Büyük Masa
Irak Cumhurbaşkanı Talabaninin, Maliki ile yaptığı uzun bir görüşmenin ardından beyin felci teşhisi ile hastaneye kaldırılması, neresinden bakarsanız bakın olumsuz bir gelişme. Şu günkü duruma göre yerine birinin seçilmesi de imkânsız görünüyor.
Irak parlamentosunda üçte ikilik bir çoğunluğun temini çok zor çünkü. Onun için cumhurbaşkanlığı görevinin, uzunca bir süre vekâletle yürütülmesinden başka bir çare bulunmuyor.
Dikkat ederseniz, Irakla ilgili durum bizi ziyadesiyle ilgilendiriyor. Hem Irakın iç dengeleri, hem de Irak-Türkiye politikaları bakımından. Meselâ düşünün Talabani olmasa, Barzani-Maliki gerilimi yatıştırılamayacak, Irak def gibi gerilecek, buradan da yeni bir Irak sorunu, Suriye krizinin önüne geçmiş gibi bir hal doğacak. Dolayısıyla Talabani vazifesine geri dönemezse, Irak petrol tarihi için yeni bir sayfanın açılması kaçınılmaz gibi gözükmektedir.
Fakat burda ihmal edilmemesi gereken husus, Talabaninin rahatsızlığının anlamlı bir tarihe denk düşmesidir. Suriye krizinin çözüme doğru evrildiği, PKK ile silâh bırakma anlaşmalarının müzakere edildiği, Başbakan Erdoğanın da Şubat ortalarına doğru, Obama ile görüşmek üzere Washingtona gitmesinin planlandığı bir tarihe!.. Yani belirli birkaç projenin iyi-kötü sonuca doğru ilerlediği bir sırada, Talabaninin rahatsızlığı sonucu nasıl etkiler?
Ayrıca etkiler mi?
İşte hemen bütün çevreleri teyakkuza geçiren bir özelliği bulunuyor bu gelişmenin. Bu yüzden de yerli ve yabancı basın, gelişmelerin bu yüzden etkilenip etkilenmeyeceğini haklı olarak merak ediyor. Hemen bütün uluslararası ajansların konuya önem vermeleri de zaten buradan ileri geliyor.
Öyleyse ufuktaki gelişmeleri hatırlayarak, bunların Talabaninin yokluğu halinde, nasıl bir seyir takip edeceğini şarta bağlı olarak izaha çalışalım:
Burda mümkün görünen ilk husus, kısa süreli bir molanın ardından, Barzani-Maliki krizinin daha bir mesafe kaydetmesidir. Talabaninin krizleri teskin edici rolü ortadan kalkacağına göre, Şiilerle Kürtler arasındaki gerilim, belirli bir sürenin ardından tekrar nüksedebilir diye düşünmek gerekir. Zaten Talabaninin sağlıklı zamanlarındaki beklentiler de bu yönde idi. Hatta belki burda şunu bile söylemek mümkündür: Talabaninin yaptığı, Barzani-Maliki krizini çözmek değil, dondurmak, belki de vukuunu belirli bir tarihe kadar tehirden ibarettir.
Peki ilgili tehir ne zamana kadar geçerli idi?
Kuşkusuz bunu kimse bilemez. Fakat bir tahmin ve öngörü olarak bu tehirin, Suriye krizinin çözümü ile yakından alakalı olduğunu kaydetmek gerekir. Yani demek istiyoruz ki Iraktaki Şii-Kürt ve dolayısıyla petrol probleminin halli ile, Suriye krizinin sona erdirilmesi arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Sırf bu iki kriz değil, aynı zamanda PKK terörünün sona erdirilmesi ya da PKKnın silâh bırakacak olması da gene onlarla birlikte düşünülmelidir. Son günlerde Beşir Atalayın yaptığı manidar açıklamalar olsun, önemli bazı Amerikan gazetelerinin yazdıkları olsun bizi bu yönde düşünmeye sevk etmektedir.
Nitekim dikkat etmiyor musunuz? Türkiye fiilî PKK terörünün yanı sıra, PKKnın kış boyu kullanmayı düşündüğü kampları da berhava ediyor. Bunun manası, PKKnın yurtiçi aktivitelerinin sınırlandırılması, aynı anda onu Kuzey Irakta kuşatılmış bir güce dönüştürmek ve bu yoldan da örgütü silâh bırakmaya mecbur hale getirmektir. Öyleyse diyebiliriz ki kış sonu-bahar başı, önemli bazı gelişmelerle karşılaşırsak, kimse bundan şaşırmamalıdır.
Burada kullandığımız tarih, sanırım ütopik bir öngörü teşkil etmiyordur. Çünkü bu tarihin çeşitli açılardan sağlaması yapılabiliyor. Nitekim yaptığım okumalardan veya edindiğim duyumlardan çıkarabildiğim sonuca göre, Suriyeye yönelik takvimler de aynı zamanı işaret etmektedir. Patriotlar yerleştirildi, Rusya da nihayetinde ikna oldu. Peki geriye ne kaldı o zaman? Geriye kalan o ki, henüz daha ABDde kabine teşekkül ettirilemedi. Savunma Bakanı ya da Dışişleri Bakanı henüz belli değil çünkü. Dolayısıyla önce ABDdeki bulanıklığın telâfisi, ardından da takvimin yürürlüğe girmesi beklenir.
Söylediğimiz hususu doğrulayan bir başka gelişme de, sayın Erdoğanın Şubat içinde ABDye gidecek olmasıdır. İşte dananın kuyruğu da orada kopacak. Ya da Suriye ve Iraka yönelik büyük pazarlık orada azçok bir netliğe kavuşacak. Ancak şunu da haber verelim: Bu tür büyük pazarlıklar daha önceden yapılır ve biter. Ziyaretler de bu tür süreçlerin seremonisi gibi bir şeydir dolayısıyla.
Netice olarak söylemek gerekirse, buradaki asıl düğüm ne Suriye, ne de PKK terörüdür. Onlar hakkında azçok bir vuzûh hasıl olmuş sayılır. Fakat Irakın durumu, Kürtlerin geleceği ve bilhassa da Kerkük Türkmenleri ile Kuzey Irak petrollerinin akıbeti henüz ortada görünüyor. Umumi temayül belli olsa bile, İsrail ve Musevi lobileri ile İngilterenin karşı duruşunu okumakta güçlük çekmiyoruz. Bu çevrelerin ellerindeki en büyük koz da PKK terörünü ve Şiî yönetimi tahrik!.. Fakat burda da durmuyorlar. Terör karşısında dinî veya ulusal histeriyi sürekli onlar kaşıyor çünkü. Ancak unutmayalım: Türkiye büyük masaya oturmuş vaziyette!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.