‘Ya o arkadaş ajan ya da Kılıçdaroğlu ajan değil’
Türkiye’de ciddi bir “muhalefet sorunu” olduğunu bütün kesimler kabul ediyor.
Hem Başbakan Erdoğan hem de AK Parti kurmayları ülkedeki muhalefet sorununun bir türlü halledilemediğini pek çok kere dile getirdiler.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Budapeşte’deki sohbetimizde bu sorunu, “Türkiye’de muhalefet cari açığı var” şeklinde nitelendirmişti.
Yani bu durumdan iktidar partisi de bir hayli mustarip.
Çünkü etkin muhalefet, daha fazla başarının ve demokrasinin olmazsa olmazlarından…
Önceki gün önemli bir CHP’liyle bu durumu konuştuk.
CHP Genel Başkan Yardımcılığı konumuna kadar yükselen bu isim CHP’deki temel açmazlara dikkat çekiyor ve “Bunları halletmeden muhalefet yapamayız, muhalefet yapamayınca da iktidara gelemeyiz” diyor.
CHP kurmayı, tek parti döneminden başlayıp özeleştirilerini sıraladıktan sonra sözü yerel seçimlere getirip ümitsizliğini ise şu sözlerle ifade ediyor:
“90’lı yılların başında yerel yönetimlerde biz iktidardaydık. Halk yoksulluk ve sefalet içinde yüzüyordu. Biz o açlıktan nefesi kokan insanları belediyelerin resmi, soğuk, büyük salonlarında toplayıp Nazım Hikmet şiirleri dinletiyorduk. Refah Partisi ise arka sokaklardaki o insanlara çare üretmek için gayret gösteriyordu. Sonunda halk bizi iktidardan indirdi, Refah’ı iktidara getirdi. Halka bir türlü inemedik, onları anlayamadık. Onlar da artık bize oy vermiyor.”
Halen CHP saflarındaki bu isim, yeni genel başkan olarak Kılıçdaroğlu’nun değil rüzgar estirmek; bilakis CHP’yi geriye götürdüğü tespitinde bulunup; özgüvensiz, kararsız, zikzaklar içerisinde bir Genel Başkan portresi çizdikten sonra şu ilginç anekdotu paylaşıyor: “Baykal istifa ettikten hemen sonra Kılıçdaroğlu Ankara’da bir otelde bazı emekli yargıçlar ile generallerin de dahil olduğu dar bir grupla gizli bir toplantı yaptı. Kemal bey, aday olmayacağını söylüyordu. Ancak emekli yargıçlar ve generallerden birisi bastırıyordu. Hatta bir ara o general masaya yumruğunu vurarak ‘Genel başkan olacaksın, Ergenekon’un başına sen geçeceksin’ dedi. Kemal bey o gün her ne kadar aday olmayacağım dese de kararsız bir hali vardı. Uzun süren adaylık müzakerelerinden sonra bana dönerek ‘beni eve bırakır mısın’ dedi. Evine giderken yarım saate yakın konuştuk. ‘Bu şartlarda nasıl aday olurum. Nasıl otururum o namert koltuğa’ dedi. Çok kararlı ifadeler kullanmıştı. Ertesi gün duyduk ki bir basın toplantısı düzenleyecekmiş. Durum anlaşılmıştı. Aday olacaktı. Nitekim oldu da.”
CHP’li muhatabım sohbetin ilerleyen bölümünde parti içerisinde hep kuşkuyla bakılan Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı dönemindeki tutarsızlıklar ve gel-gitlerle ilgili de şu örneği paylaşıyor:
“Partiden önemli isimlerden birisi Kemal beyin partiyi etkisiz kılmak, ülkeyi bölmek-parçalamak için CHP’nin başına geçirilen bir ajan olduğunu söylüyordu. Ben de bunu Deniz beyle paylaştım. Bir süre sonra Kemal bey bu arkadaşı Genel Başkan yardımcılığına atayınca şok olmuştuk. Bunun üzerine Baykal da, ‘ya o arkadaş ajan ya da Kılıçdaroğlu ajan değil’ dedi.”
Partinin bu noktalara gelmesinden büyük üzüntüler duyduğu her halinden belli olan duayen siyasetçi, Kılıçdaroğlu’nun kadro kurma ile aday belirlemede ciddiyet ve güvenirliğini yitirdiğini şöyle anlatıyor: “Genel seçimlerde listeler belirleniyor. Kılıçdaroğlu Moğultay’ı çağırıyor ve şunları söylüyor; ‘Mehmet Bey böyle bir dönemde size çok ihtiyacım var. İstanbul’dan 1. sıradan aday olduğum bölgede sizi de 2. sıradan aday göstermek istiyorum. Hatta kendimi 2. sıradan, sizi de 1. sıradan aday yapacağım. Ancak bunu sadece yengenin dışında kimseyle paylaşmamanızı rica ediyorum.’ Tabi listelerin açıklandığı gün geliyor çatıyor. Moğultay’ın eşi büyük bir merakla elinde gazete, listeye bakıyor. Moğultay’a dönerek ‘listede senin adın yok’ diyor. Moğultay da ‘olur mu öyle şey bu işte bir yanlışlık var. Senin elindeki gazete yanlış yazmıştır. Diğer gazeteye bak’ diyor. Büyük bir telaş içerisinde oraya da bıkıyorlar ama nafile… İşin gerçeği Moğultay değil 1., 2., 3. sıra, listeye dahi girememiştir.”
Muhatabım Kılıçdaroğlu’yla ilgili CHP kulislerinde konuşulan öyle garip bilgiler aktardı ki yazmakla bitmez.
Ancak şu kadarını paylaşabilirim…
İddiaya göre Kılıçdaroğlu’nun babası Ağrı’da Tapu Sicil Müdürü iken rüşvetsiz iş yapılmaz imiş. Günün birinde vatandaşın birisi işinin uzun süreden beri neden çözülmediğini sorunca baba Kılıçdaroğlu: “Senin iş 1211 sayılı kanuna takıldı” demiş. Gariban vatandaş da gidip 1211 sayılı kanuna bakınca ne görsün: “1211 Sayılı Para Kanunu”…
Keyifli bir sohbet oldu. Anlaşılan böyle bir CHP’nin siyasetteki cari açığa bir santim katkısı olmayacak!
Bu gidişle CHP kazanı kaynamaya devam edecek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.