Yeni sayfayı kim açabilir?
Sivil toplum kuruluşu mensubu gibi hareket eden siyasetçi makbûl müdür sizce? Peki, bir sivil toplum kuruluşu temsilcisinin siyasetçi gibi davranması ne anlama gelir? Doğru mudur?
Türkiye’de ‘fevkalade şartlar’ kural, ‘normal zamanlar’ istisna olduğu için bu soruların sivil toplum literatürüne göre verilecek cevapları bizim için çok da isabetli olmayabilir.
Siyaset adamlarının sivil toplum ruhuyla hareket etmesi, sivil toplumun önünde koşması takdir edilmesi gereken, cesur ve ön açıcı tavırlar olmakla beraber bu yaklaşım şayet sivil toplumu hizaya çekmeye, ayar vermeye veya belli bir kalıba sokmaya dönüşürse uzun vadede ciddi tehlikelidir.
Tehlikelidir çünkü, toplum vicdanının sesi olan, gönüllülük esasıyla ve vakıf rûhu ile çalışan sivil toplumun örselenmesi, cesaretinin kırılıp önünün tıkanması siyaseti de besleyen sağlıklı bir kanalın zarar görmesi anlamına gelir.
Samimi ve hasbi en ufak eleştirileri bile mevcut travmalarla ve kötü örneklerle ilişkilendirip tahammülsüzlük göstermek ise tehlikenin bir başka boyutu.
Siyaset sahası ile sivil alanın kuralları farklıdır. Siyaset kurumlarının gözettiği dengeler vardır ama ‘dâvâ eksenli’ sivil toplum hesap peşinde koşarak ve siyasi dengeleri gözeterek hareket ederse bu durum toplumu da siyaseti de çürütür.
Bu demek değildir ki sivil toplum sorumsuzca, cam-çerçeve kırarak hareket etsin! Ancak, kendi tanımlanmış misyon ve vizyonu çerçevesinde serbestçe faaliyet gösterebilme kabiliyeti, talimat almaması, sipariş usûlü çalışmaması sivil toplumun en önemli gücüdür.
Bununla birlikte sivil toplum kuruluşları siyaset kurumu gibi hareket etmeye, belli hesaplarla faaliyet yapmaya başlarsa yahut sivil sahanın aktörleri siyasete etki etmenin ve baskı kurmanın ötesinde, siyaseti dizayn etmek için ‘sivil toplum’ maskesi altında ‘derin ve kirli ilişkiler’ içine girip operasyonel tutumlar takınırlarsa bu da bugün yaşadığımıza benzer travmalara sebebiyet verir.
Hele bu ‘derin ve kirli ilişkiler’ ulusal olmaktan çıkıp küresel bir boyut kazanırsa bu hem intihar hem ihânet anlamına gelir.
Dolayısıyla en az siyaset kurumunun sivil sahaya müdahalesi kadar sivil toplumun da siyaset kurumuna nüfuz etme gayreti, mahiyet ve motivasyona göre değişkenlik gösteren, hassas ve ciddi sonuçlar doğuracak teşebbüslerdir denebilir.
Onun için önümüzdeki yılların en çok tartışılması ve olgunlaştırılması gereken konularının başında sivil toplum-siyaset ilişkileri geliyor. Sadece sivil toplum son yaşanan ‘felç hâli’nden ders çıkarmayacak; siyaset de bugün ciddi bir imtihan veriyor ve geleceğin Türkiyesi için sağlıklı bir sivil toplum zeminin inşâsına kapı açacak icraatlar yapması şart.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika seyahatinde bölgedeki okulların kapatılmasıyla ilgili beyanatlarını bu çerçeveden değerlendirmekte fayda var. Nedense bu mesele münasebetiyle muhalefet tam kadro vatanperver kesildi ve ‘onurlu dış politika’ dersleri vermeye başladı birdenbire! Oysa ne kimsenin bir sivil toplum kuruluşunun dünyanın herhangi bir yerinde bir eğitim faaliyeti yapmasına itirazı var ne de Erdoğan ve siyaset kurumunun uluslararası bir sivil toplum faaliyetine müdahale etme isteği olabilir. Ortada bambaşka bir durum var ve bu krizin en az zararla atlatılıp siyaset-sivil toplum arasında sağlıklı bir ilişki zemininin tesis edilmesiyle ancak yeni bir sayfa açabiliriz.
Bu yeni sayfayı ne sahte hamiyetfüruşlar ne sözde halkçılar ne de mevcut iktidarı ve Ak Parti’yi sadece kendi menfaatinin aracı olarak gören rantçılar ve makamperestler açabilir.
Bu yeni ve temiz sayfayı ancak dava rûhunu koruyan siyaset adamlarıyla vakıf şuurunu muhafaza eden sivil toplum kuruluşları açabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.