Twitter layüsel mi?
Milyonlarca üyesiyle Türkiye twitter kullanımında bütün ülkeler içerisinde ilk 10’da yer alıyor.
Twitter ilk olarak Gezi sürecinde dikkatleri üzerine çekti. Ağaç bahanesiyle bir hükümet sosyal medya üzerinden devrilmek isteniyordu. Ardından yerel seçim öncesi 17 Aralık ve 25 Aralık Operasyonları’nda da en etkili silah olarak kullanılmak istendi twitter. Hükümet karşıtı medya sayfalarını, köşe yazarları sütunlarını neredeyse twitter’da yayınlanan tapelerle doldurdular. Belki de “bu gazetelerin haber merkezleri en rahat dönemlerini bu süreçte yaşamıştır” desek abartı olmaz. Muhalefetin durumu da medyadan farksızdı. Miting meydanlarında tape nutukları atıldı.
Taa ki; Başbakan Erdoğan’ın Bursa mitingindeki, “Twitter’ın kökünü kazıyacağız. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücüne şahit olacak” sözlerinden bir kaç saat sonra kapatılma kararına kadar. Şu sıralar AYM’nin twitter kararı yoğun biçimde tartışılıyor.
Ama hiç tartışılmayan birşey var: twitter…
Peki twitter layüsel mi?
Sütten çıkmış ak kaşık mı?
Neydi öyle yöneticilerinin saygı kurallarını aşan tepeden ahkamları, küstah tepkileri? Hakarete varan saldırıları?
Bu cüret nereden geliyor acaba?
Twitter 2011 yılından beri Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Ama illegal biçimde. Hiçbir izne tabi olmadan. Normalde bir temsilcilik açıp Türkiye’deki yasa ve kurallara göre faaliyet yürütmeleri gerekir. Ama söz konusu facebook, twitter, youtube olunca kurallar deliniyor.
Bir yıl önce yurt dışı seyahatimizde isminin yazılmasını istemeyen bir bakan bu illegal durumu bizimle paylaşmıştı.
O zaman bu hukuksuzluk ilk kez Akit’te yayımlanan bir haberle gündeme getirilmişti.
Türkiye üzerinden milyarlarca dolarlık reklam kazançları var. Fakat Türkiye’ye bir tek kuruş vergi ödemiyorlar. Bunun adı en hafif tabiriyle vergi kaçakçılığıdır, hırsızlıktır, gasptır... Ama haksız biçimde elde ettikleri gelir ve Türkiye’ye yaptıkları küstahlık yanlarına kar kalıyor.
Dün kazın ayağını gören twitter yöneticileri Ankara’daydı.
Bakalım bu gaspa bu hukuksuzluğa dur denilecek mi?
Bizim millet olarak uğradığımız haksızlıkları, hukuksuzlukları yeteri kadar dile getirmeme gibi bir özelliğimiz var.
Belki de tenezzül etmediğimizden…
¥
Yakın zamanda Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Suriye sınırındaki Bayır-Bucak bölgesindeki Ermeniler’e kucak açıyoruz. Çatışmada yaralanıp ölmek üzere olan Ermeni kökenli George, Türkmenler tarafından hastaneye kaldırılıp hayatı kurtarılıyor. Yüzlercesine ev sahipliği yapıyoruz.
Ama deniz yoluyla Meis Adası’na gitmeye çalışan Suriyeli mültecileri Yunan Polisi bileklerinden kelepçeleyip ölsünler diye denize atıyor. Bu Suriyeliler’i de boğulmaktan kurtaran yine Türk Polisi oluyor.
Yüzlerce yıl geriye gidip bugünün ABD’sini kuran göçmen İngilizler’in 11 milyon 750 bin yerli Kızılderili’yi öldürerek nüfuslarını 12 milyondan 250 bine düşürmesini, Stalin’in, 7 milyon kişinin açlıktan ölmesine sebep olmasını, Nazilerin 1 milyonu çocuk olmak üzere 6 milyon Yahudi’yi imha etmesini anlatmak uzun zaman alır.
Zaten tarihçi olmaya gerek yok. Bilenler biliyor bunları.
Nankin bölgesinin istilası esnasında 1937’de Japonlar 300 bin Çinli’yi öldürüyor.
1975’te Kamboçya’nın diktatörü olan Pol Pot 2 milyon Kamboçyalı’yı yok ediyor. Miloseviç’in emrindeki Sırp ordusu 200 bin Müslüman Boşnak’ı Avrupa’nın göbeğinde katlediyor. 1994’te Ruanda’da 800 bin Tutsi Çin satır ve bıçaklarıyla doğranıyor vs. vs…
Bütün bu soykırımlar itiraza mahal olmayacak biçimde insanlık tarihine kara bir leke olarak geçti.
ABD’nin Vietnam’daki, Afganistan’daki, Ebugureyb’teki vahşetinin, İsrail’in Filistin’deki masum insanları fosfor bombalarıyla katletmesinin üzerinden çok uzun yıllar geçmedi. Bangladeş’te, Kuzey Afrika’da, Mısır’da, Suriye’de akan kanda batının parmağı var.
Lakin bizimkilerdeki bu gaflet ile kompleks, batıdaki bu aymazlık ve yüzsüzlük olduğu müddetçe yeni nesillere tarihi gerçekler net olarak aktarılamayacaktır.
Bütün bu katliamları gerçekleştiren “Irkçı Batı Zihniyeti” büyük bir aymazlıkla hala yüz yıl önce gerçekleşen Ermeni hadisesini dillerine doluyor.
Bunlar, “Kim kimi katletmiş! Gelin tarihçiler ortak bir komisyon kursun. Hakikat aydınlatılsın!” denildiğinde yarasalar gibi kaçarlar.
Gerçeklerin ortaya çıkmasından korkarlar.
Ama olsun.
Cesurlar bir kere ölür, korkaklar bin kere…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.