Irak'tan sonra Suriye'de de aynı senaryo
Irak'ta ABD ve İsrail Saddam'ı yemeyi ve bu ülkeyi parçalamayı kafaya koymuşlardı. İşgal için bir takım bahaneler bulmaları gerekiyordu. Kolayca buldular. Gerçi bahane bulmadan Irak'ı işgal etselerdi ne olurdu? Bugünkünden farklı bir durum mu ortaya çıkardı? Hiç sanmıyorum. Ancak kurt kuzuyu yemeyi kafaya koyduktan sonra bir bahane icat etmeyi de gerekli görüyor. ABD ve İsrail ile ABD'nin koltuk değneği İngiltere dünyayı aptal yerine koyuyor olacaklar ki, yalan olduğu işgalin ardında açıkça görülmüş Irak'ın elinde nükleer ve kimyasal silahlar bulunduğu iddiasını bu defada Suriye için tekrarlıyorlar. Bu defaki Suriye senaryosunun Irak'tan bir farkı var. O da Saddam işgal öncesi elindeki kimyasal ve nükleer silahlarını Suriye'ye aktarmış. Yani yalan senaryoya bir yalan daha ilave edilmiş. Irak'ın Suriye'ye aktardığı (!) söz konusu kimyasal ve nükleer silahların şimdide Lübnan'daki Hizbullah'ın eline geçmesi söz konusuymuş ve böyle bir gelişme İsrail için tehdit oluşturuyormuş ve böyle bir gelişmeyi engellemek için Suriye'ye müdahale hazırlığı içindeymiş. Elbette Suriye'ye müdahale söz konusu olduğunda ABD ve İngiltere'nin dışarıda kalması söz konusu olamaz.
Bu noktada akla çeşitli sorular geliyor. Söz gelimi Irak'ın ardından ufalanmış bir Suriye oluşturmak, söz gelimi üçe bölünmüş bir Suriye İsrail güvenliği için mi gerekli? Şahsen Suriye'nin İsrail için bir tehdit oluşturduğu kanaatinde değilim. Böyle olunca akla bir başka soru geliyor. Bilindiği gibi Irak ve Suriye Baas Partilerinin hakim olduğu ülkelerdi. Baas yönetimleri Batı ile iyi ilişkiler kurmuş olsalar da bir yönü ile Rusya ile işbirliğini hiç bırakmadılar. Özellikle silah alımı konusunda ağırlıklı olarak Rusya'yı tercih ettiler. Kısacası Irak ve Suriye bölgede Rusya'nın dayanak noktasını oluşturuyordu. Bu bakımdan Irak ve Suriye operasyonları Rusya'nın bölge ile ilişiğini kesmeye yönelik bir adım olabilir. Ya da Büyük Ortadoğu Projesi'nin Rusya'ya dönük yönü olabilir. Bu arada bir taşla iki kuş vurulmuş olmaktadır. Çünkü, Irak bir yandan istikrarını kaybetmiş, kaynayan kazan haline gelmiş, fiilen ikiye bölünmüş, İngilizlerin Büyük Kürdistan projesinin adımı fiilen atılmıştı. Bu arada Irak'ta Şii-Sünni çatışması durulmamak üzere hayata geçirilmiş durumda. Böyle olunca da hem Irak petrollerine büyük ölçüde el konulmuş hem de bu petroller vesilesiyle Irak'ta ciddi bir çıkar çatışması gündeme getirilmiştir.
Aynı durumun Suriye içinde söz konusu olduğunu söylemek hayalcilik olmaz. Çünkü, Suriye'de de otonom bir Kürdistan'a giden yolda önemli bir adım atılmıştır. Bunun yanında geriye kalacak Suriye topraklarında iki farklı devletin ortaya çıkması da sürpriz olmayacaktır. Eğer Esad tamamen gözden çıkarılmamış ise kıyı bölgede Esad yanlısı bir küçük devletçik oluşturulabilir. Geriye kalan bölümde ise esas Suriye küçülerek varlığını koruyabilir. Yani Irak'ın ardından Suriye'de de parçalanmış olacaktır. Suriye'nin elinde petrolde olmadığına göre burada oluşacak bölünmüş devletçikler başka ülkelere sürekli olarak ihtiyaç duyacaklardır. Diyebiliriz ki emperyalist güçler istedikleri gibi kullanabilecekleri yapıları hayata geçirmiş oluyorlar.
Gelinen bu istenmeyen duruma Irak ve Suriye'nin başında bulunan Saddam ve Esad'ın çanak tuttuğunu, kendi iktidarlarını ülkelerinin bütünlüğünün korumasına tercih etmelerinin yol açtığını söyleyebiliriz. Yani, birilerinin iktidar hırsı, geleceği görememeleri iki ülkenin de hiç bitmeyecek bir çatışmanın içine sürüklenmesine yol açmıştır. Oyunu hazırlayan ABD ve İsrail olmakla birlikte oyuncular bu ülkelerin başında bulunan kişiler olmuştur. Daha doğrusu ABD ve İsrail senaryosunun hayata geçirilmesinde önemli rol üstlenmişlerdir. Şu anda Suriye'de durum net bir şekilde ortaya çıkmamış olmakla birlikte görünen odur ki, parçalanma kaçınılmaz noktaya gelmiştir. Buna birde ABD, İngiltere ve İsrail ortak müdahalesi eklenecek olursa Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) Suriye ayağı da hayata geçirilmiş olacaktır. Görünen o ki BOP'un ana hedeflerinden birisi Türkiye, İran, Irak, Suriye'yi içine alan bir büyük Kürdistan'ın ister otonom bölgeler olarak ister bağımsız devletçikler olarak hayata geçirilmesidir. Bu gerçeği görerek özellikle Türkiye'yi yönetenlerin hareket etmesi, strateji geliştirmesi gerekiyor. Aksi halde ABD'nin bölgemize yönelik hedeflerini gerçekleştirmesine katkıda bulunulmuş olacaktır. Bu katkı aynı zamanda kendi ülkemizin çıkarlarını tehlikeye atmak anlamına geliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.