Şehid Abdulkadir Molla, insanlık ve insanlar
Gençliğinden beri hep hak yolda, Müslümanların parçalanıp küçük lokmalar haline gelmemesi, zalim diktatör ve sömürgecilere lokma olmaması için mücadele etmiş, Bangladeşli alim Abdulkadir Molla, zalimlerden af dilemedi. Şehadeti seçti. İslam dünyasında gıyabi cenaze namazları kılındı. Şehidimize Allah’tan rahmet, ümmete başsağlığı diliyorum.
İnsanların ne kadar farklı yerlerde durduğu, zıt değerler taşıdığını, böyle kahramanlar çok açık hale getiriyor. Bir tarafta, dünya hayatını, insani değeri ve yüceliği yanında çok küçük bırakan kahramanlar; diğer tarafta, zulümle bin yıl yaşamak için, yüreği buz tutmuş, insanlıktan eser kalmamış zalimler. Hep ibret. Bir tarafta, halkını ve ülkesini yakıp yıkan Beşşar Esat’lar, Sisi’ler; diğer tarafta, insani, imani yüceliğine toz kondurmamak için zindanı, şehitliği seçen Mursi’ler, Abdulkadir Molla’lar. Ya Rab! Bizi, İslam, iman, ahlak ve insanlıktan nasipsiz kılma ve böyle nasipsizler içinde koyma. Ümmetçe, gayret ve birlikle, iman ve insanlığa hizmet nasibi ver. Camilerimizi ezansız, dünyamızı insansız bırakma Allah’ım!
Müslüman olduktan sonra Malkom X, “Hayattan üstün değere sahip olmayan insanı bırak. Onun insanlığı yoktur” diyor. Uğrunda hayatını verecek manevi ve ahlaki değeri olmayan insanların zulüm ve çıkarcılığı tiksinti veriyor.
Rahmetli, değerli tarihçimiz Mustafa Müftüoğlu, Kandilli’deki evinde vesikaları yaymış, Osmanlı kinine karşı, “İla-yı Kelime-t-Allah İçin” kitabını yazıyordu. Çanakkale savaşından bir komutan hatırası:
Düşmanın makineli tüfek ateşleri, saniye susmadan siperler üzerini tarıyor. Mehmet’in, ön siperdeki arkadaşı vuruluyor. Mehmet fırlıyor. Komutan, “Yapma!” diyor ama ok yaydan çıkmış. Ağır yaralı dönüyor. Şehadet şerbetini içerken son sözü: “Değdi komutanım değdi. Vardığımda arkadaşım sağdı. ‘Geleceğini biliyordum’ dedi”. Ya Rab! Bu insanlık iklimimizi koru. Bir tarafta sevgilisini doğrayıp, poşetleyip çöp kutusuna atıyor; babasını, annesini öldürüyor. İnsanlık iklimini kirletiyorlar. İslam ahlakında hayat bulan insanlıktır ki, dostu görüp, “Geleceğini biliyordum” demek, ölüm acısını bastırıyor. Öbürü, dost beklentisine yetişmeyi, hayata bedel tutuyor. İslam, yaşanmadan bilinmez.
Allah Teala, gerçek insanları, münafıklardan, çifte standartlılardan, ikiyüzlülerden ayırma gereğini çok yerde ibretle anlatıyor. Savaşa gitmemek için, mazeret söyleyip izin istediler. Peygamberimiz de verdi. Tevbe Suresi, Ayet, 43: “Allah seni affetti. Fakat doğru söyleyenler sana iyice belli olup, sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin izin verdin?” diyor. Yani, münafığı, adam olmayan adamı, tanımak gerek. Nasıl anlayacaksın? Zor! Zor başarılacak. Bu hayati işi hakkıyla yapabilmenin tek imkanı, her konuda olduğu gibi Kur’an ölçüleridir. Okumak için, 3-5 baskı yapmış kitap arayanlar, dünyadaki tüm kitaplardan daha fazla okunup ezberlenen Kur’an’dan habersizse kabahat kendindedir.
Hayatı ve insan tanımakta ikinci imkan, Kur’an ölçüleriyle, şehit ve kahraman hayatlarıyla; çıkarcı ve zalimlerin hallerini, ibretle kıyaslamaktır.
Şehitler ölmüyorlar. İşte, İskilipli Atıf Hoca, Abdulkadir Molla, dünden çok daha kuvvetle, ümmete ve insanlığa sesleniyor! Mursi’nin sesi, zindandan; Molla’nın sesi, ukba’dan aşıp geliyor! Esat ve Sisi’den görev almaya koşanlar ümitsiz bir boşluktadırlar. Bilal-i Habeşilerden günümüze kadar İslam, daima taze bir bahar; çıkarcı hayatı, ölümle son bulan bir hazan ibretidir.
Ümmetimize birlik ve bütünlük, Mursi’lerimize uzun ömür ve üstün hizmetler; şehitlerimize, Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.