Ülkenin manzarasından memnun olan var mı?
Cereyan eden olaylara baktığınızda iyimser olmak pek mümkün görünmüyor. Çünkü adı ve kimliği bir türlü ifade edilmeyen/edilemeyen bir üst akıldan bahsediliyor ama bu üst akıl bir türlü ete kemiğe büründürülmüyor. Hâlbuki sözü edilen üst akılın ülkemiz üzerindeki planlarının işlevsiz hale getirilmesinin yolu söz konusu üst akılın ete kemiğe büründürülmesi ve net bir tavır sergilenmesi gerekiyor. Ne zaman ülkemiz zararına bir olay ortaya çıksa hemen sorumlu olarak üst akılı ileri sürüyoruz. Aslında bunda haklıyız da. Ama sadece içerideki maşalarına yönelik kampanya başlatıyoruz. Çoğu zaman da bu maşaları cezalandırarak -eğer cezalandırabilirsek- sanki istenmeyen gelişmeler engellenmiş görüntüsü veriliyor. Hâlbuki ülkemize yönelik planların hazırlayıcısı ve piyasaya sürücüsü demek olan üst aklın sahipleri açıklanarak, gerekli tavır net bir şekilde ilan edilip uygulamaya konulmadan başımızın dertten kurtulması mümkün değil. Yakın zamana kadar toplum olarak askeri darbelere muhatap olduk ve her darbenin arkasından çok geçmeden darbenin arkasında bir takım dış güçlerin olduğu, bir üst akılın bulunduğu dile getirilmeye başlandı. Hatta medyada bir taktım isimler bu üst akılı kimliğe bile büründürdüler ama ülke yöneticileri böyle bir hamle yapmadığı/yapamadığı için üst aklın sahipleri bildikleri yolda yürümeye devam ettiler. Hatta zaman zaman yetkisiz kişilerce dillendirilen üst akıl ile kol kola yürümekten vazgeçilmedi, belki de geçilemedi. Böyle olduğu sürece üst akıl sahiplerine düşen sadece kullandıkları maşaları değiştirmekten ibaret kaldı. Kullanacak maşa bulmakta da güçlük çekmediler.
Bu arada ülke yönetiminde söz sahibi olanların çoğu zaman üst akıl tarafından devreye sokulmuş maşalarla birlikte hareket etmeyi içlerine sindirebildikleri için üst aklın ülkemize biçtiği rolün hayata geçirilmesi kolaylaşıyor. Geçmişi şöyle bir hatırladığımızda askeri darbeciler her zaman sivil destekler bulmakta zorlanmadılar. Hatta bu destekçiler arasında her seferinde siyasiler bile bulundu. 28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanı’nın bile halkın seçtiklerini değil, darbecileri desteklediği söylendi/söyleniyor.
Bu bakımdan asker ya da sivil darbeciler söz konusu olduğunda öncelikli olarak bu üst akıl ile bir hesaplaşmaya ihtiyaç olduğu görülüyor. Elbette hesaplaşmanın bir bedeli olabilir. Ama bu bedel göze alınmadan, üst aklın ülkemiz içindeki maşaları ile irtibatı tam olarak kesilmeden biz daha çok darbelerden, darbe girişimlerinden söz etmek zorunda kalabiliriz. Çünkü demokrasi, ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde üst akıl sahiplerinin işlerini yürütmekte zorlanmadıkları rejim adı haline getiriliyor. Bunu söylerken elbette demokrasiden vazgeçelim diyor değilim. Ancak Türkiye’ye ısrarla demokrasiyi tavsiye edenler, hatta ikide bir ülkemizi demokrasi sınavına sokanların darbelere destek veriyor olmaları düşündürücü değil mi? Bizden istedikleri demokrasi ile kendilerine uyguladıklarının farkını artık görmek durumundayız. Adamlar ülkelerinde İsrail’i eleştirmeyi yasaklıyorlar bu onların fikir özgürlüğüne zarar vermiyor ama bizde ortalığı yakıp yıkanların gözaltına alınması, tutuklanması düşünce özgürlüğüne aykırı olarak ilan ediliyor. Gezi olayları bir özgürlük kullanımı mıydı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.