Anayasa ve mahalli idareler
Başlamak işin yarısıdır” denir. Yeni anayasa çalışmalarımız, başlamanın ötesinde kararlılıkla ilerliyor.
Darbe anayasalarının tarihe havalesi, yeni hamleler için önemli bir zemin teşkil edecektir. Geldiğimiz bu noktada ileriye bakarken, “Eksik var mı?” demekten daha çok, “Fazlalık var mı?” diye gözden geçirmekte yarar vardır. Eksikler kanunlarla giderilir. Anayasadaki gereksiz hükümler ise, sınır kor, ufku daraltır.
Bir işte fazlalık, en azından mantık yanlışıdır. Bölmede fazla noksan gibidir. Devletleri sayarken şehirleri de katmak, eksik saymaktan küçük bir yanlış değildir. Ayrıca ulaşım, iletişim ve bilgi yaygınlığı, siyasi ve sosyal hayatta şartları hızla değiştiriyor, yeni gerekler doğuruyor. Bu bakımdan kanunla halledilecek konu, anayasaya ile şekillenirse, değişim ve gelişimin önünde ciddi ve aşılmaz bir engel teşkil ediyor.
Siyaset, istikbalde ki olumsuzlukları da hesaba katarak günün meselelerini halletme sorumluluğudur. Anayasa yaparken meseleye bu zaviyeden bakarak, anayasayı temel devlet yapısı ve hak ve hukukun korunması gibi değişmeyen ana konularla sınırlayıp, günün meselelerini yönetim ve kanunlara bırakmakta, giriş, önsöz gibi aksesuarlardan da ayıklamakta yarar vardır.
En azından tereddüt doğuran konuları, zamana ve kanunlara bırakmak, anayasayı yenilik ve vaatlerle propaganda vasıtası haline getirmemek, hükümet programlarından alınmış metinleri de içeren darbe anayasalarından ayıran önemli farklar olacaktır. Netice itibariyle kanunları hazırlayan meclis, anayasayı da hazırlayandır. Kabul oranı farklı ise de, değişimi de aynı derecede kolaydır. Özellikle atılım ve yenilenme zamanlarında katılıktan sakınmak önemlidir.
Anayasayı fazlalıklardan ayıklama, elbette bir konuya inhisar etmemeli. Fakat bir örnekle somutlaştırmakta yarar vardır. Bu sahada önemli bir konu, mahalli idarelerdir. Zaten meselenin önemi baştan görülmüş, ayrı bir hazırlık komisyonu kurulmuştur. Fakat, komisyonun tespitleri önemlidir diye hemen katılaştırılmamalı, kanunlarla halledilmelidir. Mahalli yönetimlerin, değişen sosyal ve siyasi şartlara süratle uyumu önemlidir. Anayasanın yasa alanına girmesi, yönetim katılığı doğurur. Bugün değilse, yarın ülkeyi geçmişin şartlarında bırakır.
Yıkmak kolay, yapmak zor. Adnan Menderes ülke ekonomisine bir canlılık getiriyordu. 1960 darbesi bir anda ülkeyi, vatandaşlardan alyanslarını bağışta bulunma çağrısına muhtaç hale getirdi. Alyanslar toplandı. Turgut Özal Rahmetlinin kalkınma hamlesi sıçrama doğurdu. Arkadan gelen 28 Şubat Post Modern Darbesiyle bir anda bin yıl yaşama sevdalı bir dikta doğdu. “Yeşil sermaye” diye, Anadolu kalkınmasını engellemek isterken, bankaların da içi boşaltıldı; borç milletin sırtına yüklendi. Para pul oldu.
Genel politikanın güçlü kamu oyu murakabesi vardır. Mahalli yönetimlerde bu güç olmadığı gibi, dikta tipinde çeteleşme doğabilmektedir. İmar dışı bırakılıp değersizleştirilen arsa, el değiştirir değiştirmez yeni sahibini zengin ediyor. Bir şehir kalkınıyor; diğer şehir bütün imkanını yandaş kadrosu ve bira festivallerine harcıyor.
Yetki ve imkanları artırmak anayasayla değil kanunlarla olmalıdır ki yanlışın düzeltilmesi imkansız olmaktan çıksın. İktidar muktedir ve sorumlu olsun. Mahalli yönetimlerde yapılacak değişimler, mevcut tatbikatlara ek olarak pilot bölgelerde denenip geliştirilmeli, çıkmaz sokaklarda zaman ve imkan kaybedilmemelidir.
Zamanın ne kadar hızlı bir değişim ihtiyacında olduğunu, Tunus iktidar partisi Nahda’nın lideri Muhterem Gannuşi’nin, “Biz Libya ile birlikte tek devlet olabiliriz” sözleri, asrımız yönetiminde yapılanma gereklerinin hayalleri zorlayacak derecede değişken olacağını göstermektedir. Yeni şartlar, yeni gerekler doğurur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.