İranda iç savaş ve yeni tezahürleri
Bugün normal olanı, Türkiyenin Suriyeye verdiği cevabı yazmak varken, biz bunu değil bir başka konuyu yazacağız.
Çünkü Suriye mevzûsu sürekli gündemimiz ve gecikmiş sayılmayız.
Fakat içinde bulunduğumuz ay ortasında, Türkiyeye Putin gelecek ki her bakımdan önemli. Onun kadar önemli bir başka konu da Türkiye-Mısır ilişkilerinin alacağı yeni seyir ve bunun bölge coğrafyaları açısından hasıl edeceği stratejik sonuçlar. Bunların her birini ayrı ayrı yazmamız gerekiyor.
Çünkü geleceğin Türkiyesini kavramak bakımından, bölge coğrafyalarına mahsûs yeni yapılanmanın nirengilerini gözden kaçırmamak icabediyor.
Bu açıdan düşünüldüğü takdirde, Türkiyeyi yakından alâkadar eden bir başka ülke daha var.
En aşağı ve belki onlardan daha önemli bir ülke ki, o da İrandır.
Fakat İran şu günkü hali ile ne Mısıra, ne de büyük komşumuz Rusyaya benzemiyor.
Nitekim Rusya bugünkü hali ile müstakâr bir güç tesiri bırakırken, Mısır ise istikbale dönük büyük heyecanlar barındırıyor.
Dahası Mısır devrimi, sırf Mısır halkı üzerindeki vesayete son vermekle kalmadı, aynı zamanda bölge coğrafyalarına mahsus Siyonist vesayete de son verdi. Böylece Mısırdaki değişiklik, bölgesel dengeleri bütünüyle altüst edecek görünüyor.
Dolayısıyla ulaşılan sonucu, bölgesel çaplı Yaltaların sonunun ilânı olarak değerlendirmekte hiçbir mahsur yoktur.
Ancak bu vuzûhlu, iç açıcı gelişmeleri ne yazık ki İran üzerinden okuyamıyoruz. Bir de tam tersine, İrana ilişkin gelişmelerden bayağı kaygı duyuyoruz.
Çünkü bu büyük komşumuzda henüz adı konmamış bir iç savaş yaşanıyor.
Fakat derinlerde seyreden iç savaşı, basın üzerinden takip de mümkün görünmüyor.
Komşumuz İranda doğrudan devlet güçleri, daha doğrusu da sistem içi güçler arasında cereyan eden çatışmanın sebebinden mi başlasam, yoksa savaşın tezahürlerinden mi bilmiyorum. Ama meselâ bakın!..
Son bir ay içinde gazeteler küçük küçük verse bile, İranda önemli tutuklamalar vuku buluyor. Bunlardan ikisi, eski Cumhurbaşkanlarından Rafsanjaninin oğlu ve kızı!.. Bunlardan biri, kaçak olarak Londrada yaşarken İrana dönmüş ve anında tutuklanması yoluna gidilmişti.
Bir başka tutuklama daha oldu.
O daha bir enteresan!..
Ahmedi Nejat BM toplantıları için ABDde iken, basın işlerini yöneten müdürü veya müşaviri Tahranda tutuklanıverdi!.. Öyle densiz açıklamalar yapıyordu ki o yetkili, hayretlere sezâ denilse yeridir. Bu kadarla kalsa gene de iyi!..
ABDye Ahmedi Nejatla birlikte, onun çekimlerini yapmak üzere giden bir kameraman, ne yaptı biliyor musunuz? ABDli yetkililere başvurarak doğrudan sığınma istedi!..
A. Nejat demek ki hep böyleleri ile mi çalışıyormuş?
Peki bütün bunlardan ne çıkıyor?
Görünen o ki, Rafsanjani ile Ahmedi Nejatın yakınlarına karşı tam bir sindirme savaşı yürütülüyor.
Görünüşte yakınlarına karşı!..
Fakat işin aslına bakarsanız, doğrudan kendilerine!..
Belki bu örnekler ileri süreceğimiz iddiaları kanıtlamaya kâfi gelmeyebilir.
Dolayısıyla bir örnek daha verelim.
Ondan sonra söyleyeceklerimize siz karar verin.
Ahmedi Nejat New Yorkta yaptığı basın toplantısında ne demişti biliyor musunuz?
O en büyük Siyonizm karşıtı, iflâh olmaz ABD düşmanı, ateşli militan Ahmedi Nejat, ABD ile İranın tarihî gerginliğe son vermeleri gerektiğini, bunun için İranın önkoşulsuz müzakereye hazır olduğunu ilân edivermemiş mi?
Tabii bu sulh-perver konuşma, BM salonlarında olduğu kadar, İran kamuoyunda da yankılar yapmakta gecikmedi. Ne oluyordu?
İran dış politikada ray mı değiştiriyordu?
Yoksa bu densizliğin bir cezası olmak gerekmez miydi vs.
Bu son örnek, İranda yaşanan ayrışma hakkında size bir fikir verebilir sanıyorum.
Çünkü Rafsanjani ve takımları, son olarak da Ahmedi Nejatın katılması ile, İranda yeni politik arayışlar büyük bir hız kazanmış bulunuyor.
Bu kesimler bilhassa Suriye krizi ile birlikte, hem İsraille hem ABD ile, o eski tarihi husumete son verilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.
Bu düşüncelerini açık açık savunamadıkları için de, yönetim bazında ve muhalefet katmanlarında gizli örgütsel yapılanmalara başvuruyorlar.
Tabii Hamaney taraftarları da, devrimi topuğunun üzerinde döndürmeyi planlayan unsurlara karşı teyakkuzdan geri kalmıyor.
Bir defa öne çıkan muhalif grupların katı Acem/Fars dürtüsü ile, Acem/Fars pragmatizminden kuvvet aldığını, ırkçı bir fanatizm ile hareket ettiğini lütfen bir yere kaydedin. Bu bir!..
İkinci husus ise daha derin ve ikrah verici bir aptallık!..
Temel tezleri, baştan sona Türkiye kompleksine ayarlı!..
Türkiyenin İsraille arası bozuk ya!..
Öyleyse düşmanımın düşmanı dostumdur demeye getiriyorlar.
Öyleyse alın size bizden anahtar bir cümle:
İranda son zamanlarda artış kaydeden Türkiye aleyhtarı açıklamaların kaynağı işte bu merkez!..
Yani yerine göre aşırı mezhepçi bir gayret sergileyen, yerine göre ırkî bir asabiyetten yola çıkan bu gruplar, şimdiki halde İran ile Türkiyenin arasını açmak için her türlü yola başvuruyor ki sormayın!..
Tabii aynı ateşe İsrail ve uluslararası lobiler de katkı vermekten geri durmuyor. Hem İranı, hem Irakı, hem de Suriyeyi tahrik edip duruyorlar.
Peki sonuç ve amaç ne?
Yeni bölgesel yapılanmaları ve dengeleri nazarı itibara alan İsrail ve Neo-Conlar, yeni dönemde İranı, kendi müttefikleri olarak düşünüyor.
28 Şubattaki Türkiye rolü gibi bir şey bu!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.