Kırım davası ve gecikmiş bir devlet nişanı töreni
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Nişanı, Bakanlar Kurulu’nun onayı ve Cumhurbaşkanı’nın tevcihi ile verilen Türkiye’nin en yüksek devlet nişanıdır.
Bu nişanın, ömrünü milletinin özgürlüğüne atamış, bu uğurda dünyada eşine az rastlanan bir kahramanlık örneğini sergilemiş çok değerli dostum, büyük mücadele ve dava adamı Sayın Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’na Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde törenle verilmesi takdire şayandır. Zira Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu bu nişanı çoktan hak etmiş önemli bir mücadele adamı ve örnek bir şahsiyettir.
Sayın Abdülcemil Kırımoğlu’nu uzun yıllardır tanırım. Birçok kere İsviçre, Almanya ve Türkiye’de çeşitli etkinliklerde bir arada olduk. Mücadelesini zaman zaman yaptığımız sohbetlerde kendi ağzından dinleme fırsatım oldu.
Bu nişanın Kırım ve Ukrayna’yı içine alan bölgenin çok ciddi sıkıntılı bir süreçten geçtiği bir dönemde verilmiş olması çok anlamlıdır.
Çankaya Köşkü’nde yapılan tören; Cumhuriyet Nişanı verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının okunmasıyla başladı. Kararda, Türkiye Cumhuriyeti ile mensubu bulunduğu devlet arasında dostça ilişkilerin geliştirilmesini ve milletlerin birbirlerine yakınlaşmalarını sağlaması sebebiyle Kırımoğlu’na nişanı verilmesinin kararlaştırıldığı belirtilse de işin gerçeğini Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül; Kırımoğlu’ndan Kırım Tatarlarının yolbaşçısı, milli kahramanı, aziz kardeşim” diye bahsettiği konuşmasında; “Kırım Tatarlarının var olma ve insanca yaşama mücadelesinin bayraktarlığını yapan, bu uğurdaki büyük fedakârlıklarını takdirle izlediğim Sayın Kırımoğlu’na bu nişanın verilmesini, aslında iki sene önce düşünmüştüm ve bunu Dışişleri Bakanlığımıza ve Bakanlar Kurulumuza tavsiye etmiştim” demiştir. Cumhurbaşkanı Gül bu konuşmasıyla nişanın verilişinin asıl sebebini ortaya koymuştur.
Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasında ayrıca, Kırım’ın Tatarların anavatanı olduğunu ve gönüllerde çok müstesna bir yeri bulunduğunu belirterek açık bir mesaj verdi.
Bütün bu gelişmelerin yanında!... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile Bölgede yaşananlar ve Kırım Tatar Türklerinin durumunu ele alan telefon görüşmesi zamanlama bakımından etkili olmuştur. Türkiye olarak Ukrayna’da yaşanan krizden Kırım’daki Tatar Türklerinin zarar görmemesine büyük önem verdiklerini Başbakan Erdoğan’ın net bir şekilde Putin’e ifade etmiş olması, Kırım Tatar Türklerinin her türlü hak ve özgürlüklerinin Ankara tarafından sahiplenilip takip edildiği açık bir şekilde iletmiş oldu.
Bu siyasi tavrın sadece bir hükümet değil, bir devlet politikası olduğu en kuvvetli bir şekilde Moskova’nın yanında AB, ABD ve NATO ile dünya siyasi başkentlerine verilmiş oldu.
ÇİLE İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
SONRASI BAŞLADI
Cumhuriyet nişanı vesilesiyle; Kırım Tatar Türkünün çilesini ve haklı davasını dünyaya duyurmaya adayan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun şanlı mücadelesi hatırlanmış oldu.
Tatarlar Kırım’daki geçmişi 13’üncü yüzyılda kurulan Altınordu Devleti’ne kadar uzanır. Tatarlar, yüzyıllar boyunca bu topraklarda kurdukları Kırım Hanlığı bünyesinde farklı azınlıkları barındırmıştır. Barış ve huzur içinde yaşadıkları tarihi kayıtlarda mevcuttur. Kırım için çile dönemi İkinci Dünya Savaşı’nın ardından başlamıştır. 1944’ten itibaren Sovyet komünizmi altında uygulanan sürgün ve zorunlu göçlerle, Tatar Türkleri anavatanlarından kopartılmışlardır. Bu kapsamda Özbekistan, Romanya ve Bulgaristan ile Baltıklar ve Rusya’nın birçok bölgesine sürgün edilmişlerdir. Yüzbinlercesi anavatanlarını terk ederek Türkiye’ye yerleştiler.
Tekrar öz vatanları Kırım’a döndüklerinde topraklarının ve evlerinin Ruslara verildiğini görmüşler ve Kırım’ın Ruslaştırıldığını gerçeğiyle karşılaşmışlardır.
Geride kalanlar ise dışlandılar ancak, her şeye katlanarak o topraklarda kalmaya direndiler. Bugün sayılarının 300 bin kadar olduğu tahmin edilmektedir. Halen evleri ve toprakları kendilerine geri verilmiş değildir. Öyle ki öz yurtlarında azınlık durumundadırlar.
İŞTE O BU HAKLI DAVANIN
MÜCADELESİNİ VERDİ,
VERİYOR
1944’te daha 6 aylıkken Özbekistan’a sürgün edilen Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu hayatını Kırım Tatarlarının anavatanlarına geri dönüş mücadelesine adadı. O’nun hayatı, Kırım halkının çektiği çilelerin kısa bir özetidir.
Gençlik yıllarımda uzaklardan mücadelesini duyduğum Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun hikâyesinin anlatıldığı bir piyeste oynamıştım. Yıllar sonra kendisi ile tanıştığımda, çektiği çile ve verdiği şanlı mücadelesini duyunca piyesin bir hiç olduğunu anladım. Hayatının 15 senesini hapishanelerde, sürgünde veya çalışma kamplarında geçiren Kırımoğlu uluslararası baskılar sebebi ile Sovyetler Birliği döneminde 1986’da tahliye edildi. O dönemleri ve rejimi hatırladığınızda bu çilelerin ne olduğunu idrak edebiliriz.
O davasına inanmış samimi bir mücadele adamı olarak mücadeleyi hiç bırakmadı. Bugün Kırım denildiğinde hiç şüphesiz Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu akla gelir.
Çünkü o anavatana dönüş sonrasında da hakların elde edilmesi için mücadeleye devam etti, ediyor. Yetkilerini Kırım Tatar Milli Meclisi’nin Başkanlığına devretse de o günülerde taht kurmuş Milli bir liderdir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.