İmamofobi

İmamofobi

Galiba Orhan Gencebay’ın “Hatasız kul olmaz” filmiydi.
Filmde Orhan kaptan, kötü yola düşmüş ama daha sonra tövbe ederek yeni bir hayata geçmiş Fatma Girik’le evleniyordu.
 

Mahallenin kötü adamları “Bu kadını mahallemizde istemezük” diye yeri göğü inletiyorlar ama karşılarında rahmetli Kadir Savun’un oynadığı “imamı” buluyorlardı.
İmam, günahlarından tövbe etmiş insanların, geçmişi nedeniyle suçlanamayacağını söylüyor, dışlanmaya çalışılan karı-kocaya bütün gücüyle sahip çıkıyordu.
Bu filmi izlediğimde biraz şaşırmıştım doğrusu.
çünkü bizim Yeşilçam filmlerindeki “imam” karakterleri genellikle olumsuz ve asalak bir tip çizerler.
Bir filmde imam varsa, ya elinde yanan bir meşaleyle mahalleliyi peşine takmış, “Vurun kahpeye” kıvamındaki gözleri yuvalarından oynamış şekilde bir kadının evini yakmaya gidiyordur, ya ağayla, patronla veya zenginle işbirliği yapıp yoksulların maruz kaldığı zulme dini dayanak bulmaya çalışıyordur, ya kiracısı olan yoksul kadına alttan alta göz koyuyordur vs.
Laikliği, dini olan her tezahüre kuşkuyla yaklaşmak sayan çevrelerde, imam her zaman bir olumsuzluk ve gerilik sembolü olarak algılanır.
öyle ki bazen imamlık hiç alakası olmayan hurafeciliklerle de karıştırılır.
Hatırlayanlarınız vardır; 1990’larda televizyonlarımızı kasıp kavuran bir Brezilya dizisi vardı.
(Belki de Meksika dizisidir.) Marianna mıydı neydi?
O dizide yer alan bir papaz, izleyicilerin gönlünde taht kurmuştu.
çünkü olaylar karşısında her zaman iyiliği, sükuneti ve sabrı tavsiye ediyor, öngörü ve yorumlarında da hep haklı çıkıyordu. (Ee, herkes bizim sanatçılarımız kadar önyargılı ya da art niyetli değil ki kendi din adamlarına karşı.)
O günlerde diziye meftun bir “modern” komşum, bana şöyle demişti:
-Görüyorsun değil mi elalemin din adamlarını. Ne kadar da eğitimli ve çağdaşlar. Oysa bizim imamlarımız ancak kadınların göbeğine yazı yazmayı bilir.
Belli ki kafasında imamla cinci-üfürükçü aynı şeydi.
İmamı olumsuzlukla özdeşleştirme anlayışı, ya da bendenizin kavramsallaştırmasıyla imamofobi halen de bütün hızıyla sürmektedir.
Bir kişinin İmam Hatip kökenli olması, hele hele bir zamanlar imamlık yapmış olması, bu çevrelere göre asla benimsenmeyecek ve mutlaka karşı çıkılacak bir durumdur.
Mesela bir adam Cüneyt Arkın gibi doktorken artistliği seçmişse ya da Şener Şen gibi bir süre öğretmenlik yapıp sonra tiyatro oyunculuğuna geçmişse bu normaldir.
Aynı şekilde elektrik mühendisliğini bırakıp edebiyatçılığa, iktisatçılığı bırakıp hakimliğe, avukatlığı bırakıp eğitimciliğe yönelmişse, bunlar hep normaldir.
Oysa söz konusu kişi bir zamanlar azıcık da olsa imamlık yapıp sonra başka bir mevkiye gelmişse, bu, adeta bağışlanamaz bir suçmuş gibi gündeme getirilir.
-Falanca yere imam atandı. İmam devleti oluyoruz. İmam ne anlar eğitimden? İmam bir başbakanı içime sindiremiyorum. Duydun mu, falanca belediye başkanı bir zamanlar imammış vs.
Aynı çevreler yeri geldiğinde insanların çocukluk ve ilk gençlik yıllarında yaptıkları bazı işleri, yer yer bir iftihar vesilesi gibi sunarlar.
Mesela Atatürk’ün çocukluğunda kargaları kovalamasını, Süleyman Demirel’in çobanlık yapmasını, Ecevit’in gazeteciliğini vs hep sitayişle anarlar.
Mantıkları çok düz:
Ne yapmış olursan ol, yeter ki geçmişinde imamlık olmasın.
(Atatürk de geçmişte imamlık yapmış hatta hutbe bile vermişti ama bunları dile getirdiğinizde size hemen “Orasını karıştırma, konuyu saptırma” derler.)
Hatırlarsınız, bir ara hastanelere “imam” kadrosu verilmesi gündeme geldiğinde hemen karşı çıktılar:
-İmamın ne işi var hastanede? İmamı karşısında gören hasta bir anda perişan olur ayol. Aman istemeyiz!
Daha dün bir gazetenin manşeti şöyleydi:
“İmamlı terör planı.”
Başlığın altında şöyle yazıyordu:
“Hükümet teröristlerin aileleriyle bağlantı kurulup dağdan indirilmesi için imamları kullanacak.”
Olay şu: Hükümet çocuğu dağda olan ailelerle öğretmen, muhtar, imam vb kişilerden oluşacak bir heyetle diyalog kurulması için çalışmalar yapıyor.
İşin içinde imam da var ya, kimilerini derhal rahatsız ediyor bu durum.
Nitekim haberde görüşlerine yer verilen CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa özyürek şöyle demiş:
“Bölgede birinci öncelik imam değil, öğretmen, doktor, veteriner ve ziraatçılardır.”
Sanki imamların varlığı diğerlerinin varlığına bir engelmiş gibi.
Yapmayın beyler. Vazgeçin bu imamofobiden. Vazgeçin birinin geçmişte imamlık yapmış olmasını ona karşı adeta bir küçümseme vesilesiymiş gibi kullanmaktan.
İmamlar da herkes kadar bu ülkenin eşit vatandaşı.
üstelik biraz yakından inceleseniz, hiçbir zengin çocuğunun imam olmadığını, imamlığı bu ülkenin en gariban insanlarının seçtiğini ve ekonomik açıdan da imamların en az maaş alan kesimlerden olduğunu görürsünüz.
Yıllardır değişik yöntemlerle binbir yolsuzluğun, arsızlığın, hortumun ve soygunun yaşandığı, dahası birçok haramzadenin de el üstünde tutulduğu bir ülkede, er veya geç huzurlarına geldiğimiz imamlara saygılı olalım lütfen.
---------
münaşaka
5 yıldızlı otellerde yılbaşı kutlamanın bedeli 4 bin YTL’ye kadar çıkıyormuş.
Gösteriş meraklısı zenginlerimiz hemen üzülmesin.
Biraz araştırsınlar;
Belki yurtdışında daha pahalı yerler de bulunabilir!..
---------
sözünözü
İnsafı olanın samimiyeti de olur.
(Feridüttin Atar)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi