Mülkiye devrinde kültür ve sanat
Şu anda 44 ülkede gösterimde olan Muhteşem Yüzyıl dizisi hakkında söylenmeyen bir şey kalmadı. Yani eni konu bu dizi tartışılıyor: Tarihî hakikatlere uygun olup olmadığından tutun da, ahlâki içeriğine kadar ne varsa meydana dökülmüş vaziyette. Fakat bu tartışmaların, dizinin seyredilme katsayısını tahrikten başka sonuç üretmeyeceğini de söylememiz gerekir.
Bizde nedense bu tür tartışmaların asıl amacı hep gözardı edilir. Eğer maksat şeytan taşlamaksa, taşla taşlayabildiğin kadar!.. Yok maksat üzüm yemek ya da bir noksanımızın giderilmesi ise, o zaman iş daha başka olur. Fakat dikkat ediyor musunuz bilmem. Kimsenin böyle bir kaygısı da bulunmuyor. Yok Kanuni şöyle, yok harem böyle imiş!.. Anladık ya da biliyoruz bütün bunları!.. Peki, gerisi yok mu bu sözlerin? Sizin maksadınız sadece, hasmı köşeye sıkıştırmakla mı sınırlı? Kendinizin, camianızın yapması gereken bir şeyler olduğunu, hâlâ daha anlamamakta niçin ısrar ediyorsunuz?
Biz bir şey yapmayalım, başkası yapsın!.. Fakat bizim de istediğimiz gibi yapsın!.. Allahınızı severseniz böyle bir mantıkla nereye varılır? Öyleyse çuvaldızı başkasına batırırken, hiç olmazsa iğneyi de kendimize batırmamız icap etmez mi? Yani hem bir şey yapma, hem kültüre ve sanata para yatırmayı israftan addet!.. İşte böyle el malının tasasını çeke çeke, elin yapıp ettiğini tartışa tartışa ömürlerimiz geçiyor. Kendi vecibelerimizi neden yerine getirmiyoruz diye de bir Allah kulu şamandırayı orta yere dikmiyor.
Bunun sebebi ne biliyor musunuz? Bugün Türkiyede kültür-sanat politikalarını yürütmekle, organize etmekle görevli kuruluşların hemen bütünü Mülkiyelilerin tekelinde!.. Onların da bu taraklarda maalesef bir bezi yok. Kendisi iş bilmez, buyurmayı bilir. Mülkiyeli ve Harbiyeli dediğiniz kesimin tek anladığı da güvenlik!.. Ne alâkası var bu sınıfların kültürle, sanatla, film-dizi veya müzikle?
Dolayısıyla ilgi alanlarının birikimine de haiz olmadıkları için, ne söylesen boştur. Meselâ sorsan onlara Mesut Uçakan, Ahmet Bayazıt kim, Tuncay Öztürk kimdir diye? Yüzüne bel bel bakarlar ya da Küçük Ağayı kim çekmişti? Senaryosunu kim yazmıştı desen!.. Bu adam beni imtihan mı ediyor diye işkillenir.
Anlatabildim mi bilmiyorum. Bir defa herkes kafasına şunu koyacak: Bir iş ancak ve ancak o işin ehli ile başarılır. Senin veya benim takımımdan olması bir yana, bir uzmanlığı var mı yok mu? Eğer bir iş uzmanına havale edilmiyorsa, personel politikaları arasında vaktini heba eder gidersin. Bu tür sınıflardan ve kadrolardan da asla başarılı bir iş sadır olmaz. Hangi fikirde olursa olsun fark etmez ayrıca!..
Düşünün şimdi: Muhteşem Yüzyılı göğüslemek üzere TRT yönetimi, Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam adıyla bir başka yapımı devreye soktu. Kim çekiyor bu diziyi? Kendisine Muhteşem Yüzyılı çekmek üzere teklif götürülen kişi!.. Yani mübarek hem o tarafın, hem bu tarafın gözdesi!.. Çektikleri diziyi TRTde izliyor musunuz bilmem. İlerlemiyor, gelişmiyor, hep yerinde sayıyor. Nereye varıp dayanacağı da meçhul. Bunun sebebi nereden ileri geliyor biliyor musunuz?
Bir Zamanlar Osmanlı yani Kıyam!.. Bu isme dikkat edin lûtfen!.. İleride bir kıyam ayaklanma gerçekleşecek. Kime veya neye de demeyin sakın. Doğrudan Osmanlıya, doğrudan Sultana karşı bir kıyam!.. Lâle devrinin sonunda, Patrona Halilin başını çektiği bir isyan, bir nevi halk ayaklanması bu!.. İşte bu akıbetin korkunçluğu senaristin ve yönetmenin içini titretiyor. Doğabilecek muhalefetin şiddeti ile de, o noktaya varmamak için habire oyalanıyorlar. TRT bunu düşünsün.
Sonunda tabii olan da olacak!.. Biz tarihimizi en kara tarafı ile, dünya âleme ilân etmiş olacağız. Şimdi böyle bir dizinin komşu ve bölge ülkelerde izlendiğini düşünün. Halk ayaklanmalarından ve isyanlardan başını alamayan, dolayısıyla zulme başvuran bir Osmanlı!.. Dolayısıyla gerçekten muhteşem bir tarihi, berikiler Harem çekişmesine indirgerken, bizim TRTciler de modası geçmiş bir Marksizm adına çarçur edecek.
Öyleyse şunu bir kere daha soralım: Bu senaryoyu, bu sinopsisi kim okudu, kim karar verdi? Bunları, bu işlerden anlayan kime sordunuz, kime danıştınız. Tuncay Öztürkü, Ahmet Bayazıtı, Atalay Taşdikeni ve emsali tecrübeli yönetmenleri bu işlerden uzak tutarsanız varacağınız işte burasıdır.
Sonra meselâ hemen her yıl Kültür Bakanlığı Sinema Dairesi, çeşitli film ve belgeselleri sübvanse ediyor. Siz buralarda hangi filmlerin, hangi belgesellerin sübvanse edildiğini biliyor musunuz? Ya da meselâ Türkiyenin yüzünü ağartacak bir esere şahit oldunuz mu? Ne kadar acı bu söylediklerim düşünebiliyor musunuz?
Netice olarak kendi politikan, kendi kültür-sanat planlaman olmazsa, etrafına üşüşmüş yecüc mecüclerle vakit geçirirsin. Fakat on yıl sonra geriye dönüp baktığında bir arpa boyu yol gitmemiş olursun!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.