Garip
Türkiye’yi yasa boğan kazanın nedeni henüz netleşmedi. Teknik bir arızadan mı, doğal şartlardan mı, ihmalden mi veya kasıt mı var, yoksa sabotaj mı belli değil.
Ama netleşen bir şey var. Dün işletmenin müdürü bizzat itiraf etti: Maden işletmesinde “yaşam odası” bulunmuyor. Çalışmalar yapılıyormuş ve 3 ay sonra “yaşam odaları” hazır hale gelecekmiş. Holding madeni işletmeye de devam edecekmiş.
Soma Holding yetkililerinin basın toplantısını izlediniz mi bilmiyorum ama lütfedip 4 gün aradan sonra basının karşısına çıkan “patron ve adamları” son derece garipti…
Holding sahibi Alp Gürkan ilk önce bir güzel duygu sömürüsü yapıp çok fazla konuşamayacağını, 76 yaşında olduğunu, düşüncelerini toparlayamadığını, zihninin bulanık olduğunu vs. söyledi. Açıklamaları firma adına teknik sorumluların yapacağını belirtip bir kenara çekildi.
Taa ki işletme müdürünün “yaşam odalarının bulunmadığını” itiraf ettiği âna kadar.
O saatten sonra 76 yaşındaki, yorgun, zihni bulanık, düşüncelerini toparlayamayan üzgün adam gitti yerine holdingini korumak için hırçınlaşan daha doğrusu çirkefleşen insan geldi. Susmak bilmedi. Saatlerce konuştu.
Ama süre ilerledikçe suratındaki maske düştü ve timsah gözyaşı, taş kalbi, kara vicdanı bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı.
Kendisini aklamak için garip ifadeler kullandı; “Kanunen ‘yaşam odası’ yapma zorunluluğu yok” bile dedi.
Şark kurnazlığı yaparak, ortamı flulaştırıp bir duvar ustası marifetiyle kurguladığı “holdingini savunma çabası” sonuç vermedi.
Edindiği tecrübe “duvarcı” kardeşlerinden aldığı ders ve taktikler hiç bir işe yaramadı.
Lakin Masonlar arasındaki muazzam dayanışmayı bu vesileyle belirtmem gerek.
Alper efendinin ana akım medyada hemen hiç gündeme getirilmemesi, özenle satır aralarına gizlenmesi ve akademisyenlerin sessizliği sizin de dikkatinizi çekmiştir.
Söz konusu Alper efendi olunca bu ilgisizlik bu sessizlik çok düşündürücü, çok manidar…
Bu yüzden Soma’nın akademik danışman kadrosu ile üniversite hocalarının “kardeşlik” bağlantısı en ince detaylarına kadar araştırılmalıdır.
Ayrıca soruşturma aşaması bağımsız ve bağlantısız akademik kadrolar tarafından titizlikle yürütülmelidir.
Firmanın akademik danışmanları ile bürokratların tüm ilişkileri, işçi sendikası yöneticileri ile olan bütün bağlantıları mercek altına alınmalıdır.
Gariplerin hakkı korunmalı, ihmal ve istismarların hesabı sonuna kadar sorulmalıdır.
Patronsa patron, bürokratsa bürokrat, bakansa bakan kusurlu her kimse hesap vermelidir.
Ülkeler kılıçla fethedilir ama adaletle ayakta kalır. Eğer zalimi hak ettiği biçimde cezalandırmazsanız adaletinize kimsenin güveni kalmaz.
Bizi biz yapan değerlerimiz var.
Orada can verip şehit olan bir garibin avucunun içinden çıkan kağıtta “Oğlum, hakkını helal et” yazması bundandır.
Diğer bir garibin minik yavrusuna aldığı işitme cihazının borcunu ödemek için mesai yaparken şehit olması bundandır.
Ambulansa bindirilen garibin sedyeyi kirletmemek için çizmelerini çıkartmak istemesi bundandır.
Bir diğer garibin, “Borcumuz var. Çalışmak zorundayız. Borç namustur.” demesi bundandır.
Mukadderata inanıp “kaderdir” diye ellerimizi semaya kaldırıp, tevekkül etmemiz bundandır.
Bu inancı, bu değerleri, bu duyguları Alper efendi ve “kardeşleri”nin bilmesi mümkün değildir.
Onların bildiği tek şey paradır, anladıkları tek kavram güçtür.
Bu bize bir ders olmalı.
Acı üzerinden rant devşirmeye çalışan profesyonel gangsterlere fırsat verilmemeli…
Eğer her yıl sendikalar 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için harcadıkları mesaiyi gariplerin hakkı, hukuku için harcayabilselerdi belki de bunlar yaşanmayacaktı.
Ahh memleketim ah…
Oğuz Atay ne güzel ifade etmiş: “Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır.”
Kritik bir süreçten geçiyoruz.
“Aman dikkat!” dedikten sonra yazımızı Neşet Ertaş’ın “gariplerle” ilgili duygu dolu şu sözleriyle bitirelim:
Bakılmaz mı gözden dökülen yaşa/Gör ki neler geldi o garip başa/Hasret etti bize gama gardaşa/Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.