Haysiyetsizlik Prim yaptıkça …
11 Şubat 2015'te tecavüzden kurtulmak için çok direnmesine rağmen bindiği minibüsün şoförü tarafından hunharca öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın (geride DNA tesbiti için delil kalmasın) diye yakılmış bedeni 13 Şubat 2015 günü jandarma tarafından bir dere yatağında bulundu. Suçlular 15 Şubat günü yakalandı, fakat «avukat sıkıntısı» yüzünden CMUK gereği yargılanamadılar. Ve Özgecan cinayeti meşhur yüzkızartıcı vakalardan biri olarak kayıtlara geçti.
Özgecan meselesi büyük bir tartışmayı da yeniden başlattı. İdam cezası geri getirilsin diyenler sosyal medyada ve sokaklarda imza kampanyaları başlattılar. Ricâl-i devlet dahil hemen herkes Özgecan tartışmalarındaki yerini aldı. Yazıldı, çizildi ve el’ân da bu Turkish Hisseli Harikalar Kumpanyası devam ediyor..
Bu kafalarla bitmez bu işler..
Özgecan Aslan, bir sonuç.. O kızcağız 90 yıllık çaplı bir izmihlâlin (dekadansın, çöküşün) kurbanı. Bir ülkede ahlâk sukut eder veya mazideki güzel ahlâk (birileri tarafından taammüden) inkıtaya, kesintiye uğratılırsa, olacağı budur..
Özgecan ne ilktir, ne son olacaktır. Dünya kurulduğu günden bu yana sapıklar olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Haliyle ahlâkın sukut ettiği ülkelerde daha fazla olacaktır. Mühim olan bunların sayısını asgariye indirebilmek, insanların güven ve huzur içinde yaşamalarını teminat altına alabilmek. Bu teminat, iki taraflıdır.
Birinci teminat devlet teminatı ise, ikinci teminat da toplumun genel ahlâkı ve hâkim değerleridir. Bunlar aynı zamanda bir birlerinin de teminatıdır. Yani güzel ahlâk varsa devlet de güzel, iyi hayırlı bir devlet olarak (paraleli, derini olmayan) tek ve meşru bir devlet olur. Böyle bir devlet ise, devlet-i ebed müddet olur ve güzel ahlâkı muhafaza ve müdafa eder, onu bozmaya çalışanları cezalandırır, berhava eder.
Türkiye 90 yıldır bataklıkta yaşıyor. Kaybettiklerini de bataklığın içinde bulmaya çalışıyor. Elbette bu çaba beyhudedir. Önce bataklıktan çıkmak, ya da bataklığı kurutmak, yani bozuk düzeni sağlamıyla değiştirmek gerek.
Bu ahval ve şerait altında, yani bataklıkta kaybettiğimiz incileri bulmamız muhal. Neden bu kadar basit bir gerçeği hálâ bin defa anlatmak zorundayız. Bu kadar mı dumura uğradı beyinler?
Sarai Sierra isimli bir Amerikalı turist 2013 yılı başında İstanbul’u fotoğraflamaya çalışırken Cankurtaran'daki tarihi surların içindeki bir dehlizde hunharca öldürülmüş olarak bulundu. 33 yaşındaki Sarai’ya da Özgecan gibi tecavüz edilmek istenmiş, kadıncağızın direnmesi üzerine de öldürmüştü.. O günlerde de (internette) yazmıştım, bu kafayla biz daha çoook dizimizi döveriz..
Yap, İşlet, Devret..
Yazımızın başlığı «Haysiyetsizlik Prim yaptıkça Haysiyet, Namussuzluk Kazandırdıkça Namus Pespaye Olur..» Bu bir tesbit olduğu kadar aynı zamanda bir «Temel İlke»dir. Batıda «Ultimate Principles» derler. Yani «Temel İlkeler» Bunlar aklın, mantığın ve dünyaca kabul edilebilecek olan evrensel insanî değerlerin (ma’ruf) ışığındaki hükümler, tesbitlerdir.
Oysa Türkiye’de halk ve aydınlar; Atatürk ilkeleri gibi mesnedi çürük ve batıl bir takım dogmalara icbar edilmiş, bunlar tabu haline getirilerek −itiraz edilmesi teklif dahi edilemeyecek− haşa ve sümme haşa Tanrı Buyruğu (Kur’ân âyetleri) gibi baş eğdirilmiştir. Neticede de bugünlere, bu dehşetengiz hale gelmişizdir.
