Gazze/Filistin spekülasyonları
Gazze sorunu çoklarının sandığı gibi sırf kendinden ibaret değil. Yani Filistinlilerin çakar-almaz basit silâhlarla Telâvive; ya da İsrailin Filistine karşı orantısız güç kullanması biçiminde bir çatışma değil. Yahut da bu mesele İsrailin bir seçim yatırımı, Obama iktidarına veya Türkiyeye, Mısıra veya İrana bir güç gösterisi olarak sınırlandırılamaz. Kuşkusuz bu yorumların çoğu doğru olmakla birlikte, burda eksik bırakılan bir yan bulunduğunu daima hatırda tutmak icabeder.
O da şudur:
İsrail, bölgeyi saran Arap Baharı rüzgârının kendini nasıl yalnız bıraktığını, konan sorunun Filistin sorununun hallini, yani İsrailin işgal ettiği topraklardan geri çekilişini zaruri kılacağını ister istemez düşünüyor. Fakat o noktada İsrail, en az zayiatla bu işten sıyrılıp çıkmak da istiyor.
İkinci bir husus olarak, bizim yerli basında yeteri derecede yer bulmasa bile, Irakın fazla uzun sürmeyen bir gelecekte bölünebileceğinden söz ediliyor. Kuzey (Kürtler) ile Güneyin (Şiiler) birbirinden koptuğu bir Irak!.. Öyle bir durum karşısında, orta kuşakta yer alan Sünniler ne yapacak dersiniz? Bağımsız Sünni bir Arap devleti geliyor akla burda. Fakat sözünü ettiğimiz kaynaklar öyle demiyor. Tam tersine, Irakın Sünni Araplarıyla Ürdünün mevcut halkını birleştirecek yeni bir yapılanmadan söz ediyorlar.
Bu projenin Filistin meselesi ile ilgisi de işte burda başlıyor. Ürdün krallığı devrilecek (Bu da Ürdün rüzgârı veya baharı olacak) bu başarı Ürdündeki Filistinlilere kredi edilecek ve dolayısıyla İsrailin işgali altındaki Filistin bölgeleri bu birlikteliğin içine dahil edilecek. Dahası güya İsrailde bu projeye razı imiş veya razı edilecekmiş!.. Tabii İsrail buna ne dereceye kadar razı olur, o da ayrı bir mesele!.. Fakat burda önemli olan, asıl Gazzenin durumu. Ana kütleden kopmuş bir Gazze, Filistinle veya o geniş Sünni koridorla nasıl ilişkilendirilebilir?
İşte bize göre İsrailin son saldırısı, geleceğe yönelik olarak, Gazze üzerinde kalıcı bir ipotek oluşturmaya dayalı!..
Bundan ayrı olarak İsrailin Kıbrıs Rum yönetimi ile, Akdeniz üzerinde kurduğu dayanışmayı da hatırlamak gerekiyor. Akdenizin derinliklerine doğru, Münhasır Ekonomik Bölgenin alabildiğine genişletilmesi!.. İşte burda kuzey-güney istikametinde dar bir koridor teşkil eden İsrailin, Akdenize bakan yüzünün genişliği bayağı önem kazanıyor.
Bir de buna gene kuzeyden güneye inen Gazzeyi eklerseniz, İsraile ait Münhasır Ekonomik Bölgenin nasıl bir genişlik kazanacağını tahmin edebilirsiniz sanıyorum. Yani İsrail ileride, işgal altındaki Filistin topraklarından çekilmeye razı olsa bile, Gazze için bunu düşünmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bilmem İsrailin, bu hesapları bilindiği için midir? Katar Emirinin, Tunus Dışişleri Bakanının ve Mısır Başbakanının Gazzeyi ziyaretleri her bakımdan önemli göründü bize. Ayrıca Arap Birliği Dışişleri Bakanlarının Gazze ziyaretleri de her bakımdan önemli. Arap Birliği üyesi olmasa bile, Türk Dışişleri Bakanı Davudoğlunun bu heyete iştiraki de ayrıca kaydedilmelidir. Yani İsrailin Gazzeye yönelik kara harekâtı tehdidinde bulunduğu bir aşamada vuku bulan bu ziyaretleri bu bakımdan önemsemek gerekmektedir.
Tabii bunların yanı sıra, Kahirede ve Ankarada, Türkiye Başbakanının estirdiği havayı da unutuyor değiliz. Fakat bize asıl anlamlı geleni Katar Emirinin, Gazze ziyaretlerinde baş çekmesi olmuştur. Nitekim Katar dediğimiz ülke, nihayetinde bir karakol Devlet değil midir? Daha açık söylemek gerekirse Katar, Amerikanın askeri bir garnizonudur. Hal böyle olduğuna göre, Katar Emirinin Gazze ziyaretini nasıl izah etmek gerekir o zaman? Bu bir!.. İkincisi de Tayyip Beyin yüksek volümlü, doğrudan ABD başkanını eleştiriye dayanan konuşmalarının Washingtonda uyandırdığı yankı!.. Bayan Clintonun geç de olsa Telavivi ziyaretini başka türlü nasıl izah edebiliriz?
Bunlara bir de kuşkusuz, Genelkurmay Başkanı Necdet Özelin Suudi Arabistana yaptığı ziyareti eklemek gerekir. Nitekim fazla uzun süreceğini sanmam, Necdet Özelin yakında Mısıra ziyaret etmesini de bekleyebiliriz.
Dolayısıyla şu günkü duruma göre Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve Katar, dörtlü bir kare oluşturmuş gözüküyor. Bu dörtlüye Suriye sorununun ardından Lübnan, Suriye ve Gazzeyi (Filistin) de eklemek gerekebilir. Böylece Akdeniz Bölgesinde, Kıta sahanlıkları ile birlikte, Münhasır Ekonomik Bölge alanlarının da vuzûhlu hale getirilmesi beklenir. Ne var ki günümüzde bir konunun hukukiliği fazla bir şey ifade etmeyebiliyor. Bunun yerinde bir kuvvetle de tahkimi icap ediyor. Onun için Ortadoğunun kara bölgeleri bir yana, Akdenizde Türk ve Mısır donanmalarının şimdiden duruma vaziyet eder hale gelmeleri beklenir.
Şunu kimse hatırdan çıkarmasın: Türkiyenin istikbale dönük böyle tasavvurları hep vardı!.. Hatırlayın ki Mavi Marmara, Gazzeye doğru yol alırken, aynı tarihte, Türkiye Genelkurmay Başkanı ile Başbakanlık Müsteşarı Kahirede değil miydi? Kuşkusuz o proje yarım kaldı. Fakat dönüşte, 28 Şubatçıların başlattığı Konya askeri tatbikatlarından İsrail anında uzaklaştırıldı. Sırf bununla da yetinilmedi tabii ki!.. Bunun bir başka karşılığı daha oldu çünkü. O da Akdenizde (ABD, İsrail ve Türkiye)nin müştereken gerçekleştirdiği askerî/Deniz tatbikatlarından Türkiyenin geri çekildiğini ilân etmesi!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.