Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Türk tarzı başkanlık spekülasyonu

Türk tarzı başkanlık spekülasyonu

Bu ayın bir özelliği varsa, o da Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun görev süresinin yılbaşı itibariyle sona erecek olmasıdır. Çünkü iktidar grubu bu işi daha fazla uzatmaktan yana olmadığını, ay sonu itibariyle çalışmalardan çekileceğini açıklamış bulunuyor. Sonbaharda yapılan bu açıklamanın, kuşkusuz muhalefeti sadede davet eden bir yanı yok değil. İşi yokuşa sürmeyin, yeni anayasa yolunda bize yardımcı olun gibi tatlı-sert bir uyarı!..


Fakat öyle anlaşılıyor ki, geldiğimiz nokta fazlaca içaçıcı değil. Vara vara 18 maddede görüş birliği sağlanabilmiş. Çeşitli itirazlar barındırsa bile bir de 58 adet maddeden söz ediliyor. Onların neler olduğunu ise şimdilik bilmiyoruz. Bu demektir ki şu maddeye, şu partinin rezervi var, fakat diğerleri onu kabul ediyor!.. Dolayısıyla bu 58 maddenin 58’i de kabul görüyor sayılamaz. Ama bir haylisinin Meclis’ten geçmesi ihtimali de yok değildir.

Ancak bu söylediğimiz, gene de son derece nazari şeyler. Çünkü partiler bizde, pire için yorgan yakmaya pek teşnedir. İktidar veya muhalefet, fark etmez. Beklenmedik bir anda işler, ya hep ya hiç noktasına varıp dayanabilir. Onun için bu tür işlerin, hesaba kitaba gelmeyen bir yanı bulunduğunu daima hatırda tutmak gerekir. Nitekim gazetelerin spor sayfalarının yerine göre hoyrat, yerine göre amigoluğa dayalı, çoğu zaman da taraftara oynamayı esas alan üslubu siyaseti de işgal ettiğine göre, gerisini varın siz düşünün.

Onun için, aralık sonuna kadar geçecek süre her bakımdan önem arzediyor. Yapılan bunca çalışma boşa mı gidecek? Yoksa mutabakat sağlanan maddelerin meclisten geçirilmesi mi sağlanacak? Bunun için olsun, işbirliği sürdürülür mü? İşte onu bilmiyoruz. Zira Türkiye’de dış politikaya veya ekonomiye dönük tahminler yapabilirsiniz. Fakat siyaset için bu asla mümkün değildir.

Bu arada Anayasa konusunda tıkandığımız nokta neresi? Onu siz de bilirsiniz. Bunlardan biri, Başkanlık sistemi tasavvuru, diğeri de Kürt meselesinin aldığı mesafeye nazaran yeni bir anayasa ihtiyacı. Muhalefetle iktidar arasında yaşanan temel çelişki, bu iki noktada yatıyor zaten. Bakalım çalışmalar nereye varacak, nerede noktalanacak? Bunu hep birlikte göreceğiz, zira vakit kalmadı sayılır.

Diyelim ki bu iki hususta anlaşma sağlanamadı. Ne olur o zaman? İktidar grubu yeni bir anayasa taslağı hazırlayarak önce meclise, sonra millete arzeder mi? Kaldı ki bunun için bile mecliste, kendi dışındaki bir partiye ihtiyaç yok mudur? İşte meçhul kalan nokta burası!.. Şu şu maddelerde CHP, şu şu maddelerde MHP veya BDP ile anlaşabilir mi AK Parti? Olabilir kuşkusuz. Fakat biriyle varılacak mutabakatın, ötekileri imkânsız kılacağını tahmin zor değildir herhalde. Öyle olduğu takdirde bunun sonu nereye varır? Onu da ister istemez hesap etmek gerekir.

O hesap da şu olabilir: Başkanlık sistemi meselesinin sanırım, meçhul bir zamana doğru tehiri söz konusudur. Belki bir sonraki meclis dönemine kalması gibi bir sonuç!.. Eğer böyle bir ihtimal vukua gelirse, bunun ne tür sonuçlar doğuracağını hesap etmek kuşkusuz daha kolay hale gelir. Yani Başkanlık sistemine geçememiş, mevcut cumhurbaşkanlığı yetkileri ile devam eden bir Türkiye!.. Yani yürürlükteki parlamenter sistemle yola devam gibi bir durum!.. Öyle olunca da cumhurbaşkanı o olmuş veya bu olmuş ne fark eder?

Onun için Başbakanlık’ta veya Köşk’te yer tutmuş danışman makulesinin ya da yârân-ı safadan bazılarının etten önce tencereye düşmeleri bize hep komik gelmiştir. Sanki onlar vuslata erecek, düğün-bayram da onlar içinmiş gibi bir aculluk ki sormayın!.. Dolayısıyla siyasetin amigocu sınıflarından el-hazer, el-hazer!..

Fakat bunları söylerken devran böyle dönsün, mevcut sistem de olduğu gibi devam etsin biçiminde düşündüğümüzü sanmayın. Zira Türkiye çok büyüdü, idaresi de o kadar güçleşti. Bu büyüme ileride muhtemel ki kat kat daha artacak. İşte öyle bir Türkiye’nin, 28 Şubat döneminde olduğu gibi, gene koalisyonlarla yönetildiğini düşünün!.. Böyle idarelere reva mıdır Türkiye?

Onun için sistemin ağırlık merkezinin, hükümetlerden Köşk’e doğru kaydırılması şart haline gelmiştir. Dış politikanın, Genelkurmay’ın ve Din kurumunun hükümet işi olmaktan çıkarıldığı bir Türkiye!.. Şimdilik bu kadarı yeter zaten. Dolayısıyla böyle bir sistemi, yarı başkanlık biçiminde niteleyebiliriz sanıyorum.

Eğer böyle düşünürsek, kademeli bir geçiş olur bu!.. Hem realitelerimize daha uygun hem de fincancı katırlarını ürkütmeyen sühuletli bir geçiş!..

Fakat şuna bakın ki, en çok başkanlık sistemini savunanlardan biri olan Bekir Bozdağ (kendisi hukuk doçenti) ne diyor? “Genelkurmay’ı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlayalım!..” Sebebi de ihtilâl yapmamaları içinmiş!..

Allahınızı severseniz, öyle bir Başkanlık sistemi örneği dünyanın neresinde görülmüş? Başkomutan kimse, ordu da oraya bağlı olur!.. Aksi halde Türkiye Başkanlık oyunu oynar, parlamenter sistemden de asla kopmamış olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Necmettin Türünay Arşivi