CHP’de ateş bacayı sardı
Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları taşları yerinden oynattı, siyaset dünyasını sarstı. Ankara’da baş döndüren trafik devam ediyor. Önceki akşam AK Parti’nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen resepsiyondaydık. Teras katta açık alanda tertip edilen resepsiyonda parti yöneticileri, teşkilat mensupları, milletvekilleri, bakanlar ile Genel Başkan son kez bir araya gelmiş oldu.
Genel Merkez’de Erdoğan liderliğinde bu güne kadar hep referandum ile yerel ve genel seçimler için yapılan hazırlık ve çalışmaları takip ettik.
Fakat bu kez durum farklı.
Kolay değil…
Partisini zaferden zafere koşturan, cumhuriyet tarihimizin tartışmasız en önemli siyasi figürü, yakın tarihimize damgasını vuran, siyaset dehası, strateji ustası olarak addedilen Erdoğan’ın makamına, yürütme organının tepe noktasına Başbakan, hem de iki seçmenden birisinin oyunu alabilen, Türkiye’nin en büyük partisinin başına Genel Başkan seçilecek.
Süleyman Demirel’in siyasi literatüre kazandırdığı bir söz vardır: “Siyaset at üstünde durabilme sanatıdır.”
İstikrar ve sürdürülebilirlik burada çok kritik bir önem arz ediyor.
Bu açıdan bakıldığında AK Parti’de kılı kırk yaran titizlikte yürütülen bu sürecin uzamasını anlamak mümkün.
Önce 50 kişilik MKYK üyesinin tercihi tespit edildi. Ardından il başkanları, belediye başkanları ile milletvekillerinin.
Son olarak da 21 Ağustos Perşembe günü partinin en üst organı olan MYK Erdoğan başkanlığında toplanıp nihai kararı verecek.
27 Ağustos’ta da büyük bir olgunluk içerisinde AK Parti’nin Genel Başkanı seçilmiş, aynı zamanda yeni Başbakan belirlenmiş, muhtemelen 28 Ağustos’ta yeni kabine üyeleri de şekillenmiş olacak.
Peki AK Parti genel merkezinde durum ne? Süreci yürüten aktörler ne düşünüyor?
Açıkçası benim edindiğim izlenimlere göre; orada olması gereken muhafazakar gelenek, görenek, nezaket, nezahet, vefa, edep ve ahlak anlayışının tümüne riayet ediliyor.
İsmi en güçlü biçimde başbakan adayları arasında geçen Ahmet Davutoğlu ile görüştük. Kurmaylardan Numan Kurtulmuş, Ali Babacan, Bekir Bozdağ, Beşir Atalay, Emrullah İşler, Efkan Ala ve pek çok bakan ile sohbet ettik. Bu meselelerin basın aracılığıyla konuşulmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Kulis’i reddedip, istişare mekanizmasının önemine vurgu yapıyorlar.
Hırs yapanını görmedim.
Ayrıca mevcut kabine üyeleri için işlerinde güçlerinde diyebiliriz. Her birisinin ilgisi tamamen kendi alanıyla ilgili. Liderin koyduğu hedefe kilitlenilmiş.
Erdoğan veda resepsiyonundaki konuşmasının önemli bir bölümünü ekonomiye ayırdı. 2023 vizyonu çerçevesinde yerli savunma sanayinden, yerli teknolojiden, yerli otomobilden söz etti.
Dikkatle dinleyen Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık sohbetimizde, “Bütün projelerin devam ettiği ve en geç 2020 yılında Türkiye’nin yerli otomobile sahip olacağı” bilgisini paylaştı.
Geçmişteki iç çekişmelerden, küçük hesaplardan ötürü Türkiye’nin büyük fırsatları kaçırdığını anlattı.
Nuri Demirağ’ın 1930’da yaptığı yerli uçak ile rahmetli Erbakan Hoca döneminde yapılan Devrim otomobilleri örneğini verdi. Bu isimlerin “milli kahraman” olarak tarihe geçeceğinden korkan siyasi rakiplerin Türkiye’yi Kore ve Japonya’nın önüne geçirecek çaptaki dev projeleri engellediğini söyledi.
İşte CHP bu…
Yapamıyor ama yıkmasını, bozmasını çok iyi biliyor. Gerektiğinde kendi dostlarını, kendi partilerini bile…
Ayrışmada, tefrikada, engellemede, bozgunculukta üzerlerine yok.
Köşk seçilerinden beri haber merkezimizde, sabahları gündem toplantısında Meksika Dizilerini aratmayan, öyle kulis bilgileri paylaşıyor ki muhabirlerimiz; insan “pes doğrusu” demekten kendini alamıyor.
CHP’de, içinde Kılıçdaroğlu’nun, Gürsel Tekin’in, Sarıgül’ün, Muharrem İnce’nin, Baykal’ın, Önder Sav’ın, hatta Necdet Sezer’in dahi yer aldığı cadı kazanı kaynamaya başladı, ateş bacayı sardı bile…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu koca bir partiyi ne hale getirdiler…
Yazık…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.