Başbakan’la Tahran’da
Başbakan Erdoğan’a eşlik ettiğimiz Tahran ziyareti dün gece tamamlandı ve Ankara’ya döndük.
Haberlerimizden takip ettiniz;
Rutin temaslar, ikili görüşmeler ve yapılan anlaşmalar...
Her biri önemliydi.
İran Cumhurbaşkanı, Başbakan’ı kapıda karşıladı.
Doğalgaz konusu konuşuldu uzun uzun...
Ticari ve işbirliği anlaşmaları imzalandı.
Böylesi bir dönemde tarihi öneme sahip bir ziyaretti özetle.
•
Başbakan dönüş yolunda hem İran ziyaretinin genel bir değerlendirmesini yaptı hem de sıcak gündeme dair sorularımızı cevaplandırdı. Gerçekleştirdiğimiz bu özel röportajı ve ziyaretin perde arkasını yarın haber sütunlarımızdan ayrıntılı biçimde yansıtacağız.
Biz gelelim Tahran izlenimlerine…
Gece Tahran Mehrabad Havalimanı’na ulaştığımızda bizi yağışlı bir hava bekliyordu.
Konaklayacağımız otele ulaştığımızda bütün dış seyahatlerde olduğu gibi yağışlı havaya rağmen yine yoğun bir kalabalık Erdoğan’ı bekliyordu. Erdoğan burada kendisine ilgi ve sevgi gösterisinde bulunan insanlarla ayak üstü kısa süreli sohbetler etti, hatıra fotoğrafları çektirdi.
Ertesi gün Türk heyetini yoğun bir program bekliyordu. Biz de sabahın erken saatlerinden itibaren Tahran’ın önemli tarihi ve turistik merkezlerini gezme fırsatı bulduk.
Sadabat Sarayı, Gülistan Sarayı, Büyük Pazar, Azadi Meydanı ile Milat Kulesi gidip gördüğümüz yerlerden bazıları… Azadi Meydanı’ndaki Özgürlük Kulesi Şah döneminde inşa edilmiş. Dünya’nın 6. büyük kulesi olarak kabul edilen Milat Kulesi ise Devrim’den sonra yaptırılmış. Mevcut İran yönetimi Özgürlük Kulesi’ne karşı, Milat Kulesi’ni daha çok ön planda tutma gayretinde.
Şehirde bankaların çokluğu dikkat çekiyor. Neredeyse her adım başı bir bankaya rastlıyorsunuz. Rekabet içerisinde dağıtılan cazip kâr payı bankalara olan ilgiyi artırıyormuş.
Sokaklarda karşılaştığınız insanların çoğu Türkçe biliyor. Zaten nüfusun yarıya yakını Azeri Türkü…
Tahran, 15 milyon nüfusuyla İran’ın ekonomik ve sosyal yaşamına yön veren en büyük kenti.
Tahran’ın çevresinde nehir, göl, deniz vs. gibi bir su kaynağı bulunmaması, araç sayısının fazlalığı, kalitesiz yakıt tüketimi ve yoğun trafik nedeniyle başta hava kirliliği olmak üzere ciddi çevre sorunları göze çarpıyor.
Ancak, trafik sorununa çözüm olarak Ahmedinejad’ın belediye başkanlığı döneminde Ortadoğu’nun en büyük metro ağlarından birisi Tahran’da yapılmış.
Ayrıca şehre en önemli alt yapı da bu dönemde gerçekleştirilmiş. Zaten bu başarı da Ahmedinejad’ı cumhurbaşkanlığına kadar taşımış. Fakat Tahran’ın sorunlarını bu halde çözmek imkansız göründüğünden meclis alt komisyonlarında başkentin 50 km. uzaklıktaki Parant şehrine taşınması görüşülüyormuş.
Şu sıralar Tahran’da daha çok yeni dönemin getirdiği bahar havası konuşuluyor. 24 Kasım’da BM Güvenlik Konseyi’nin P5+1 üyesinin İran ile nükleer müzakerelerde anlaşmaya varmış olması ve ambargonun hafifletilmesi ülke ekonomisinde bahar havası estirmeye başlamış.
Örneğin Petrol Bakanı Zengene Davos’ta dünya petrol devlerinin İran ile iş yapmak için birbirleriyle kıyasıya yarıştıklarını anlatıyor. Son süreç ambargolarla bunalan ülkeye adeta doping etkisi yapmış.
Tabi İran’ın önünü açmada Türkiye’nin uluslar arası arenada oynadığı rolü unutmamak gerekiyor.
Hayati öneme sahip olan 2010’un Haziran ayında BM Güvenlik Konseyi’nde yeni yaptırımlar öngören tasarının oylamasında Türkiye “hayır” oyu kullanmıştı. Türkiye gerektiğinde risk de alarak İran’ın nefes alması için, ambargonun kaldırılması, dış temasların kurulması noktasında çok kritik adımlar atmıştı.
Şimdi adım atma sırası İran’da…
Burada en önemli gündem maddesi de Enerji ve Suriye meselesi…
Suriye demişken. Bu seyahatte Suriye meselesi ve Cenevre toplantısıyla ilgili önemli perde arkası bilgilere de ulaşmış olduk.
Örneğin PYD’nin durumu.
Biliyorsunuz PYD Suriye’deki diğer muhaliflerden farklı davranıp, bazen Esed ile dayanışma içerisine giriyor, bazen de başına buyruk hareket ediyordu. Aklına esince de özerklik ilan ediyordu. Cenevre öncesi “Biz de muhalifler arasında yer alabilir miyiz” diye Türkiye üzerinden mesaj göndermişler ve Türkiye’nin devreye girmesiyle toplantıda yer almışlar.
İlgili kaynaklar, Cenevre’de muhaliflerin Esed’e karşı birlik olmasını bir kazanç olarak görüyorlar. Ancak PYD’nin işine gelince Esed ile, işine gelince de Muhaliflerle dayanışma içerisine girerek kaypak ve oportünist bir politika izlemesi dikkatlerden kaçmıyor. Ankara her şeyin farkında diyebiliriz… Esed’in hem El-Kaide hem de PYD ile iş tutması, diğer taraftan IŞİD, El-Kaide ve PYD dayanışması dikkatle takip ediliyor.
Tabi kolay bir durum değil. Yine burada öğrendiğimiz bilgilere göre, son birkaç gündür sınıra yakın Çoban köy bölgesinde Türkmenler yoğun saldırılarla ağır kuşatma altındaymış.
Türkmenleri bir taraftan El-Kaide, bir taraftan IŞİD, diğer taraftan da PYD vuruyor. Orada bulunan Fatih Sultan Mehmet Tugayı varlık yokluk mücadelesi veriyor. Böyle bir durum karşısında Türkiye elbette kayıtsız kalamaz. Ancak ilgili kaynak bu durumla ilgili şu serzenişte bulunuyor: “İşte durdurulan tırlar ateş hattındaki açlık ve sefalet altındaki bu insanlara yardım götürüyordu. Yardım götürmesen Türkmenler’e sahip çıkılmıyor eleştirisi alıyorsunuz. Götürürseniz El-Kaide’ye yardım götürülüyor iftirasıyla karşılaşıyorsunuz. Öyle bir durum ki ne yapsanız eleştiri alıyorsunuz. Ama biz ilkeli hareket edip, doğru olanı yapmak durumundayız.”
Ne diyelim. Allah (CC) doğru olanlarla beraberdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.