AB'nin öğrenciliğini ne zamana kadar sürdüreceğiz?
Yıllardan beri AB’nin eşit bir üyesi olmak için uğraşıp duruyoruz. AB’nin eşit üyesi olmak istiyoruz ama AB’nin Türkiye’yi eşit olarak görmediğinin bir türlü farkına varmıyoruz/varamıyoruz. Çünkü AB sevdası gözümüzü ve gönlümüzü öylesine işgal etmiş ki, her türlü itilip kakılmayı, kapının önünde bekletilmeyi onur kırıcı görmüyoruz. AB’nin kapısında bir arsız âşık görünümü sergiliyoruz. Aşkın gözü kördür derler… İnsana, sevdiği dünyanın en güzeli görünür. Hatta aşkınızı dil ve hareketlerinizle gösterdikçe terslenir, uzaklaştırılırsınız ama tüm bunlar bir takım tevillerle sevdiğinizin ilgisinin bir ifadesiymiş gibi yorumlanır. Daha doğrusu sevdiğinden başkasını göremeyen insan kendisini böyle teselli eder. Kısacası, âşık kendisini kandırmayı tercih eder. Bu yaştan sonra yeni bir aşka kapıldığımı sanmayın. Türkiye’nin AB ile ilişkilerine, 1959’dan beri kapısında bekletildiği AB’ye aşkı sebebiyle itilip kakılmayı bile sineye çekmekte oluşuna dikkat çekmek istiyorum.
Bu ülkede uzun yıllar AB üyeliği ülkemiz için bir kurtuluş kapısı, işsizimizin iş sahibi olacağı, kalkınmamızın hızla gerçekleşeceği, kısacası Avrupalı olacağımız bir kapı olarak topluma sunuldu. AB üyeliği ile birlikte işsizi iş sahibi olacak, toplumun refah seviyesinin birdenbire yükseleceği şeklindeki takdim sebebiyle bir zamanlar ülkemizde AB’ye üye olmak isteyenlerin oranı yüzde 60’lara kadar yükselmişti. Ne var ki bu ülkeyi yönetenlerin AB kapısında bekletilmekten rahatsız olmalarına rağmen bu muamele insanımızı rahatsız etti. İnsanımız artık eskisi kadar AB’ye girmek için heyecan duymuyor. Buna karşılık kendilerini muhafazakâr demokrat olarak tarif eden AK Parti iktidarında AB sevdası yenide depreşti. Bunun için Avrupa Birliği Bakanlığı kuruldu. İktidar AB’ye girmek için böylesine bir gayret içindeyken AB’nin ülkemize karşı tavrında bir değişiklik oldu mu? Hayır olmadı.
Bu noktada AB Bakanı Volkan Bozkır’ın hükumetin de görüşünü ifade eden açıklamalarını kısaca aktarmak istiyorum.
Bozkır, her fırsatta AB ile ilişkilerin Türkiye için önemli olduğuna vurgu yaparak bu ilişkileri güçlendirmek için çaba sarf ettiklerini belirtiyor. Ana hatları ile şu değerlendirmeyi yapıyor:
“AB üyesi bazı ülkeler 35 fasılda müzakerelerin tamamlanmasını ne kadar engellerse engellesinler, biz ev ödevimizi yapıyoruz. Her fasılda AB müktesebatına uyum için gereken düzenlemeleri yapıyoruz.”
Türkiye verilen ev ödevlerini hızla yerine getiriyor, her alanda AB’ye benzemek için öz değerlerini bir kenara itmeye çabalıyor ama müzakerelerin önü açılmıyor. Türkiye kapıda bekletilmeye devam ediliyor. Kısacası, AB Türkiye’ye zaman zaman ev ödevi de veriyor ama öğrenci olarak bile kabul edip içeriye almıyor. Böyle olunca da insan sormadan edemiyor: “Daha ne kadar tüm dışlanmalara rağmen ‘biz sizden biriyiz’ demeyi sürdüreceğiz? Artık şu azat kabul etmez arsız âşık konumundan kurtulmanın zamanı gelmedi mi?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.