Şeytanların vesveselerinden Allah’a sığınmak
“Rahmân Rahîm Allah’ın adıyla. 1) De ki: İnsanların Rabbine sığınırım, 2) İnsanların Melik’ine, 3) İnsanların (gerçek) İlâh’ına; 4) ‘Sinsice kalplere vesvese ve kuşku düşürüp duran’ (Hannâs) vesvesecinin şerrinden. 5) Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); 6) Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her Hannâs’tan Allah’a sığınırım). (Nâs Sûresi)
Felak Sûresi’ndeki gibi Nâs Sûresi’nde de “e’ûzü billahi” denilerek Allah’ın üç sıfatı zikredilmiş ve O’na sığınılması telkin edilmiştir. Birincisi “Rabb’in-nâs”tır; yani insanları yetiştiren, mürebbisi, sahibi ve efendisi olan Allah. İkincisi “Melik’in-nâs”tır; yani tüm insanların hükümdarı olan Allah. Üçüncüsü “İlah’in-nâs”tır; yani insanların gerçek mabudu olan Allah; kendisine ibadet edilmesi gereken gerçek mabud. Bu üç sıfatın zikredilmesi; “İnsanların Rabb’i, Melik’i ve İlâh’ı olarak kâmil iktidar sahibi ve kullarını korumaya kadir Allah’a sığınırım. İnsanların kendi kendilerini kurtaramayacağı her şeyden onları ancak O kurtarır” inancını pekiştirip, gerçek sığınağın O olduğu inancını vurgulamak içindir.
Tefsir-i Lübâb’da denir ki: ‘Sûrede vaki beş adet “nâs” mükerrer olmayıp her biri bir sınıf insana işarettir. Evvelki nâs’dan murat etfâl/çocuklardır ki, rubûbiyet olmakla onların terbiyesine delalet eder. İkinciden murat civân/gençlerdir ki, mülk padişahlık olmakla onların kahr ve siyasetine işarettir. Üçüncüden murat pîrlerdir; kemâl-i ibadet ve tâate mebni olmakla pîrlere münasiptir. Dördüncüden murat sâlihlerdir ki, Vesvâs, onların iğvâsına haris (hırslı) olmakla onların istiâzesine (şeytandan Allah’a sığınmasına) îmâdır. Beşincisi, matuf olduğu cinne tabiiyetle (tabi olmakla) insan şeytanlarıdır.
“Vesvâsi’l-Hannâs” kelimesindeki “vesvâs”ın anlamı, “tekrar tekrar vesvese veren”dir. Vesvese; insanın kalbine ona hissettirmeden peşpeşe kötü düşünce sokmaktır. “Vesvese” kelimesinde, yapılan fiilin sürekliliği, tekrarı söz konusudur; “zelzele” kelimesinde olduğu gibi. Zira insanı bir kere kışkırtmak yetmez; ona bir fiili işletebilmek için tekrar tekrar kışkırtmak gerekir. İşte bu eyleme vesvese, yapana da “vesvâs” denir. “Hannâs” kelimesi ise hunus’tan türemiştir ki, açığa çıktıktan sonra saklanmak veya ileri çıkıp geri çekilmektir. Hannâs hunus’un mübalağa siğasıdır; söz konusu fiili çok yapıp tekrarlayan anlamına gelir. Yani vesveseci, insana tekrar tekrar gelir. Kısaca Vesvâsi’l-Hannâs’ın anlamı: Vesvese verip geri çekilen, tekrar tekrar gelip vesvese veren; ilkinde başaramayınca vesvese için tekrar tekrar ikinci, üçüncü… defa gelendir. Bu şerden Allah’a sığınmanın anlamı ise: şerrin kalbe yerleşmemesi için Allah’a dua ile sığınma isteminde bulunmaktır. İkinci anlamı; Allah yolunda çalışanlar aleyhinde halkın kalbine vesvese verenlere karşı daima Allah’a sığınmaktır. Burada vesvesenin, şer fiilinin başlangıcı olduğu sonucu da çıkar. Vesvese, gafil ve zihni boş olan insan üzerinde etkili olur ve kalbinde kötülüğe istek meydana getirir. Bu kötü niyet daha sonra irade haline gelir ve vesvesenin etkisiyle irade pekişir. Son adımda şer amel ortaya çıkar. Vesvesecinin şerrinden Allah’a sığınmanın anlamı, Allah’ın henüz başlangıcında şerri yok etmesidir. Bir başka açıdan, vesvese verenlerin çabası şu şekilde sıralanabilir: İnsanı önce küfür, şirk, ateizm, Allah ve Rasulüne isyan ve müminlere karşı düşmanlık için kışkırtırlar. Eğer bunda başarılı olamazlar da kışkırtılan kişi oyuna gelmeyip İslâm’a girmişse, bu kez onu İslâm’da bidate teşvik ederler. Bunda da başarılı olamazlarsa, onu günaha özendirerek, bunlarda bir sakınca olmadığını telkin ederler. Böylece küçük günahların birikerek büyük günahlara dönüşmesini isterler. Bunu da başaramazlarsa, sözkonusu kişinin müminliğinin kendisi ile sınırlı kalmasına çaba gösterirler. O şahıs her şeye rağmen hiç bir oyuna gelmezse, tüm cin ve ins şeytanları saldırıya geçerek halkı onun aleyhine, mümin insanı da onlara karşılık vermeye kışkırtırlar. Şeytanın son silahı budur. Böylece davetçileri verimsiz bir alana itmek ister. Davetçi bu tuzaktan da kurtulursa, şeytan çaresiz kalır. Bu durumda Kur’an’ın emri şöyledir: “Eğer şeytanın seni kışkırttığını hissedersen Allah’a sığın!” (Araf 200; Fussilet 36; Bkz: Müminun 97; A’raf 201; Fussilet: 35) Ayrıca; insanın kalbine sadece dışarıdan cin ve insan şeytanları değil, kendi nefsi ve sapmış aklı da vesvese verebilir. İnsanın gayri meşru istek ve hevesleri de onu saptırabilir. Rabbimiz buyurur ki: “Biz ona nefsinin ne vesveseler verdiğini biliriz.” (Kaf/16)
Son âyet; vesvese veren cin ve insan şeytanlarının her ikisinden de Allah’a sığınmayı telkin eder. Nitekim bir âyette (Enam/112) de, “Her peygambere ins ve cin şeytanlarını düşman ettik” buyrulur.
Mevâkıb Tefsiri’ndeki şu güzel yorumla bitirelim: Kur’ân’ın başındaki besmelenin “be”si ile son sûre olan Nâs’ın “sin”inden “bes” kelimesi oluşur ki; ‘elverir’, ‘kâfidir’ demektir. Bu da, ‘bu iki harf arasında size verdiklerimiz dünyada ve ahirette size yeter’ anlamına gelir. (Tefhimü’l-Kur’an, Tefsir-i Mevâkıb)
NOT: On haftadır yazdığımız kısa sûrelerin tefsir sohbetlerine dair videoları www.abdullahyildiz.org da izleyebilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.