Suriye gerçekleri
Türkiye’yi önemli ve hedef yapan şey nedir?
Oldukça açık sözlü biri gibi gözüken, Uluslararası Kriz Grubu’nun Türkiye Proje Direktörü Hugh Pope şöyle açıklamış:
“ABD’nin ilgisi daha çok Türkiye’nin muhteşem coğrafi konumuyla ilgili.”
Devamında ise ABD’nin Türkiye’ye bakınca “radar” ve “istihbarat” gördüğünü söylemiş.
Suriye konusunda dikkat çekici bir rapor hazırlayan Pope’a göre sadece ABD değil bütün dünya Türkiye’yi Suriye konusunda yalnızlığa itiyor.
Bu yalnızlığa itişin sebebini Pope’un şu cümlelerinden cımbızlayabiliriz: “Bu kriz, Türkiye’nin tek başına bölgede askeri ya da diplomatik olarak bir şeyi değiştirecek kadar kritik bir baskı mekanizmasına sahip olmadığını ortaya koydu.”
Bu sözler önemli çünkü, Türkiye güçlendikten bu tarafa yapılmak isteneni deşifre ediyor aslında.
Bölgede Türkiye’nin gücünü kırmak, Türkiye’nin elini zayıflatmak ve Suriye muhalefetinin ise Türkiye’den umudunu kesmek.
Pope bunu açıkça söylüyor: “Türkiye’yi tahrik edip işin içine sokmak istiyorlar. Ama Türkiye’nin kaybedecek çok şeyi var. Esad rejiminin amacı Türkiye’nin bir şey yapamayacağını kanıtlamak. Çünkü bunu kanıtlarlarsa Suriye’nin içinde halk da umudunu keser diye düşünüyorlar.”
Oyunun bir yüzü bu, fakat ikinci bir yüzü var.
Erdoğan’ın ve Türkiye’nin elini ABD yönetimi karşısında zayıflatmak isteyen örtülü planlar.
ABD ve BM’nin Suriye ile ilgili somut adım atmazken sundukları temel argüman “ülkenin aşırı unsurların eline geçmesi” tezinden ibaret şuan.
Peki bu argüman ellerine nasıl verildi?
Suriye’de halk önce meydanlara indi ve demokratik protestolar yaptı. Esad miting yapanları savaş uçağıyla bombalamaya başlayınca, halkın da meşru olarak cevap verme hakkı doğdu. Bu haklı dava artan bir destekle devam ederken aniden bir şey oldu.
El Nusra Cephesi denilen bir yapı ortaya çıkıverdi. Söylemleriyle Batı kamuoyunu korkutacak işler yaptılar önce. Ardından ipi kopartmak istercesine, El Nusra’nın liderlerinden biri Esad’ın askerlerinden birinin kalbini çıkartıp yerken görüntüleri ortaya çıktı.
Müslüman’ın savaş durumunda bile çok net kuralları vardır.
Düşmanının kalbini yemek cahiliye döneminin “âkiletu’l-ekbât: ciğer yiyen kadın” lakaplı Hind’ine aittir.
Hazreti Hamza’nın ciğerini söküp yiyen Hind’den beri İslam toprakları böyle bir vahşet görmemiştir.
El Nusra bunu yapıp, videosunu da internete koyunca, Esad’ın füzelerinden daha ağır bir darbe indirmiş oldu, Suriye muhalefetine.
Peki aniden ortaya çıkan bu El Nusra Cephesi nedir?
Konuyu araştırırken, Dışişleri Bakanlığımızın bu konuyu detaylı araştırdığını görmek memnun etti beni.
El Nusra Cephesi denilen yapı muhaliflerin dünya genelinde elini zayıflatmak için İran ve Hizbullah tarafından yönetilen bir yapı olduğu tespit edilmiş.
El Nusra, yaptıkları ile batı kamuoyunda muhaliflerin elini zayıflatıp, Esad cephesinin yararına iş yapmaya sebep olduğu pek çok örneğiyle görülmüş.
Üstelik kullandıkları bazı silahların Hizbullah’ın kullandığı silahlar olduğu da belirlenmiş.
El Nusra’nın kalp yeme gibi görüntüleri yayınlanıp Batı kamuoyu tahrik edildikten sonra da aniden “kimyasal silahlar bunların eline geçerse felaket olur” yaygarası başlatılmış.
İş o noktaya getirilmiş ki, kimyasalların Esed’in elinde kalmasına razı bir kamuoyu oluşturulmuş durumda.
Başbakan tam ABD’ye giderken, Amberin Zaman, Taraf Gazetesi’nde El Nusra Cephesi ile Türkiye’yi özdeşleştiren bir haber-analiz kaleme aldı.
Türkiye’nin uluslararası alanda elini zayıflatacak bundan iyi malzeme olmazdı her halde.
Özetle, hem Türkiye’nin hem de Muhaliflerin elini zayıflatan en önemli unsurun El Nusra Cephesi olduğu görüşü hakim Dışişlerinde.
Nusra’ya masumca destek verenlerin ise ahmaklık ve Esad cephesine hizmet ettiği düşünülüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.