Arap Baharında endişe var mı?
Başarısıyla zıtlaşan yeni Tahrir meydanı, Arap Baharı, sonbahar mı? diyen yorumlar da doğurdu. Endişeye mahal var mı? Yoksa sebebi ne?
Tahrir meydanında dün değişim isteyen, Hüsnü Mübarek diktasını gönderip, iradesini iktidar yapan millet çoğunluğu, pişman olup ters yola mı girdi. Yok millete rağmen eski diktada isimler değiştirerek tekrar iktidar olmak, bütün kazanımları ters çevirmek isteyen eski ekibin Cumhuriyet mitingi mi? Bunu anlamak için bir Sayın Mursinin yaptıklarına; iki, yeni Tahririn isteğine bakmak gerekiyor.
Mursi ne yaptı? Durmadan koştu, çalıştı. Samimi, içten sesini, eğip bükmeden dünyaya duyurdu. Seçimlerde yaptığı vaatlerin yüzüncü gününde halka, meydanda hesap verdi. Halk, alkışlarla tasvip etti.
Arap dünyasının merkez gücü, İslam dünyasının en eski ve önemli bir devleti olan Mısır, Nasır diktasının, İsrail yenilgisi ve Seyyid Kutup gibi alimlerini idam etmek gibi menfi şöhret dışında, yıllardır adeta dünya sahnesinde yoktu. Mursi, BMe gitti. Önemli bir konuşmayla dünyaya seslendi. İrana gitti, Suriyedeki vahşetin durması için tarihi bir ikaz yaptı. Filistin, Gazze meselesinde, her şeye rağmen Hakla, millet ve ümmetinin gönlüyle beraber hareket etti. Türkiyeye geldi. Afrikaya gitti. Bütün dünyaya ses verdi. Bu ses, yalnız Mısırı değil, bütün ümmeti gönülden sardı. Diktatörlerin, Mısıra kaybettirdiği yılların telafisi mümkün ümidini teyit etti.
Kul kusursuz olmaz. Ancak Sayın Mursinin yaptıklarında, Hakka, Mısıra, İslam dünyası ve insanlığa aykırı hiçbir şey yoktur. Önemli ve hızlı hizmetler yaptığı halde yok. Demokrasilerde, güç odaklarını rahatsız edecek önemli hizmetler, genişçe bir zaman içinde halka anlatılıp hazırlanması gerekiyor. Aksi takdirde güç odakları, İslamofobia hastası dış desteklerle, netice alamasalar da rahatsızlık doğuruyor. Asker ve yargı durumu hızlı normalleşti diyenlerin olması gibi. Nasıl olsa olacaktı. Bir an önce olması, herkes için hayırlıdır. Mısır halkı İslam şuuru ikliminde yetişmiştir. Hakka değişimleri süratle kabule ehliyetlidir.
Gelinen bu nokta gösteriyor ki, milletçe son derece önemli, tarihi bir hareket başlatılmış ve Allahın yardımıyla başarıya ulaşmıştır. Bu başarı, kararlılık, sabır ve gayretle devam ettirilmelidir, ettirilecektir. Bunda tereddüt caiz değil.
Durum bu. Peki, yeni Tahrir ne diyor? Anayasayı millete değil, önce bize sorun. Yoksa, istediğimizi zorla yazdırırız deniyor. Tahrir, halkın diktatöre laf anlatabileceği zor meydandır. Halkın kulağı zora tepkilidir. Hakka açık. Hak sözle ikna olur. Bunu anlamak için Türkiyede Cumhuriyet mitinglerine bakmak yeter.
Bu bahar yalnız Mısırın değil, Fas, Libya, Tunus, hepsi gayretle meyveye davranıyor. Bu baharın temeli eşsiz insani ve ahlaki değerlerden kaynaklanan, zemini insanlık olan büyük bir devrimdir. İbretle bakalım:
İslam dünyasının en büyük felaketi, ayrılıktan, parçalanmaktan doğdu. Pakistan ve Bengaldeş tek devlet olarak istiklalini kazandı. Ama sömürgeci İngiliz, öyle sınırlar çizdi ve yapıya öyle dinamitler yerleştirdi ki, ileride parçaladı.
Dünya nereye gidiyor? Globalleşiyor. Sınırlar şeffaflaşıyor. Ekonomik birlik AET, Avrupa Birliği oldu. Hıristiyanları topluyor. Şimdi Porto Riko, referandum yaptı, statüsünü değiştirdi, Amerika eyaleti olmak istiyor. Müslüman diyarları, dışarıdan-içerden fitneyle kaynatılıyor. Bu bahar, iç fitnenin yolunu kesecek.
Bengaldeşin egemen kadrosu, Cemaati İslami lideri, 91 yaşındaki Prof. Dr. Ghulam Azzam ve önde gelen 100 kişiyi, Pakistanla birleşme istiyor diye idam edecek. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, İdam etmeyin diye mektup yazıyor. İdam ederlerse ne olur? Bu şehit kanlarının bedeli, oraya da bahar getirir.
İslam dünyasını parçalayan yenilgi ve sömürgecilerin tezgahladığı çıkarcı diktatörler birliğe, dirliğe düşman. İşleri güçleri Müslümanı iç düşman görmek. Bir de bu Ümmet Baharının goncası, Tunus NAHDA Lideri Aziz Kardeşimiz Gannuşiye bakalım: Biz niçin ayrıyız. Libya ile birleşelim diyor.
Bu bahar insanlık baharı, ümitsizliğe yer yok. Kolaylık zorluktan sonradır. Nimet, hak etmeyi gerektirir. Lütufla, piyangoyla adam olunmaz. Devlet iç olunmaz. Her şeyden önce de değerlerimizin, kardeşliğimizin, birliğimizin, dirliğimizin kıymetini bilip sahiplenmek ister. Dış destekleriyle Esat zulmü, kaybedilen nimetin bedelinin nasıl ağırlaştığını anlatıyor. Millet, toplum olarak sağlığını kaybetmemeli. Bu da lafla olmuyor. İslam ve İslam ahlakını yaşamak gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.