Hatırlarsınız bir zamanlar Ecevit’in meşhur Köykent projesi vardı. İkibinli yıllarda Ecevit hasbelkader iktidara geldiğinde proje tekrar gündeme gelmiş, başarısız bir denemeyle tekrar tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştı. Ecevit, “30 yıllık rüyam” dediği ve başbakanlığı sırasında Ordu Mesudiye ile sınırlı kalan projesini anlatırken “Köyde daha önce hiç bakkal yoktu, şimdi üç tane bakkal var hatta birinin üzerinde market yazıyor.” diye övünmüştü.

Geçenlerde ilk gençliğimin en güzel yıllarını geçirdiğim İzmir’e 17 yıl aradan sonra tekrar gitmek nasip oldu. Gözlerime inanamadım. Her girdiğimiz yol, her geçtiğimiz mahalle ile şaşkınlığım daha da katlandı. İzmir, 17 yıl önce nasıl bıraktımsa aynen öyleydi. 17 yıl önceki İzmir fotoğrafı ile şimdiki fotoğraf arasında bırakın 7 farkı 2-3 fark bulmak bile zordu.

Malumunuz geçtiğimiz yıllarda AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in İzmir ile ilgili açıklamaları çokça tartışılmıştı. Sadece o mu, sağ cenahtan İzmir’e ilişkin bir şeyler söyleme cüretinde bulunan herkes, hemen en sert tepkiyi görmüş, “İzmir cumhuriyetin muhafızı, Atatürk ve laikliğin bekçisidir.” gibicesinden lakırdılar ağızlara dolanarak söz konusu kişilere hadleri bildirilmiştir.  Çelik, o konuşmasında dört tekerine fren takılmış arabaya benzettiği İzmir’e Kayseri ve Konya’yı örnek vererek şöyle demişti: “Ben İzmir'i şuna benzetiyorum: Pırıl pırıl nur topu gibi bir çocuk ama burnu akmış, kir pas içinde. Yüzünü, gözünü temizlediğiniz zaman güzelliği ortaya çıkar. İzmir dört tekerine fren takılmış araba gibi. Bir şeye engel olma zihniyeti çözümün bir parçası olmaktan daha öne geçiyor."

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de hakeza İzmir’in farklı bir dindarlığı olduğunu ve irfan eksikliği olduğunu söylemiş ardından İzmir medyası ve CHP’nin öncülük ettiği kampanya ile karşı karşıya kalmıştı. Daha da ilginci geçtiğimiz aylarda “Kutlu Doğum Haftası” münasebetiyle Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan, ülke genelinde tüm camilere asıldığı halde hiçbir yerden olumsuz tepki almayan “Çocuğu o onurlandırdı”, “Kadını o onurlandırdı” başlıklı afişlere tek olumsuz tepki de yine İzmir’den gelmişti.

Başbakan Erdoğan da "İzmir'in üzerindeki o zaman zaman yakıştırılan bazı ifadeler vardır ya, bu ifadelerin olmadığı görülecektir. Çünkü İzmir'in aslı bu değildir. O yakıştırmalar değildir. İnşallah bu yakıştırmaları da ilk seçimde silip atacaktır üzerinden. Ben buna inanıyorum." sözleriyle İzmir mafyasının hücumuna maruz kalmıştı.

ABD için sıkça tekrarlanan Amerikan halkının ülkelerinin dünya üzerinde estirdiği terör ve savaş fırtınasından haberdar olmadığı tezi, korkarım İzmirliler için de geçerli. İzmirliler de İzmir dışındaki dünyadan pek haberdar değiller gibi geldi bana. Hani şöyle çıkıp bir dolaşsalar, Konya’yı, Kayseri’yi, Gaziantep’i ve Anadolu’nun diğer şehirlerini görseler, yıllardır CHP’nin peşinden giderek şehirlerine ne kadar haksızlık ettiklerini ve güzelim İzmir’i ne hale getirdiklerini görecekler diye düşünmeden edemiyor insan. Bir zamanlar Türkiye’nin üçüncü en gelişmiş şehri olarak bilinen İzmir, sol görüşlü belediyeler elinde bırakın üçüncülüğü Anadolu’nun kemtalih şehirlerinin bile onlarca yıl gerisinde kalmıştır.  AK Parti eğer İzmir’i almak istiyorsa bence İzmirlilere Anadolu şehirlerini kapsayan ücretsiz seyahatler düzenlemelidir. İzmirliler İstanbul’u, Ankara’yı, Konya’yı, Kayseri’yi gezerlerse belki şehirlerinin içine düştüğü durumu görürler de daha fazla vakit kaybetmeden İzmir için birşeyler yapma şansını yakalarlar.

İzmir, varsın cumhuriyetin kalesi, Atatürk ilkelerinin bekçisi olmaya devam etsin. Ama bugün gelinen nokta, İzmir’in Atatürk’ü beklerken Anadolu’yu ve daha birçok şeyi kaçırdığını gösteriyor. Şunu da söylemeliyim: Biz sol projelerle bir köyün kentleştiğine bugüne kadar hiç şahit olmadık ama İzmir, gelişmiş bir kentin sol zihniyetler elinde nasıl köye dönüştüğünün ibretlik resmi olarak karşımızda durmaktadır.