Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

28 Şubat kırılması, ya Ergenekon’da?

28 Şubat kırılması, ya Ergenekon’da?

Son on yılın siyasi ve askeri tarihini yeni baştan resmetmek gerekiyor. Çünkü o kadar bulanık zamanlardan geçip geliyoruz!.. Öyleyse kimin nerede durduğu bir o kadar vuzûha kavuşsun, tarih de az çok yerine otursun!.. Hele de son atamalar ve emeklilik uygulamaları ile, askeri kuvvetin az çok kendine gelmesinden sonra!..
Önce şunu söyleyeyim: Son on yılda iki tarihi kırılma yaşadık. Birincisi, orduya ve siyasete hakim olduğunu sanan ve bundan yüzde yüz emin olan 28 Şubat’ın, bizzat kendi içinde yaşadığı kırılma!.. İkincisi de Balyozcu’lara, Ergenekoncu’lara, yani 28 Şubatçı’lara karşı sürdürülen mücadelenin kendi içinden çatlaması!.. Bu sonuncusunun önü alındı, ayrıca da büyük bir başarı ile sona ermek üzere!..

Sıra ile gidelim:
Hüseyin Kıvrıkoğlu genelkurmay başkanı!.. Hilmi Özkök de onun İkinci Başkanı, ardından da Kara Kuvvetleri Başkanı!.. O dönemde bir yandan Suriye’ye Apo için tazyik politikası uygulanıyor, öbür yandan da ABD Irak’a müdahale için hazırlanıyor. İşte bu aşamada Neo-Con yönetimindeki ABD, Başbakan Ecevit’e de Kıvrıkoğlu’na da güvenmiyor. Dolayısıyla daha Irak’a müdahale başlamamışken, iki ayrı strateji birden devreye sokuluyor.
Nedir bunlar derseniz? İş-görmez raporu vermek için, Ecevit’in apar topar hastahanelere sevk edildiğini hatırlayın derim. Üç tane Neo-Con yavrusu sığırcık (Kemal Derviş, İsmail Cem ve Ecevit’in Brütüsü)!.. Mehmet Haberal da tabii bunlarla paslaşma içinde!.. Maksat ne? Ecevit’e iş görmez raporu verdirecekler, İsmail Cem’i de başbakan yapacaklar!.. Peki bunların kendilerini teslim ettikleri Musevi Wolfoviç’in sinsi plânı bundan mı ibaret?..

Ne gezer? Hem o ağustos içinde hükümeti devirerek sivil bir darbe gerçekleştirmek, hem de gene o ağustos içinde emekliliği gelen Kıvrıkoğlu’nun yerine, Çevik Bir’i genelkurmay başkanı olarak atamak!.. İşte bu iki operasyon başarılabilse idi, Türkiye ABD’nin Irak’a müdahalesi için elsiz ayaksız teslim olacak, 28 Şubat da yeni bir zaferle daha taçlandırılacaktı.

O tarihte Türkiye ile ABD arasında tam bir bilek güreşi yaşandı. Kıvrıkoğlu, o triumusra ile birlikte çalışan ve İsrail patenti ile tanınan Çevik Bir’i emekliye sevk ediverdiği gibi, herkesin bildiğinin aksine, Hilmi Özkök’ü de genelkurmay başkanlığına getiriverdi. Bütün bu operasyonları yaparken, dilinden düşürmediği tek söz, “28 Şubat daha bin yıl yaşayacak” değil de neydi?
İşte Türkiye o tarihten itibaren, İsrail’le arasına kademe kademe mesafeler koydu. Böylece de Türkiye’de 28 Şubat gemisi ilk defa su almaya başladı. Bir de Neo-Con’larla hareket eden o grubun stratejisini boşa çıkartmak için, MHP’ye seçim şantajı yaptırıldı. Dolayısıyla bundan sonra Türkiye’de yeni bir tarih başladı ki, buna da AK Parti dönemi diyoruz.
Fakat tabii AK Parti iktidarı döneminde ABD, Irak’a müdahale için Tezkere bekliyor. Devletin ağırlıklı kanadı ise bu işlere çok hevesli!.. Genelkurmay ise Wolfoviç’in türlü baskılarına rağmen alabildiğine ihtiyatlı!.. Adet olduğu üzere meclise ve hükümete baskı da yapmıyor. Öyleyse tarihi bir hata işleyen genelkurmay başkanının devrilmesi, kendi grubuna hakim olmayan(!) o günkü Başbakan Abdullah Gül’ün de düşürülmesi gerekmez miydi?

Dolayısıyla Yakamoz’muş, Balyoz’muş, Ergenekon’muş!.. Uyuyan veya hazır bekleyen darbe hücrelerinin yerden mantar biter gibi birden harekete geçirilmesinin sebebi burda yatar 28 Şubat’taki gibi, ABD ve İsrail güdümlü yeni bir ordu ve hükümet arayışı değil de nedir bu?
İşte biz burda diyoruz ki, o günün şartlarında Hilmi Özkök, sivil iktidarın dışında kimlerle dayanışma içine girdi de o darbeleri önleyebildi? Analitik düşünelim ve bu karşı kuvvet odağını iyi tesbit etmeye çalışalım. Aksi halde o büyük tarihi kırılmayı “tek adam” şovlarına indirgemiş olmaz mıyız?

Bu arada, Ergenekon’a karşı verilen müdahale süreci sanırım hatırınızdadır. Hatırınızdadır ama, burda da 28 Şubat sürecinde olduğu gibi, tarihi bir kırılma yaşadık. Ergenekonculara karşı mücadele yürütülürken, özellikle de anayasa referandumundan sonra, kaşla göz arasında ani bir ayrışma yaşandı Türkiye’de.. Bu mücadelenin merkezi hükümet değil, biziz!.. Biz olmazsak, bu işi asa yürütemezsiniz!.. Onun için bize mecbursunuz, demeye kadar vardıran şiddetli bir şantaj!.. Dikkat edin bu şantaj, ordu merkezli de değildi.
Bu şantajcı devrenin giriştiği MİT operasyonu, bunun bir işareti idi. Aynı şekilde İlker Başbuğ’un durumu da bundan farksızdır. Başbakan’ın feryatlarının, Hilmi Özkök’ün “Bu tam bir akıl tutulması” biçimindeki açıklamalarının altında yatan sebep de budur.

İşin özüne gelirsek: Irak’a müdahale safhasında olduğu gibi; İsrail’e karşı “Van minüt” çıkışının ardından hem mevcut hükümete, hem o günkü genelkurmay başkanına yönelik yeni bir karşı devre oldu. Bu politikanın geniş tabanı olan gruplarca savunulması ve icra edilmesi de planlanmış ayrıca!..
Bu stratejiyi şöylece özetleyebiliriz: Ergenekon mücadelesini 28 Şubat’a, Çevik Birler’e doğru genişletmek yerine, tam tersine Hilmi Özkök’ün adamlarının ayağına dolamak!.. MİT işinin ardından da hükümeti alabildiğine köşeye sıkıştırmak!..

Sonuçta ne oldu? Hükümet, ordu, istihbarat, bu yeni musevi kuşatmasını iyi okudu ve derhal tedbirini aldı. Terör mahkemelerine işte bunun için bir çekidüzen verildi. Yetti mi? Elbette hayır!.. O gruplara ve arkasındakilere verilen en büyük ders ise, 28 Şubatçıların topluca tutuklanması değil midir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Necmettin Türünay Arşivi