Canı, ırzı ve malı hepimize emanet bir misafirimizi (Sarai Sierra) öldürüyorlar ve biz şaşkın şaşkın bakıyor ve sadece kıyl-u kál yapıyoruz. Sadece Özgecan değil her yıl onlarca genç kızımıza tecavüz ediliyor, hunharca öldürülüyor biz yine sadece dedikodu yapıyoruz.. Evet bunca patırtıya rağmen yapılanlar laftan, kıyl-u kálden ibaret. Zira meselenin aslına bakabilen hálâ yok, ya da pek nadir…
Türklerin en büyük şairi Fuzûlî’nin deyişine nazire yaparak günümüz Türkiyelileri için «Gevezelik imiş her ne var âlemde, İlim, irfan bir kıyl ü kal imiş ancak» denilse yeridir. Sözde dindar (namazlı, niyazlı) Müslümanlarin bile ne acaib hallere geldiklerini, içki müptelası müslüman sayısındaki artışı, müslümanların en büyük günahlardan olan riba-faiz konusundaki acınası hallerini, kadınların muhaddere makamından (hayá ve hicap ehli, tesettürlü, hürmete layık) mübtezelliğe (ortalık malı, hafifmeşrep düşkün kadınlık) kaydıklarını göremiyoruz..
Dünyanın her yerinde tecavüzler, cinayetler, gasplar, terör gibi hadiseler yaşanıyor, yaşanacaktır da. Zira sapıklık ve sapıklar bir ülkeye, bir dine, bir ırka, bir sekte mahsus şeyler değildir. Bu rezil ruh hali, İslâm ahlâk ve faziletinden mahrum tüm cemiyetlerde bakteri gibi kendiliğinden neşvü nema eder.
Fakat nedense (nedeni belli aslında) bu tarafını riyakârlar ve din düşmanları asla konu etmezler.. Oysa her madalyonun iki yüzü vardır. Madalyonun bir yüzünde tecavüze yeltenip kızcağızı hunharca öldürene lâ’net etmek varsa öbür yüzünde de bu hasta ruh haline insanları getiren bozuk düzeni sorgulamak olmalı. Yani Nasreddin hocanın deyişi ile «hırsızın hiç mi kabahati yok» bakışı ile hadiseyi sorgulamak..
“Hafızayı beşer nisyan ile malül” demiş eskiler. İnsanoğlu daha dün denilecek kadar yakın tarihlerde olanları bile unutuyor. Belki de «unutturuyorlar» demek daha doğru.
Televizyonlar zihinleri iğdiş ediyor. Dine ve tüm değerlerimize düşmanlık edenler elindeki «kara medya», adeta hergün «Türk milletinin Özgecanları iğfal edilsin» diye uğraşıyor ama ne anlıyor, ne de anladıklarımızı hafızamıza kazıyabiliyoruz..
Başrol oyuncusu Beren Saat’in, Özgecan hadisesine yaptığı yorumla yeniden gündeme gelen bir tv dizisi meselâ.. “Fatamgül’ün suçu ne?” Dizinin ilk bölümünde Özgecan gibi bir genç kıza (Beren Saat) dört sapık herif sırayla tecavüz ediyor ve çoluk çocuğa bu sahneler (en iğrenç hallerine kadar) açıkça gösteriliyor.
Aradan 5 yıl geçiyor ve dizinin çekimlerinin yapıldığı Mersin’in Tarsus ilçesi’nde Özgecan isimli genç kızımıza insan suretli bir yaratık tecavüz ediyor, birileri de yardım ve yataklık ediyor. YeniAkit yazarı Hasan Karakaya mütecavizlerin bahsekonu iğrenç diziyi izlediklerini yazmış bugün.
Nasıl ibretamiz öyle değil mi? Hani merhum cumhurbaşkanı Turgut Özal icadı, bugün de devam eden bir «yap, işlet, devret» modeli var ya. Aynen öyle kara medyamızdaki işler de.. «İzlet, öğret, yapsınlar, linç et»
Madalyonun iki yüzü..
