Ehl-i Sünnet
Ehl-i Sünnetin vahdeti ve dünyaya adalet ikliminin yayılması için çabalayan hareketler var. Kimi cami cemaati ölçeğinde kimi ülkeler çapında emeğini, kaynağını bu yola akıtıyor.
Suriye meselesi de Irak meselesi de temel olarak Ehl-i Sünnet meselesidir.
Türkiye ve Katar gibi ülkeler bu iki meseleye de böyle baktılar. Türkiye’de de öteden beri Ehl-i Sünnet anlayışının hakimiyetinin korunması için çabalayan tertemiz hareket ve akımlar varlığını sürdürdü.
Şu an nifak sokulan İslam aleminde, bir taraftan da itikadımıza yönelik çok derin hamleler yapılıyor. Fıkıh alanından temel İslami kaynaklara kadar pek çok hayati alanda temel kaynakların kirletilmesi hiç olmazsa bulandırılması için uğraşanlar var. Memleketimiz için de vahdetin bozulması için sürdürülen hamleler az değil maalesef.
Din adamlarından ulemaya, üniversitelerden toplumun önde gelen isimlerine kadar İslam itikadını bozacak pek çok görüş, masum halkın üstüne boca ediliyor.
İmam Hatip Liseleri bu noktada en çok dikkat edilmesi gereken yer. Ama maalesef Vahabi ve Şia’nın oralara bile nüfuz ettiğine ilişkin eş dostun anlattığı vahim hadiseler var.
İşte bu ortamda bize düşen İslam’ın ana kaynakları Kur’an, Hadis ve Sünnet’ten beslenen anlayışların önünü açmaktır.
İslam davasının neferleri çoktur. Mesele bu neferleri bir araya getirebilecek vahdet anlayışını ortaya koyabilmek.
Bakıyorum bırakın büyük meseleleri küçük meselelerde bile günlük davranılıyor. Daha düne kadar kendi hocalarına hakaret eden Ergun Babahan isimli kişiyi şimdi getirip kendi gazetelerine yazar yapanlar var. Geçmişte Ergun Babahan için müzik kutusu tanımını kullanmıştım. Parayı kim atarsa onun şarkısını çalar diye. Bu tip yazarları geçmişte yaptıkları hakaretlere rağmen getirip baş tacı edenlerle oluşabilecek bir vahdet olamaz elbette.
Anadolu’nun her bir köşesini öteden beri dolaşıyorum. Anadolu’da İslam’ın saf ve temiz insanlarının temsil ettiği Ehl-i Sünnet anlayışı hâlâ dimdik ayakta. Fakat artık bütün bir İslam alemini birlikte düşünmeden hiçbir sorunun içerisinden çıkamıyoruz. Kader de bizi buna zorluyor. Şu an Ortadoğu’nun pek çok meselesi artık bizim iç meselemiz mertebesine geldi.
Kendi içimizdeki vahdeti sağlamadan İslam aleminin meselelerinden hiçbirini çözemeyeceğimiz de açık. Güneydoğu maalesef kan ağlıyor. Orada bir bölünme tablosu yaşanırsa İslam Alemi’nin bir 50 yıl daha belini doğrultamayacağını öngörmek zor değil.
Türkiye, pak Ehl-i Sünnet anlayışının son kalesi. Katar gibi dayanışma içinde olabileceğimiz bir iki ülke daha var ya da yok. Bu davada herkese düşen bir şeyler var. Bize düşen kalemimizin gücünü, mesleğimizi bu uğurda seferber etmek.
Bugün ve yarın, bu uğurda elimizden geleni yapacağımızdan şüpheniz olmasın
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.