorlar. Siz o yasaları değiştirir, kürtajın şartlarını ağırlaştırırsınız olur biter. Bu arada sezaryenle doğumlar konusunda da doktorlara yönelik bir savaş ilanına gerek yoktur.

Gerek kürtaj gerek sezaryenle doğumu en aza indirmenin iki yolu vardır; Birincisi yasal düzenleme diğeri ise eğitimdir. Bu iki husustada yetki sizin elinizdedir. Belki sokaktaki vatandaş bu konular üzerine görüş belirtirken Başbakan'ın üslubunu sergileyebilir ama ülke yönetiminin başında bulanan kişi daha serin kanlı olmak, gerekli adımları atmak suretiyle hedefe varmayı tercih etmek durumundadır.

Bu arada, muhalefete yönelik söylemlerde de ölçünün kaçtığını düşünüyorum. Özellikle CHP ile BDP'ye yönelik söyledikleri genellikle hukuk açısından suç teşkil eden iddialardır. O zaman insana sormazlar mı eğer bu söyledikleriniz doğru ise yargı neden gereğini yapmıyor? diye. Çünkü, iktidar ile muhalefet birbirilerini suçlarken hiçbir sınır tanımıyorlar. Terör örgütü ile işbirliği yapmaktan tutunda ihanet suçlamasına varan bir çizgide gidip gelen bir tartışma söz konusudur.

Halbuki ülkenin karşılıklı laf yarışına değil, sorunların çözümüne ihtiyacı vardır. İktidarların kendilerini yanılmaz, hata yapmaz kabul etmeleri onların hatalarını sadece artırır. Söz gelimi Uludere olayı etrafında sürdürülen tartışmalarda ölçü diye bir şey kalmamış durumda. Muhalefet bu olaydaki sorumluları açıklayın diye ısrar ediyor buna karşılık Başbakan uzunca süre meseleyi geçiştirmeyi tercih etti. Ancak, mızrak çuvala sığmaz hale gelince, 'Hata yapılmıştır. Sorumlularla ilgili soruşturma devam etmektedir" demek zorunda kaldı. Olabilir bazı hususlarda acele etmek yanlış olabilir ama, işin başında hata edildiğini bilen bir sorumlu aylarca sessiz kalırsa eleştirenleri olayı kaşımakla suçlamasının anlamı olabiliri mi? Böyle bir yaklaşım tahammülsüzlüğün ifadesi değil midir?

Demek istediğim o ki, Başbakan Erdoğan sanki gücünün esiri olmuş durumda. Bu ise pek hayra alamet görünmüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi