Kürt konferansı ve Avrupanın ikiyüzlülüğü
Basın merkezlerine düşen habere göre; Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’deki Kürt sorununa ilişkin 9. uluslararası konferans, 5-6 Aralık günlerinde gerçekleşecekmiş. Konferansta PKK ile “Doğrudan müzakerelerin yeniden başlaması” gereğine de vurgu yapılması bekleniyormuş.
Bu konferanslar ne ilktir ne de son olacaktır.
Osmanlı döneminden beri farklı zaman ve çeşitli isimler altında, bazen gizli bazen aşikar şekilde yapıla gelmiştir.
Son yıllarda bu görevi Avrupa Birliği Türkiye Yurttaş Komisyonu EUTCC üstlenmiştir.
Bu konferansların yapılması değil sebep ve sonuçları rahatsızlık vermektedir.
Şöyle ki:
Bu konferanslar kimler tarafından, ne için yapılıyor?
Barış adına bir yol bulundu mu?
PKK terör örgütüne silah bıraktırma adına bir girişim başlatıldı mı?
Sorularına cevap ararken şu gerçeklerle yüzleşiyoruz;
Geçmişten günümüze bu konferansları yapanların tümü malum güçlerin maşalarıdır. Barış ve demokrasi gibi insanlığın ortak değerleri kullanılarak gerçekleştirilen bu girişimlerin asıl hedefi o değerlerin yaşatılması değil, kışkırtmak ve Türkiye aleyhinde kamuoyu oluşturup gizli desteklerini sürdürmektir.
Diğer bir gerçek ise şudur: Eğer barış ve demokratik haklar ile evrensel hukuk hedeflenmiş olsaydı, o zaman PKK terör örgütünün finansal kaynağı Avrupa olmazdı, olamazdı.
Halbuki; PKK terör örgütü Avrupa’da yapılandırdığı gayri meşru yollardan beslenmektedir.
Avrupa Parlamentosu’ndaki “AB, Türkiye ve Kürtler, Türkiye’deki Kürt Sorunu, Diyaloğu Yineleme ve Doğrudan Müzakerelere Yeniden Başlama Zamanı” temalı 9. Uluslararası Konferansında, “Barış için bir yol, Gerçeklerle Yüzleşme” tartışılacak olmakla birlikte her defasında olduğu gibi terörist başı Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması istenecek.
Aynı Avrupa Birliği PKK’yı şu şekilde tanımlar:
1974 yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK’nın ideolojisi, Marksizm-Leninizm üzerine kuruludur. PKK’nın ideolojik yapısı ‘Kürt proleter devrimci hareketi’ ve ‘ulusal kurtuluş mücadelesi’ olarak tanımlamıştır. PKK’nın başlangıçtaki amacı; Kürdistan diye tanımlanan, Kürtlerin de yaşadığı, Türkiye’nin güneydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu ve İran’ın kuzeybatısındaki bölgede, bağımsız sosyalist bir Kürt devleti kurmaktı.
PKK bazı ülkelerden maddi, manevi ve politik destek görmektedir. Eylemlerinin finansmanının büyük bir kısmı yurtdışından sağlanmaktadır.
PKK; Avrupa Birliği, ABD, Birleşmiş Milletler ve NATO gibi birçok ülke ve uluslararası kuruluş tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Ayrıca ABD’nin uyuşturucu kaçakçıları listesinde bulunan etnik ayrılıkçı, militan bir örgüttür.
‘AVRUPA’DAN PKK’YA YILLIK 200 MİLYON EURO’
NATO’ya bağlı bulunan ülkelerin talebi doğrultusunda NATO, Terör Örgütlerinin finans kaynaklarına ilişkin Uluslararası İstihbarat Kurumları’ndan elde ettiği bilgileri rapor haline getirdi.
NATO Ekonomik Komitesi, ‘Terörün Ekonomik ve Maddi boyutu’ başlıklı hazırlanan raporun 70. maddesinde şu ilginç bilgiler yer alıyor: ‘Madde 70: PKK şirketler ve çeşitli kuruluşlardan yapılan bağışlar gibi yasal yollardan yıllık 25 milyon Euro toplamaktadır. Uyuşturucudan sağlanan yasadışı gelirler yıllık 14 milyon Euro’yu geçmektedir. Yasadışı göç olayından (Yaklaşık 80 bin kişi Türkiye üzerinden geçmektedir) 8 milyon Euro elde edebilir. Vergilendirme ve kara para aklama ile birlikte ortaya çıkan diğer pek çok maddi kaynakla birlikte, PKK’nın yıllık ekonomik potansiyeli örgüt ihtiyaçlarından artarak aileler ve diğer alanlara gönderilen paralar ile birlikte toplamda yıllık 200 milyon Euro’dan fazlasını bulmaktadır.’
Ayrıca:
Türk istihbarat birimlerince tespit edilen bilgilere göre, raporlarda KCK’nın kendisine nasıl finansman sağladığı ve dış bağlantıları yer alıyor. KCK’nın finans kaynağı ‘KAR-SAZ’a üye bin şirket bulunuyor. İstihbarat raporlarında bu şirketlerden 279’unun adı geçiyor. Bu şirketlerden 147’si Almanya’da bulunuyor. Avrupa’da da Fransa’da 49, İsviçre’de 14, Hollanda’da 13, İngiltere’de 12, Avusturya’da 10, İsveç’te 8, Yunanistan’da 2, Danimarka, Belçika ve Romanya’da ise birer şirket var. Türkiye’de de biri İzmir, diğeri Diyarbakır’da olmak üzere iki KAR-SAZ üyesi şirket yer alıyor.
KAR-SAZ üyesi şirketlerin çoğu gıda, inşaat ve tekstil şirketi. İstihbarat raporlarında KAR-SAZ’ın yılda 1 milyar Euro kara para akladığını ve bu parayı terör örgütüne gönderdiği ortaya konuluyor.
Bu resmi raporlardan anlaşıldığı gibi PKK, AB’nin himayesindedir. Avrupa’da eylemlere başvurmaması şartıyla tüm bu yapılanlara göz yumulmaktadır. Yakın zamanda Almanya’yı ziyaret eden Başbakan Erdoğan’ın “PKK’nın finansman kaynağı Almanya başta olmak üzere Avrupa’dır. PKK’nın gayrı meşru faaliyetlerine göz yumuluyor” uyarıları her zamanki gibi muğlak sözlerle geçiştirildi.
İşin gerçeği şu:
Almanya ve AB üyesi ülkeler bir yandan resmen PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmekte, ancak diğer yandan her türlü gizli ve karanlık ilişkileri ile faaliyetlerine göz yumarak ikiyüzlülük yapmaktadır.
Bunun en bariz örneği; Türkiye’de açlık grevleri sürerken Avrupa Parlamentosu’nda Kürt sorununun tartışılmaya açılarak “PKK ile doğrudan müzakerelerin yeniden başlamasının” çağrısı yapılarak terörist başının ev hapsinin istenecek olmasıdır.
Velhasıl işin aslı şudur;
Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet dönemindeki tüm “Kürt isyanları” ve siyasi oluşumlarının arkasında hep dış mihraklar olmuştur. Fransa, Almanya ve Yunanistan başta olmak üzere Avrupa bunların başında gelmektedir.
Bu konferanslar:
Türkiye’ye destek için PKK’nın kanlı eylemlerini sonlandırma adına silah bırakması için yapılmamaktadır. Konferansların amacı, Kürt sorunu adı altında PKK bölücü terör örgütüne destek vermekten başka bir şey değildir.
Bu konferanslarla onlara “yalnız değilsiniz, yanınızdayız” iması yapılarak moral desteği veriliyor.
Neden mi?
Çünkü AB, güçlü bir Türkiye istemiyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.