Ortadoğu’nun geleceği Londra veya Washington’dan belirlenemez...
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün hızlı ilerleyişi karşısında şaşkınlık sürerken, ülkenin bölünmenin eşiğine gelmesine sebep olan Başbakan Nuri El Maliki’nin “siyasi diyalog yerine silahlı bir çözüm” arayışı endişeleri artırmaktadır. Bir yanda Şiiler silahlanıp, Irak Ordusuna katılıyor, diğer yandan İran’dan Irak’taki Şiilere destek vermek üzere “devrim muhafızları” subaylarının Irak’a girişi devam ediyor.
Ülke harabeye dönmüş, her yer ceset yığınlarıyla dolu. Kan ve gözyaşı günlük hayat içinde sıradanlaşmış durumda. İşgal ve kışkırtmalarla Irak, işte böyle bir uçurumun kenarına sürüklendi ve işin içinden nasıl çıkılacağını hiç kimse bilemiyor.
Irak’taki gelişmeler gerçekten kaygı verici ve olaylar bölgeyi topyekun bir mezhep savaşına sürükleyecek şekilde gelişiyor.
Bu buhranın en büyük sorumlusu hiç şüphesiz işgalci güçlerdir ancak; Irak’ta Maliki hükümetinin Sünni karşıtı politikalarının da en az Amerikan işgali kadar mevcut krizde etkisi olmuştur. Nuri El Maliki’nin bu yanlışlarının arkasında ise İran vardır.
Bugün sadece Irak değil, tüm bölge ülkelerinde istikrar, güvenlik, sosyal barış gibi konularda endişeler gün geçtikçe artmaktadır. Irak’ta sorumluluk bilinciyle hareket eden siyasi bir yönetim yok. Ülke genelinde büyük bir kaos yaşanmaya devam ederken, devleti var eden tüm unsurlar çökmüş vaziyettedir.
OSMANLI SONRASI VE BATILI EMPERYALİSTLERİN İHANETLERİ
Önce Osmanlı yok edildi ve sonrasında oluşturulan yapay devletlerin sınırları kavgalar ve husumetler bin yıl sürecek şekilde hazırlandı.
1913 yılında 4 milyon 980 bin km2 olan o muhteşem Osmanlı’nın toprakları Batılı emperyalistlerin ihanet oyunları sonucu 10 yıl sonra izdüşümü yüzölçümü ise 779.452 km2’ye düşürüldü.
Osmanlı’nın valiler tayin ederek idare ettiği eyaletler emperyalist güçlerin çizdiği sınırlar içinde devletler kurulmuş ve başlarına Osmanlı’ya ihanet edenlerin çocukları kral veya emir olarak tayin edildi. Bazen krallar, emirler değişti ancak sömürü düzeni değişmedi.
Osmanlı sonrası Ortadoğu’da tam yüz yıldır (1914-2014) huzur ve güvene dayalı bir arada yaşama kültürü geliştirilemedi.
Petrol ve doğalgaz zenginliğini sömürebilmek için bu bölgede Batılı emperyalist devletler namussuzca ve insan haysiyetini ayaklar altına alan ihanet oyunlarını tezgahlamışlardır. Zaman içinde kendileri fiilen çekilseler de onlar her zaman işbirlikçileri sayesinde hep oralarda var olmuşlardır.
Ancak şimdi; dünya şartları değişti ve diktatörler devrilmeye başladı. Bölge halkları kısmen de olsa enjekte edilen narkozun tesirinden kurtularak işbirlikçi diktatörlere karşı isyan bayrağını açmışlardır.
Artık bölgede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve bundan böyle Ortadoğu’nun kaderi Londra veya Washington’dan belirlenemeyecek.
Çünkü; sömürgeci güçlerin masa üstünde şekillendirdiği devlet sınırları artık yok olmaya başladı ve halklar kendi kaderlerini tayin etmek için ağır bedeller ödüyorlar.
Kısacası bölge yeniden bir tarihi inşanın eşiğindedir.
Bu yeniden inşa süreci Batı için de sancılı olacak. Batılı egemen güçler de bundan böyle işlerinin kolay olmayacağını ve bölge halklarına boyun eğdiremeyeceklerini anlamışlardır.
Örneğin; “Irak’ta yeniden bir askerî müdahalede bulunmak, Irak’ın istikrara kavuşmasını sağlar mı?” sorusuna Batı başkentlerinden hiç düşünmeden “hayır” cevabı geldi. Çünkü pek çok ülkede askerî müdahale seçeneği zaten denendi ve başarısızlığa uğradığı görüldü.
Artık sadece Iraklılar değil tüm bölge halkları başkalarının çizdiği sınırlar içinde kalmak ve yaşamak istemiyor.
TÜRKİYE TARİHİ ROLÜNÜ OYNAMALI…
Irak, Suriye ve Lübnan başta olmak üzere Ortadoğu’da çok önemli tarihi gelişmeler yaşanırken, Türkiye’nin içine kapanması çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalması asla düşünülemez. Böyle bir tavır ülke ve milletimize olduğu kadar bölge ülkeleri ve tarihe de ihanet olur.
Türkiye gelişen şartlar içinde rolünü en iyi şekilde oynamalı ve üzerine düşeni yerine getirerek bölge halklarına tarihte olduğu gibi öncülük etmelidir. Bu yönde bölge halklarının büyük beklentileri vardır. Kısa bir zaman önce Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin ve bölgede etkili aşiret reisleri ile her kesimden çeşitli STK temsilcilerinin Ankara ziyareti bunun bir örneğidir. Hayalcilik ve maceralar peşinden koşmadan Türkiye ve dünya gerçekleri doğrultusunda Türkiye’de iktidar bu role hazırlanırken, muhalefetin “bulaşmayalım” ısrarı ve hükümeti eleştirileri yanlıştır.
Hiç kimsenin “Yurtta sulh, cihandasulh”, sözünün arkasına sığınarak Türkiye’nin önünü kesmeye hakkı yoktur. O söz; her konuda geçerli olamaz. O sözün yeri ve zamanı vardır. Unutulmasın ki; her söz şartları nispetinde doğrudur.
Türkiye’nin rol almasını değil, alacağı rolün niteliği ve şartlara uyumu konusu yapıcı yönde eleştirilmeli. Muhalefet cephesi sadece eleştiren değil, bu roller üzerinden geleceği şekillendirecek öneriler ve planlar geliştirerek hükümete sunmalıdır.
Geçmişte kalan hatalar ve algılar yerine şimdi; iktidar ve muhalefetiyle hepimiz, Irak ve Ortadoğu’yu bugünkü gerçekler üzerinden anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmalıyız. Aksi halde bu konuda hata yapanı ne devlet, ne millet ne de tarih affetmez…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.