Hisseli kıssalar
İşçilerden birisi elindeki maaş bordrosunu fabrikanın patronuna göstererek, “N’olursun bana biraz acıyın sayın patronum” demiş.
Gevrek bir kahkaha atan patron cevap vermiş:
“İstediğin yalnız oysa, memnuniyetle dostum!”
Bu ay 4 kez toplanan Asgari ücret Tespit Komisyonu, Ocak ayından itibaren uygulanacak asgari ücret miktarlarını dün belirlemiş:
435 YTL.
Bozdur bozdur harca.
Kuşkusuz bu ücreti tespit edenler de bu ücretle geçinilemeyeceğini gayet iyi biliyorlardır.
Hatta asgari ücretle çalışanlara “acıyorlardır” da eminim.
Ee, acımaktan kim ölmüş!..
-
ülkemizde “göbeğini kaşıyanlar” muhabbeti sürüp gidiyor.
Malum, bazı köşe yazarları AK Parti’ye cahillerin oy verdiğini belirtmek sadedinde “göbeğini kaşıyanlar” nitelemesinde bulunmuşlardı.
Bu aralar da piyanist Fazıl Say’ın bir televizyon tartışmasında AK Parti Milletvekili Osman Yağmurdereli’ye “Kendisi hakikaten orada Bekir Coşkun’un anlattığı göbeğini kaşıyan adam durumundadır benim gözümde.. Ben göbeğini kaşıyan adamlar tarafından yönetilmek istemiyorum” demesi gazetelerin gündeminde yoğun şekilde yer alıyor.
Sanırsınız bu “kaşıma” muhabbetine takılanlar, kendileri hiçbir yerlerini kaşımıyorlar.
Oysa kaşımak gayet insani bir eylemdir.
önemli olan tek başınayken yapacağını toplumun gözü önünde yapmamaktır.
Madem gündem “kaşıma”ya kilitlenmiş durumda; biz de bir “kaşıma” fıkrası anlatalım bari.
Trafik kazası geçiren bir adam gözlerini hastanede açar.
Bir kolunun yerinde olmadığını görünce müthiş üzülür, adeta hayata küser.
Bir ara “Ben bu bir tek kolla nasıl yaşarım” diye intihara bile teşebbüs eder.
Doktorlar teselli etmek için ona “İnsan tek kolla da yaşayabilir” derler, “Beterin beteri var. Falan yerde yaşayan bir demirci, iki kolunu birden kaybetti. Gene de hayata küsmedi ve hep neşelidir. İstersen onu bir ziyaret et de moralin düzelsin.”
Adresi alan adam, demirciyi bulmaya gider. Nihayet onu bahçesinde kıvır kıvır oynarken, arada bir zıplarken görür.
Evet, iki kolu kesik demirci, yerinde duramamakta habire zıplayıp oynamaktadır!
“Valla helal olsun sana” diye lafa girer adam, “Ben tek kolum yok diye hayata küsüyorum, sen ise burada iki kolun olmadığı halde göbek atıyorsun!”
Demirci patlar:
“Ne göbek atması, ne oynaması ulan geri zekalı! Sırtım öyle kaşınıyor ki tahmin edemezsin!”
•
Eski gazete patronlarından ve aynı zamanda Tan matbaasının da sahibi olan Halil Lütfi Dördüncü’nün “tutumluluğu” dillere destandı.
Ayakkabıları eskimesin diye adımlarını kocaman attığı bile söylenirdi.
Bir gün Hakkı Tarık Us ve Naşit Hakkı Uluğ, Halil Lütfi Dördüncü’nün ziyaretine giderler.
Sigara paketini çıkaran Dördüncü, Hakkı Tarık’a uzatır:
-Buyur üstat.
-Teşekkür ederim, ben içmem.
Dördüncü, paketi derhal cebine koyunca Hakkı Tarık ikaz eder:
-Naşit’e sigara sunmadın.
Dördüncü’nün cevabı nettir:
-Evet sunmadım. çünkü o içer!
Siz de etrafınıza bakın hele sevgili okuyucular.
Şekeriniz varsa sizi tatlıcıya çağıran, karnınız toksa lokantaya gitmeyi teklif eden dostlarınız vardır mutlaka!..
Geçenlerde bir arkadaşım, beni bırakıp, hayatta ağzına acı koymayan, biberden nefret eden Karadenizli bir başka arkadaşımı çiğ köfte yemeye çağırdı.
“Senin asıl beni davet etmen gerekmez mi” dediğimde verdiği cevap tam da Dördüncülüktü:
-Sen zaten Anteplisin. Ben Lazı acıya alıştırmaya çalışıyorum!..
•
Bir gazetenin muhabiri, hakkında yığınla yolsuzluk ve hortumculuk dosyaları bulunan ünlü bir işadamıyla söyleşiye gitmiş.
İşadamına “Yanımda bir yalan makinesi var. Eğer bana yalan söylersen derhal öter. Ona göre konuş” demiş ve ilk soruyu sormuş:
-Bu zamana kadar hiç yolsuzluk yaptınız mı?
-Hayır.
O anda makine ötmüş tabii.
-Peki hiç vergi kaçırdınız mı?
-Asla.
Makine gene ötmüş.
-Peki son girdiğiniz enerji ihalesinde rakiplerinize katakulli yaptığınız iddiaları doğru mu?
-Kesinlikle değil. Hepsi iftira.
Gazeteci, “Bana yalan söylüyorsunuz, bakın makine gene öttü” deyince, bu sefer işadamı sormuş:
-Olabilir. Siz gazeteciler farklı mısınız? Mesela senin gazeten yalan haberler yapmıyor mu? Sen hiç yalan haber yazmaz mısın?”
Gazeteci “Benim gazetem basında güvenin simgesidir. Ben de onun bir muhabiri olarak asla yalan haber yapmam” demiş.
O anda da makine önce acı bir şekilde ötmüş…
Sonra da kabloları tutuşarak infilak etmiş!
Ne dersiniz sevgili okuyucular;
Eğer gerçekten de böyle bir makine olsaydı…
Belli ideolojik veya ekonomik çıkarlar doğrultusunda sabah akşam yalan haberler üreten gazetelerimize kaç saniye dayanırdı acaba?
Ya da;
Belki birkaç yalan haber de “yalan makinesi” hakkında yazılır, “irticacı” olduğu bile iddia edilirdi.
Kim bilir!..