Halife Hz. Osman (r.a) ve Halife Hz. Ali’nin (r.a) Nasihatleri
Geçen hafta Hz.Ebû Bekir (r.a) ve Hz.Ömer’in (r.a) halife seçilince yaptıkları hitabeleri paylaşmıştık. Bugün de Hz.Osman (r.a) ve Hz. Ali’nin (r.a) nasihat, ilim ve irfan yüklü hitabelerini paylaşıyoruz.
Halife seçilen Hz. Osman (r.a); üzgün bir şekilde Hz. Peygamber’in minberine çıktı. Allah’a hamd ü senalarda bulunup Hz. Peygamber’e (s) salat ü selam getirdikten sonra şunları söyledi:
“Siz her an için değişen bir yuvadasınız ve hayatınızın bundan sonraki bölümünü yaşamaktasınız. Öyleyse henüz gelmemişken gücünüz yettiğince ölüme en güzel bir şekilde hazırlanın ve ömrünüzü en hayırlı şekilde değerlendirin. Şunu bilin ki bu imkân sizlere verilmiştir. Unutmayın, eceliniz sabah ya da akşam hiç beklemediğiniz bir anda size gelebilir. Bu dünya aldatma üzerine kurulmuştur. Nitekim Allah Teâlâ “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın!” (Lokman 31/33) buyurmuştur. Geçmiş ümmetlerden ders ve ibret alınız. Sonra var gücünüzle çalışın ve sakın gaflete düşmeyin; çünkü siz gaflet etseniz bile her anınızdan gaflet edilmeksizin sorguya çekileceksiniz. Hani dünyanın evlatları nerede? Dünyayı imar eden arkadaşları nerede? Dünyadan çok uzun bir süre yararlananlar nerede? Dünya onları da kaldırıp atmadı mı? O halde Allah Teâlâ dünyayı nereye atmış ve ona değer vermemişse siz de onu oraya atınız ve kendisine değer vermeyiniz. Yalnızca ahireti elde etmeye çalışınız; çünkü Allah, bu dünya hayatından daha hayırlı olan ahiret hayatı için şöyle bir temsil getirmiştir: “Onlara dünya hayatının örneğini açıkla: Gökten indirdiğimiz su gibidir ki onunla yeryüzünün bitkileri gelişip birbirine karıştılar; arkasından da rüzgârların savurduğu çer-çöp haline geldiler. Allah her şeye kadirdir. Mal ve oğullar dünya hayatının ziynetidir. Bâki kalacak olan sâlih ameller ise Rabbinin nezdinde hem sevap bakımından hem de ümit etmek bakımından daha hayırlıdır.” (Kehf 18/45-46)” (Abdullah Yıldız, Kur’ân’ı Nasıl Yaşadılar?, 138-139.)
Hz. Ali (r.a); Nehrevan’da Harici ayaklanmasını bastırdıktan sonra ağladı ve şu konuşmayı yaptı:
“Ey insanlar! Amel etmeden ahirette cenneti umanlardan olmayın! Tûl-i emel (ileriye yönelik sonu gelmeyen arzular) yüzünden günahlarına tevbe etmeyi geciktirenlerden olmayın. Zahitler gibi konuşan fakat hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlananlardan olmayın. Dünya için çalışanlara ne kadar verilse doymazlar; verilmediği zaman da kanaatkâr olmazlar; elindekilerin şükrünü ifa edemedikleri halde daha da isterler; başkalarına emreder fakat kendileri yapmazlar; başkalarına yasakladıkları şeylerden kendileri vazgeçmezler; sâlih kimseleri severler fakat yaptıklarını yapmazlar; zalimlere buğz ederler fakat kendileri de onlardandır. Onlar şüphe ettikleri şeylerde nefislerine galip gelirler de yakinen bildikleri şeylerde ona mağlup olurlar; zengin olurlarsa nefislerine uyar, hastalanınca üzülürler; fakir düştükleri zaman umutlarını keserek gevşerler; günahla nimet arasında otlarlar; sıhhatte oldukları zaman şükretmezler; başlarına bir belâ geldiği zaman sabretmezler; sanki başkaları ölüme karşı uyarılıyor, sanki tehdit edilenler, zorlananlar onlar değil de başkaları!
“Ey ölümlere hedef olanlar! Ey ölümün elinden kurtulamayacak olanlar!
Ey tehlikelere maruz kalanlar! Ey günlerin getirdiklerine hedef olanlar!
Ey zamanın ganimetleri! Ey ölüm mahkûmları! Ey âfetler içinde kalan çiçek!
Ey sorguya çekildiğinde dili tutulacak olanlar! Ey etrafı fitnelerle sarılı olanlar! Ey ibret alınacak olaylarla arasına perde gerilenler! Hakikati söylüyorum: sadece ve sadece kendini bilenler kurtulabilmişlerdir! Helâk olanlar, sadece elinin altındakiler yüzünden mahvolmuşlardır. Allah Teâlâ da bu hususta şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ateşinden kendinizi ve ehlinizi (ailenizi ve elinizin altındakileri) koruyunuz!”(Tahrim 66/6).” (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hadislerle Müslümanlık, s.1837)
Ashâbı- kiramdan Saîd b. Âmir (r.a), Hz. Ömer halife olduğunda, ona gelip şöyle nasihat etmişti:
“Ey Ömer! Halkın işlerini yaparken Allah’tan korkmanı, Allah’ın emirlerini yerine getirirken insanlardan korkmamanı ve sözünün fiiline aykırı olmamasını tavsiye ederim. Sözün en hayırlısı, fiilin doğruladı-ğıdır. Ey Ömer! Uzak yakın işlerini üzerine aldığın Müslümanlarla ilgilen. Kendin ve ailen için istediğini onlar için de iste. Kendin ve ailen için istemediğini onlar için de isteme. Hakkı elde edinceye kadar zor-luklara göğüs ger. Allah’ın emirlerini yaparken hiçbir dedikodudan ve kınamadan korkma.”
Ömer (r.a): “Buna kimin gücü yeter, ya Saîd?” deyince Said: ‘Allah’ın, Muhammed ümmetinin başına getirdiği, kendisiyle Allah arasında hiç kimse olmayan senin gibi birinin buna gücü yeter’ dedi. (Abdullah Yıldız, Kur’ân’ı Nasıl Yaşadılar?, 138-139.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.