Mezhepler arası diyalog merkezi
Eski adı İslâm Konferansı, yeni adı İslâm İşbirliği Teşkilâtı olan uluslararası örgütün genel sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu Türkiyede. El-Ezherin eski hocalarından Yozgatlı İhsan Efendinin oğlu olan Ekmeleddin Bey, Türkiye adına İslâm İşbirliği Teşkilâtının genel sekreterliğini yürütüyor ve başarılı hizmetlere de imza atıyor.
Biliyorsunuz, Tahranda Bağlantısızlar Zirvesinin akdedildiği sırada, Türkiyede benzer uluslararası bir toplantı yapılıyor. İslâm İşbirliği Teşkilâtı Daimi İnsan Hakları Komisyonunun Ankarada düzenlediği toplantıda, bizi ve bütün İslâm dünyasını ilgilendiren konular görüşüldüğü gibi, oradan önemli bazı sonuçlara ulaşıldığı da görülüyor.
İşte bu toplantı dolayısıyla Ankarada bulunan E. İhsanoğlu, bir yandan Diyanet İşleri Başkanı Görmezi ziyaret ederken, öbür yandan da gazetelerin Ankara temsilcileri ile buluşarak açıklamalar yapıyor. Dolayısıyla gazetelerin yeterince öne çıkarmadığı toplantı muhtevasını, önemine binaen, burada yeni baştan değerlendirmek lüzumunu duyuyorum.
İhsanoğlunun yaptığı açıklamaların özü şurada toplanıyor.
Suriye sorunu dünyada ve bilhassa da İslâm dünyasında, mezhep ve din savaşlarını körüklemek yolunda kullanılmaya çalışılıyor. Buna meydan vermemek lâzım geldiği gibi, bu yoldaki dil ve üslûp sürçmelerinden de azami derecede kaçınmak lâzım gelmektedir.
Problemin hassasiyetine bihakkın vakıf olduğu anlaşılan İhsanoğlu, aynı hususu bilhassa yabancıların tahrik ettiğine özellikle işaret ediyor. Dolayısıyla hadiseyi böyle vâzeden İhsanoğlu, Türkiye ve bilumum İslâm kamuoyuna uyarılarda bulunmak ihtiyacından kendini alamıyor.
Fakat o konuşmada dikkatimizi çeken daha başka hususlar var: İlgili teşkilât, bütün İslâm dünyası için geçerli olabilecek ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini andırır şekilde İslâmî bir beyanname vücuda getirirken, öbür yandan da daha hayati bir konuyu masaya yatırmamış mı?
İslâm dünyasında bizim bildiğimiz ve kabul ettiğimiz dört hak mezhebin dışında, tabanı ve sözcüleri mevcut diğer dört mezhebin temsilcilerini bir araya getirerek, İslâm İşbirliği Teşkilâtı bünyesinde Mezheplerarası Diyalog Merkezi gibi bir oluşuma vücut verilmiş. Diğer dört mezhep ve temsilcileri kimlerdir? Maalesef onlar kimdir ve hangi ülkelerde yaşamaktadır bilmiyoruz. Bu tür meseleler karşısında lâkaydimiz müsellem olduğu için, Ankaralı gazetecilerin hiç biri İhsanoğluna böyle bir soru sormuyor. Konu da öylece geçip gidiyor. Ne var ki biz burada yanılma payını da göze alarak, ilgili komisyonda İran, Irak ve Yemen Şiasının ayrı ayrı tüzel kişilikler halinde temsili cihetine gidilmiş olabileceğini tahmin ediyoruz.
İnşallah büyük kütlesel tabanlara malik bu tür mezhepler, tarihte olduğunun aksine bir araya gelir, yüz yüze konuşur ve hayırlı ittifaklara vesile olurlar. Çünkü okuduğumuz tarihlerden biliyoruz ki İslâm dünyasını, önüne geçilmeyen bu tür mezhep savaşları ve infiratçılıkları helâk etmiş, nice ülkelerin harabına ve nice devletlerin zevâline bu mezhep savaşları neden olmuştur.
İşte bu bilindiği içindir ki, Suriye krizinin uzun tutulmasının altında da bu tür nedenler yatıyor. İslâm dünyasının Batı karşısında varlığını konumlandırmak dururken, tam tersine kendi arasında, mezhep kümelenmeleri tahrik edilmektedir. Fakat hadise bu bazda seyrederken de orda kalmamakta; Pakistan, Hindistan, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Yemen gibi ülkelerin iş bütünlükleri derin sarsıntılara maruz kalmaktadır. İşte Suriye sorununun uzun tutularak, hemen bütün İslâm ülkelerinin depresyonlu manzaralar arzetmesinin sebebi buradan ileri gelmektedir.
Maalesef içine girdiğimiz ruh hali nedeniyle, İslâm dünyasının son halini bu açıdan işleyemiyoruz. Fakat neden işleyemiyoruz? Bunun tek sebebi de uluslararası ajansların koyduğu ambargolar!.. Meselâ İranda, Türkiye aleyhine yapılan herhangi bir açıklama anında, mübâlağa ile taşınırken, Bağlantısızlar Zirvesindeki Suriye tartışmalarını ise yeterince takip edemiyoruz.
Fakat İhsanoğlu konumu gereği bölge coğrafyalarına ve toplumlarına daha tepeden bakmak imkânına sahip olduğu için, endişe ediyor ve bilumum İslâm dünyasını uyarmak ihtiyacından kendini alamıyor. Bununla da yetinmeyerek, uzun vadeli bir sekreterya olarak, Mezheplerarası Diyalog Merkezi teşkil ediyor.
Peki, doğuş şartları ortada olan böyle bir merkez fikrinin, patenti kime aittir? İhsanoğlu bu fikrin, Suudi Arabistandan geldiğini beyan ediyor. Fakat biz bu açıklamayı öğrensek bile, gene de onunla tatmin olmuyoruz. Teklif Suudi Arabistanın olsa bile, onda bu ihtiyacın uyanmasını temin eden sağduyunun gene de Ekmeleddin Beye, yani Türkiyeye ait olacağını tahminden geri kalmıyoruz.
Dolayısıyla Türkiye, bir yandan Suriye politikasının sözcülüğünü yürütürken, öbür yandan da bölge ülkelerinin destablize edilmek istendiğinin şuurunda bir hava veriyor. Fakat Türkiyenin bu yöndeki kaygıları, maalesef kendi iç kamuoyundan dahi yeterince makes bulmuyor. Dahası bulsun da istenmiyor.
Nitekim başta büyük basın olmak üzere, Suriye mücadelesinin bu yönde kurgulanmak istendiği meydanda!..
Suriye iktidarının Nusayrilikten ziyade Alevî olarak tavsif edilmesinin sebebi de bu değil midir? Bu tür yaklaşımlarla Türkiyeli Aleviler, Suriye iktidarının, Alevi olduğu için devrilmek istendiği sonucuna ulaşmazlar mı? Aynı şekilde CHPli Kılıçdaroğlunun Suriye muhalefetini, sırf onun Aleviliği ile izahı.. İşte İhsanoğlunun bizi sakındırmak istediği nokta burası!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.