Darbe yasaları ile üniversite yönetmek
Rektör seçiminde ikinci olan ve atamayı beklemeden görevini bırakan Boğaziçi üniversitesi eski Rektörü Prof. Ayşe Soysal Sabah Gazetesi'ne verdiği mülakatta, " 12 Eylül darbesi yasasıyla üniversiteleri yönetmek zül" demiş. Sayın Soysal bir gerçeği dile getirmekle birlikte sanıyorum darbe yasaları ile sadece üniversiteleri değil ülkeyi yönetmek de zül olsa gerek.
Meseleye bu açıdan bakıldığında rektör seçimi ve adayların YöKtarafından belirlenerek Cumhurbaşkanına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanı'nın da kendisine gönderilen üç adaydan birini atamak durumunda oluşunu fazlaca eleştirmeye gerek yok. çünkü, yanlışlık darbe döneminde çıkartılan yasalardan ve bu yasalara yöneticilerin kendilerini mahkum hissedişinden geliyor. Devlet kurumlarına atanacakları bile belli bir zihniyetle sınırlandırmak bir diğer ifade ile halkın verdiği oylarla iktidar olanların elini kolunu bağlamak ve bu şekilde çalışmaya mahkum etmek düşüncesiyle hazırlanmış olan yasalar ister istemez tartışmayı da beraberinde getiriyor. Bir defa darbe yasaları halkın iradesini değil bazı güçlerin iradesini esas alıyor. Böyle olunca da halkın iradesini sıfırlayan uygulama geniş bir kesimden eleştiri alıyor. Alkışlayanlar ise halka rağmen iktidar koltuğunu ellerinden kaçırmak istemeyenlerden ibaret kalıyor.
Meseleye bu açıddan bakıldığında Sayın Soysal ülkenin bir gerçeğine parmak basmış ve toplumun dikkatini bu noktaya çekmiş bulunuyor. Bu tespit bile en kısa zamanda sivil bir anayasa yapılması ve diğer yasalarında bu yeni anayasaya göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Diyebiliriz ki, Türkiye'nin öncelikli konusu yasaların AB normlarına uydurulması değil Türkiye'nin yeni bir sivil ve demokratik bir anayasayadır... Bunu yapmadan yasalarımızı AB'ye uydurmak adına yapılacak yeni düzenlemeler yeni problemleri de beraberinde getirecektir.
Bu tesbitten sonra diyebiliriz ki, Sayın Soysal'ın gösterdiği bu demokratik hassasiyeti halkın oyları ile iktidar olanların da göstermesi gerekiyor. Onlar da "12 Eylül darbesi yasalarıyla ülkeyi yönetmek züldür. Bunun için ilk iş olarak yeni bir sivil anayasa yapılması gerektiğine inanıyoruz" diyerek halka müracaat etmelidir. Bunun çeşitli yolları vardır. Bu husustaki görüşlerimi birkaç kere ifadeye çalıştım. Hangi usul belirlenirse belirlensin ama mutlaka yeni bir sivil anayasaya ihtiyaç vardır. Bu işin çok fazla lafını yapmanın da anlamı yoktur. çünkü, konuşup konuşup sonu gelmeyince işin ciddiyeti de kayboluyor.
Halkın oyları ile iktidar olanlar halkın gösterdiği istikamette hazırlayacakları yeni anayasa istikametinde yasaları da düzenledikten sonra eğer ihtyaç kalıyorsa yasaların AB'ye uyumu konusunda çalışmaları sürdürebilirler. çünkü, halkın istekleri istikametinde bir anayasa hazırlanıp yasalarda bu yeni anayasaya göre düzenlediği takdirde AB'ye uyum yasalarına ihtiyaç kalmaz. çünkü, bu halk demokrasi ve insan hakları konusunda Avrupalı’dan geri değildir. Bu ülkenin demokratikleşememesi hususunda engel halk değil "Bu devleti biz kurduk, kurallarını biz belirleriz " iddiasındaki çevrelerdir. Bunlara ister elitler deyin ister kendilerine yakıştırdıkları aydın tanımlaması ile ifadelendirin, sıkıntı bunlardan kaynaklanıyor. Eğer böyle olmasaydı her darbenin ardından yapılan ilk genel seçimlerde darbecilerin inadına oy kullanmaz, darbecilerin cezalandırmaya çalıştığı düşüncenin peşinde olduğunu söyleyen partileri iktidara taşımazdı.
Bu arada 12 Eylül darbesinden sonra hazırlanan yeni anayasa için yapılan referanduma halkın yüzde 92 ile evet demesini darbecileri desteklediği şeklinde değerlendirmek yanlış olur. O zaman verilen yüzde 92 oyun anlamı bir an evvel darbecilerdern kurtulmaktı.
Lafın özü, sadece üniversiteleri değil, ülkeyi bütünüyle darbe anayasası ve yasaları ile yönetmekte ısrar etmek halk iradesinin sınırlandırılmasını onaylamak anlamına gelir. Buna özellikle halkın oyları ile iktidar olanların en kısa zamanda son vermesi gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.