Madalyonun bir yüzünde kaldığı için dumura uğramış beyinler, sözde çağdaşlar ter ter tepiniyor, suçlu iktidarmış gibi küfürler yağdırıyor, yürüyüşler, eylemler tertipliyorlar. Özgecan bahane eylem şahane. 2’nci Gezi hazırlıkları.. Yorulunca dans. Vay uyanıklar. Sorunca “bu da eylem, dünyada da var biz de yaptık” diyorlar.
Pekâlâ…Ona da eyvallah.. Fakat sayın solcu, ulusalcı çağdaş bay, bayan.. Şu genelevler kimin? Neden en ufak bir tepki göstermiyorsunuz bu konuda? O bedbaht kadınlara da hergün Özgecan’a yapıldığı gibi tecavüz edilmiyor mu? Onlar da bedbaht ve bir başka Özgecan versiyonu değil mi? Samimiyet ne ulvî bir erdem…
Kadına değer veriyorsunuz da o yasal fuhuş mekânlarında hayatı kararmış bedbaht kadınlar için neden üzülmüyorsunuz? Haysiyetsizlik prim yaptıkça haysiyet mi kalır?
Namussuzluk birilerine para kazandırdıkça daha fazla bedbaht kadını tuzaklarına düşürmek istemezler mi? Siz mücrimler, bunlar gündemlerinize girmiyor, utanmadan bir de sokakları da açık hava genelevleri haline getirmek istiyorsunuz..
Açıkta soyunup göbeğinize yazdırdığınız dövizleri teşhir ediyordunuz.. Özgecan’ın cesedi soğumadan gûya onun için danslı protesto yaptınız. Aman ne üzüldünüz ne üzüldünüz.. Yahu siz ne kadar riyakârsınız böyle..
Parlamento Tecavüzü..
2012 yılında İstanbul Bahçelievler’deki evinde elleri ve bacakları koli bandıyla bağlandıktan sonra boğularak hunharca öldürülen 20 yaşındaki başörtülü Fatma Nur Çelik için neden bu denli coşmadınız? Hattâ başörtüsüz, dekolte kıyafetli Münevver Karabulut’a da pek ilginiz yoktu.. Oysa Münevver de en az Özgecan’ın uğradığı kadar sapık bir sadizmin kurbanıydı. O zavallıya da tecavüz edilmiş sonra öldürülüp parça parça kesilmiş ve cesedi bavul ve bir gitar kutusuna konularak çöpe atılmıştı..
Herkes bilir ki, tecavüzcüler de bir nevi teröristtir. Hele bir de maktülü hunharca öldürmüşse.. Bildiğimiz terörün dini imanı yoksa, tecavüzcülüğün, katilliğin de dini imanı olmaz. Yani bu işlerde din ve mezhep ka’le alınmaz, öne çıkarılmaz.
Sünnî olsun, Âlevî olsun.. Hukuk için hükmü sıfırdır. Hiçbir hâkim ve savcı sanıkları sorgular yahut yargılarken dinlerine, takvalarına göre düşünmez. Sabıka kaydı da kişinin amel defteri değildir. Yargıçlar suça bakar, karşılığı cezayı verirler, eğer suçu yoksa, ya da delillendirilememişse, berat eder.
Yeri mi bilmiyorum ama muhterem kızkardeşimiz Merve Kavakçı’ya solcu takımın yaptığı neydi? Hatırladıkça onu da Özgencan gibi düşünüp fena halde öfkeleniyorum. “Dışarı, dışarı, bu kadına haddini bildirin..” Asıl size haddinizi bildirmek lazım ama biraz bekleyeceksiniz. Hele biz Müslümanlar aramızdaki çekişmeyi, tepişmeyi, benim şeyhim seninkinden büyük pozlanmalarını bırakalım, sıra size de gelecek..
Merve hanımefendiye yapılana «Parlamento tecavüzü» diyorum. İtirazınız varsa yazın daha fazlasını anlatayım. Şu son parlamento meydan muharebesinde de görüldü ki, siz şiddete her kesimden daha fazla meyyalsiniz.
Allah karılarınıza sabır versin. Onlara da şiddet uygulamıyorsanız ne olayım.. Fakat hakkınızı da yemiyeyim. İyi dans ediyorsunuz.
Bizim eksiğimiz, biz kıvırmasını bilmiyoruz..
Muhterem okurlarım Cuma’nız mübarek olsun.