Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

“Ümmetin Mi’râcını Kıldım Namaz”

“Ümmetin Mi’râcını Kıldım Namaz”

“İsrâ ve Mi’râc” mucizesinin Recep ayının 27. gecesi (5-6 Haziran gecesi) vuku bulduğu kabul edilir.  

Gece yolculuğu veya yürüyüşü demek olan İsrâ ve yükseğe çıkmak anlamındaki Mi’râc iki ayrı olayı ifade etse de, “İsrâ ve Mi’râc” mucizesi Müslümanlar arasında “Mi’râc” olarak bilindi ve meşhur oldu.
Son yıllarda, her Mi’râc Gecesi arifesinde ve esnasında, Peygamberimizin (s) İsrâ ve Mi’râc olayını bedenen mi, ruhen mi, yoksa rüyada mı yaşadığı, namaz elli vakit olarak farz olmuşken Hz. Musa’nın (a.s) ihtarı üzerine Efendimizin (s) tekrar Rabbimizle görüşerek beş vakte indirdiği şeklindeki rivayetin sıhhat derecesi, ilgili âyet ve hadislerde sözü edilen Mescid-i Aksâ’nın neresi olduğu gibi konuları tartışıp durmak adeta moda haline gelmiştir. Tıpkı her Ramazan ayında rü’yet-i hilâli, imsak ve iftar saatlerini tartışmak gibi. İşin acı yanı ise; bu tartışmalar İsra ve Mi’râc’ın insanlığa sunduğu muhteşem mesajı gerçek boyutlarıyla kavramamıza bir katkı sağlamadığı gibi, aksine genelde ıskalamamıza yol açmaktadır. Tıpkı hilâli ve saatleri tartışırken, orucun ruhunu ve hikmetlerini kaçırmamız gibi…  
Gelin biz böyle yapmayalım. Yüce Rabbimiz, “kulu” Muhammed’e (s) bedenen ve ruhen de, rüyada ve uyanıkken de bu mucizevi hali yaşatmaya kadirdir. Önemli olan ise İsrâ ve Mirâc’ın ebedi mesajıdır.
Mevlid-i Şerif yazarı Süleyman Çelebi merhum, İsrâ ve Mîrâc olayını anlatırken; “Ne mekân var anda ne arz u semâ” diyerek, orada ne mekân, ne yer ne de gök olduğunu, “Kim ne hâlîdir ne mâlî ol mahal” diyerek, oranın ne dolu, ne de boş olduğunu belirtir. Yine “Bî-kem û keyf ana gösterdi cemal” diyerek, her türlü beşeri cihetten/boyuttan münezzeh olan Celâl sahibi Allah’ın ona nicelik ve nitelikten öte cemalini gösterdiğini ve onunla harf, lafz, ses olmadan, şüphesiz ve benzersiz bir şekilde konuştuğunu söyler: “Bî-hurûf ü lafz u savt ol Padişâh / Mustafâ’ya söyledi bî-iştibâh.” Kısaca Allah (c.c), kutlu Peygamberi (s) ile bizim bilemediğimiz bir biçimde, zaman ve mekân boyutlarının ötesinde konuşmuş, ona bazı âyetlerini göstermiş ve vahyedeceğini vahyetmiştir (İsrâ 17/1; Necm 53/10-11). Olayın mahiyetini ise bizim aklımızın kavraması mümkün değildir: “Akl u fikr etmez o hâli fehm ü hall.”
Ama Allah’ın verdiği akılla, Allah’ın (c.c), kulu Muhammed’e (s) İsrâ ve Mi’râc’da verdiği mesajı anlayabiliriz. Bu mesaj, İsrâ olayının anlatıldığı İsrâ suresi ve özellikle mümin birey ve toplumun temel özelliklerinin sıralandığı 22-39. âyetleri ile Mi’râc’ın anlatıldığı Necm sûresinin 1-18. âyetlerinde yer alır. Keza, Mirâc gecesi nazil olduğu rivayet olunan Bakara suresinin son iki âyeti de bu çerçevededir. Süleyman Çelebi merhum, Mîrâc’ın en önemli mesajı ve hediyesini ise çok güzel özetlemiştir:
“Sen ki mîrâc eyleyûb etdin niyâz / Ümmetin mîrâcını kıldım namâz.”
Hiç şüphe yok ki, İsrâ ve Mi’râc’ın en büyük hediyesi “namaz”dır; Buhari/Kitabu’s-Salât’ta geçtiği üzere namaz, bu gecede beş vakit olarak farz kılınmıştır. Müslümanlar bu konuda ittifak etmişlerdir.
Namazın Tahiyyât bölümünde okuduğumuz şu diyalog; Mîrâc’da gerçekleşmiştir ve her birimiz her namazda Tahiyyât’ı okurken kendimizi Efendimizin (s) yerine koyarak o Mi’râc heyecanını yaşamalıyız.
Peygamberimiz (s), İlâhî Huzur’a vardığında bütün salât u selâmlarını, ibadetlerini Rabbine sundu:
“Et-Tahiyyâtu li’llahi ve’s-Salevâtu ve’t-Tayyibât: Bütün dualar, senâlar/övgüler, malî ve bedenî ibâdetler, mülk, azamet ve salâtlar ve selâmlar Allah’a mahsustur.”
Allah (c.c), Efendimize şöyle selâm verdi: “Es-Selâmu ‘aleyke eyyuhe’n-Nebiyyi ve rahmetullahi ve berakâtuh: Ey Nebî! Selâm da, Allah’ın rahmeti ve tüm bereketleri de senin üzerine olsun!”
Efendimiz (s) ise Rabbimizin selamını kendisi ve tüm salih kullar adına aldı:
“Es-Selamu aleynâ ve ‘alâ ‘ibâdillahi’s-sâlihîn: Selâm bizlerin ve güzel davranışlarda bulunan Allah’ın sâlih kullarının üzerine olsun!”
Rivayete göre, durumu uzaktan seyreden melekler de hep bir ağızdan şehadet getirdiler:
“Eşhedü en/lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden ‘abdühû ve rasûlüh: Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve şahitlik ederim ki Muhammed onun kulu ve elçisidir.”
Demek ki; namaz ibadetimizin her “ka’de”sinde Tahiyyât’ı okurken, Efendimizin (s) Âlemlerin Rabbi ile yaptığı bu konuşmaları hatırlayıp kendi miracımızı yaşamalı ve her namazda İlahî Makam’a kanatlanmalıyız. Böylece, Efendimizin (s) “Namaz müminin miracıdır” hadisini hayata geçirmeliyiz.
İmdi, Necm suresi (53/14-15), Efendimizin ulaştığı yeri Cennetü’l Me’vâ yanındaki Sidretü’l Müntehâ olarak açıklar. Namazda miracı yaşayıp Cennetü’l Me’vâ’ya nail olmanın sırrı ise şu âyette saklıdır:
“Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır (fe-inne’l-Cennete hiye’l-Me’vâ).” (Naziât 79/40-41)
 Bizi günde beş kez İlahi Huzur’a taşıyan ve nefsin arzularından alıkoyan namazlar duasıyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Abdullah Yıldız Arşivi