Totaliteryenlik
Elimde bir kitap var: Yeni Engizisyonlar. Alt başlığı: Heretik-Avı ve Modern Totaliteryenizmin Entelektüel Kökleri. Yazarı: Arthur Verslius. Mihriban Şenses tercüme etmiş. Aralık 2014’te Paradigma yayınlarından çıkmış.
Gerek dini otoritelerin gerekse dünyevi totaliter otoritelerin iç süreçlerini ve nasıl da egemenlik tesis etmek için hangi yöntemlere ve meşrulaştırma işlemlerine başvurduklarını ele alan bölümleriyle ve özellikle “Arketip Engizisyon” adlı bölümüyle, bugün dünyamızda, “sanki yaşadığımız gibi” dedirten fikirler sunuyor.
Engizisyon, kendi sisteminin dışında muhalif fikirleri ve inançları seçenleri heretik, sapkın, yoldan çıkmış olarak nitelendirir ve onların kötü bir cin’e sahip olduklarını düşünür ve onların içinde şeytan bulunduğunu iddia eder. Kısacası onlar kötüdürler, şeytanın adamıdırlar. Onları iyileştirmek mümkün değilse onlar her türlü muameleyi hak ederler.
Modern totaliteryenizm ile engizisyon, modern totaliteryenler ile de engizitörler arasında benzerlikler kurmak mümkündür. Rus ve Çin komünizmi, Hitler Faşizmi, Mussolini İtalya’sı ve İspanya modern totaliter örneklerdir.
Engizisyon, otoritesini kurmak için nasıl hareket eder? Engizitörler, nasıl davranırlar? Yazar, bu sorulara ilginç cevaplar veriyor: Engizisyon, dini iktidar ile seküler iktidarın ittifakına bağlıdır. Engizisyon, hükmü verir ve seküler iktidar da hükmü yerine getirir. Muhalifler cezalandırılmalıdır. Çünkü alternatif fikirler temsil edilemez. Fikir özgürlüğü diye bir hak yoktur. Çünkü birey diye bir varlık kabul edilmez. Öyle ki bu muhalifler, ayrılıkçılardan bile tehlikelidir. Onlara işkence uygulanabilir ve onlar öldürülebilirler. Korku ve terör, muhalifleri bastırmak ve hatta yandaş kılmak için en uygun yoldur. “Hiç kuşkusuz cezaları kamuya mal ederek halkı eğitmek, tehdit etmek ve aşağılamak en iyi yöntemdir.” Gizlilik esastır. “Davalar ne kadar gizlilikle yürütülürse o kadar kutsallık kazanır ve onlara ulaşamayanlardan o kadar saygı görür.” Bu gizliliğe, “gizli tanıklar” da dâhildir ve davaların seyrini onlar belirler. Gizli tanıkların ifadeleri de gizlidir ve tanıklar ile suçlular (!) yüzleştirilmez bile. Bütün bunların sonunda “kötü şöhret”, muhalifleri bekleyen sondur. Evet, kötü şöhret yani gözden düşürme ve aşağılama. Totaliterler, muhalifleri için kötü bir şöhret hazırlamayı en önemli hedef olarak görürler.
Verilen bu cevaplar, hangi ülkede olursa olsun, totaliter olan veya totaliter eğilimlere sahip iktidarların hemen hepsinde gözlemlenebilecek olan hususlardır.
Totaliter iktidarlar, muhakkak surette kendilerine bir muhalif üretirler. Muhalifler her zaman için şeytanı temsil ettiklerinden dolayı, iktidar sürekli onunla mücadeleyi meşru ve haklı kılmaya çalışarak varlığını devam ettirmeyi düşünür. Bunda, ebediyen değil ama başarılı da olurlar. Çünkü muhalif olmayı özendirecek bütün nedenler ortadan kaldırılmıştır ve itiraz, şeytani bir hainlik olarak tanımlanmıştır. Şeytanı ifşa etmek, kutsal bir görevdir. Bu göreve talip olanlar az değildir. Çünkü totaliter rejimlerin kahramanlara ihtiyacı vardır. Muhbirlik, bazılarını kahraman yapar. Babasını ihbar eden oğullar vardır.
Her türlü totaliteryenlik, dini bir engizisyona bağlanmak durumunda değildir. Bazılarında, engizisyonun temsil ettiği total inanç sistemi yerini idealara bırakmıştır. Modern totaliteryenliklerde genellikle idealar, total hakikati temsil eder ve farklı muhalif olan idealara sahip olanlar heretik olarak nitelendirilirler.
İster dini bir engizisyon isterse seküler bir dünya tasarımı söz konusu olsun, her türlü totaliter rejimlerin iş görme biçimleri arasında pek de fark yok gibidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.