H. Özkök döneminin şartları-şifreleri
Emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün verdiği ifadenin şifrelerini çözmek mümkün mü? Bu o kadar da kolay gözükmüyor. Nitekim bu şifreli dili çözmeye çalışan gazeteler, Özkök’ün ifadelerinden çıkardıkları sonuçları farklı farklı yansıtıyorlar.
Fakat burada bizim söyleyebileceğimiz, Özkök’ün günübirlik siyasetin keskin diliyle konuşmadığıdır. Kendisine aşırı derecede zorluk çıkaran Balyozcu kesimlere de, yakın planda beraber çalıştığı Balyoz karşıtı takımlara da (kendi takımı sayılır bunlar) üst bir dilden konuşmaya çalıştığı özellikle dikkati çekiyor. Yani ne aşırı bir suçlamaya, ne aşırı bir savunmaya vardırmıyor işi. Ama sonuçta söyleyeceğini de söylüyor.
Bir de burda dikkatimizi çeken husus, Hilmi Özkök’ün üslûbunun, bildiğimiz cinsten buyurgan bir dil olmadığıdır. Hariciyecilerden âşinası olduğumuz diplomasi dili daha bir hâkim görünüyor bu konuşmalarda!..
İşte bu izahların ardından Özkök döneminin şartlarına ve bu şartların nasıl aşılabildiğine geçebiliriz sanıyorum.
Ecevit hükümetinin son dönemi!.. Irak’a ABD müdahalesinin şartları oluşturuluyor. Hüseyin Kıvrıkoğlu, “28 Şubat daha bin yıl sürecek” diye diye Çevik Bir’i ekarte ediyor, emekliye sarfediyor. Daha enteresanı da, Hilmi Özkök (Kara Kuvvetleri Komutanı) “İrticaya karşı yeterli mücadele veremez” diye diye de, Ecevit’le birlikte onu Genelkurmay Başkanı yapıyorlar.
Bilmem anlatabildim mi? Eğer bu söylediklerimiz size makul gelmiyorsa, Hüseyin Kıvrıkoğlu için, şimdiye kadar neden bir soruşturma açılmadığının izahının yapılması gerekir.
Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde ise iki önemli gelişme yaşanıyor. İlki, Ecevit hükümetinin ardından AK Parti iktidarının işbaşına gelmesi!.. İkincisi de ABD’nin Irak’a müdahalesi ve Tezkere’ye hayır çıkması!..
Dolayısıyla Ayışığı, Balyoz, Ergenekon gibi yapılanmaların bu dönemde harekete geçtiğini unutmamak gerekir.
O şartlarda, aynı zamanda Askeri Şûra üyesi de olan orgeneraller, Hilmi Özkök’ün riyasetinde bir araya geliyor ve AK Parti iktidarına karşı nasıl bir strateji uygulamaları gerektiğini istişare ediyorlar. Bunların arasında şimdi içeride olan Balyozcu paşalarla haklarında herhangi bir dava açılmamış diğer paşalar bulunuyor.
Fakat o istişarelerde AK Parti’den rahatsız olmayan, hükümetin bertaraf edilmesini istemeyen tek bir Allah kulu yok!.. Burda dikkat edilmesi gereken H. Özkök dahil, üstü örtülü şekilde onunla birlikte hareket eden üç-beş komutan da dahil hepsi, ama hepsi aynı dili konuşuyor. Üslûplar ortak, hükümete karşı sert dil hepsinde müşterek!..
Bu toplantılarda Hilmi Özkök hepsini konuşturuyor, dinliyor. Onlara karşı da “haklısınız”, “ben de öyle düşünüyorum”, “bu işi bana bırakın” vs. şeklinde bir dil icad ediyor, yani zamana oynuyor. Peki bunun sebebini neyle izah edebiliriz? Güçsüzlük, azlık değil de nedir bu?
Fakat burda şu da ortaya çıkıyor: O koro içinde, Balyozcularla aynı dili konuşan, onlarla müşterek hareket eder gözüken, bir başka sınıfın varlığını fark etmekte güçlük çekmiyoruz. İşte o grupta kimlerin bulunduğunu, Hilmi Özkök’ün verdiği ifadelerden çıkarabiliyoruz. Haliyle de İlker Başbuğ’un onlardan biri olduğu anlaşılıyor.
Nitekim bir avukat mahkemede soruyor H. Özkök’e:
- İki yıl ikinci başkanlığınızı yapan İlker Başbuğ görevini ne şekilde yapmıştır: İşte Hilmi Özkök’ün tezkiyesi:
- Beni (olumsuz şekilde - NT) yönlendirmeyen, doğru kararlar vermem için bana bilgiler toplayan (nerden kimden toplanıyor bu bilgiler?), çok düzgün bir insandır. Başkan olarak kendisinden çok istifade ettim.”
Hilmi Özkök’ün İlker Başbuğ’la ilgili tavrı, bu cümlelerle sınırlı değil biliyorsunuz. İlk tutuklamanın ardından da, “tam bir akıl tutulması” demişti. Sonra da Başbakan’ı ziyarete kadar vardırmıştı işi!..
Bu satırları kaleme alırken amacım, İlker Başbuğ’u savunmak veya aklamak değil. Nitekim ilgili paşanın, “Bu borudur, boru!” gibi sözlerini nasıl olur da unuturuz? Dolayısıyla bunların hepsi kabul!.. Fakat şunu da asla gözardı etmemek şartıyla: Balyoz darbe teşebbüsünü Hilmi Özkök tek başına mı önledi? Eğer bir Genelkurmay Başkanı, bir darbeyi tek başına önleyebiliyorsa, 27 Mayıs’ta Rüştü Erdelhun bunu neden başaramadı?
İşte buradan çıkarılması gereken sonuç şudur:
Balyozcuların yanında onlarla aynı dili konuşur gözüken, fakat onlardan farklı, bir başka kuvvet yığılmasının bulunması gerekir. Dolayısıyla asker içinde, Balyoz karşıtı merkez kimlerden oluşmaktadır? Türkiye’de bu ayrım sağlıklı yapılamadığı için, sık sık düşülen hatalar buradan ileri gelmektedir.
Ancak şunu da ifade etmemiz gerekiyor. Bir şey bildiğimden değil!.. Sonuçlara bakarak söyleyeceğim. Şimdiye kadar haklarında ne bir soruşturma ne de bir dava açılmayanların durumu sizin de dikkatinizi çekmiyor mu? Ben bu durumu maalesef iyi izah edemiyorum.
Peki buradan nereye varıyoruz?
Ordu içi güç birikiminin ardından yapılan ilk iş, MİT’in tepesindeki kişilerin değiştirilmesi oldu. Geçen Mart ayında karşı bir devre, onları içeri almaya kalkıştı hatırlarsanız. Bu arada Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci; Anayasa referandumu da üçüncü ayağı teşkil etti. Dolayısıyla buradan da yeni Türkiye’nin parametreleri oluşmaya başladı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.