Vatan yahut Silistre...
Namık Kemal (1840-1888), bazı aykırılıkları olsa da sağlam bir Müslüman, hamiyyetperver bir vatansever edebiyatçımız idi. Aslında Mehmet Akif Ersoy ile aynı dağ silsilesinde idiler.
Namık Kemal’in elli yaşına varamayan kısa ömrü; verdiği eserleri, tarihe geçen mücadelesi ile dopdoludur. Hakiki anlamında (kafatasçı olmayan) Türk milliyetçiliğinin öncü simalarından, (Avrupalıların Jön Türkler dediği) «Genç Osmanlılar» hareketi mensubu şair, yazar, gazeteci, devlet adamı bir Tanzimat Devri münevveridir..
Namık Kemal’in bütün bu hamiyyetperverliğine gölge düşüren ise, ipleri dışarıda olan Jön Türkler hareketinde yer almasıdır.. Osmanlı emek ve ekmeği ile yetişmiş fakat Avrupaî tarzı benimsedikleri için yabancılar tarafından yönlendirilebilmiş isyancı ruhtaki (ihtilâlci) aydın kişilerdi çoğunlukla bu Genç Türkler.. Bu yönleriyle «1 Mayıs»çılara benziyorlardı ama onlar kadar cibilliyetsiz değillerdi. Yakıp yıkmıyorlar, sadece fikrî bir mücadele veriyorlardı.
* * *
Belki her yazımızın asıl konusu ama «Vatan» konusunda bu sütunlarda iki müstakil yazı daha kaleme almıştım. Biri «Vatan basit şey değil, sığmaz sığ idrâkine madrabazın..» başlıklı ve 26 Şubat tarihli, öteki ise, «Yavru Vatan» Polemik Konusu Olamaz...» başlıklı 29 Nisan tarihli yazımdı.
Vatan basit şey değil, sığmaz sığ idrâkine madrabazın..
Ne eline, ne beline, ne diline, sadákati var sahtekârın..
Yukarıdaki bendi, yazımı yazarken gelen ilhamla yazmıştım... Yanlış anlaşılmasın, ben yazarın aynı zamanda şair olanını daha çok seviyorum. Namık Kemal, Ziya Paşa, Mehmet Akif, Necip Fazıl Kısakürek üstadlar gibi. Bunun iki istisnası Ahmet Mithat Efendi ile üstad Mehmet Şevket Eygi’dir.
* * *
«Vatan yahut Silistre», Türk edebiyatı'nın Batı’lı anlamda yazılıp oynanan ilk tiyatro eseri. Namık Kemal’in de ilk tiyatro piyesi. Eserin adı aslında tek başına «Vatan»dır. Sonradan Silistre savunmasını konu aldığı için ve biraz da sansürün, baskıların etkisiyle değiştirilmiş ve «Vatan yahut Silistre» olarak benimsenmiştir.
İlk sahnelenişi (temsili) 1 Nisan 1873 tarihinde Gedikpaşa Tiyatrosu'nda Güllü Agop kumpanyası tarafından gerçekleştirildi. Eserin sahnelenmesinden sonra izleyicilerin heyecana gelerek başlattıkları gösteri ve olaylar; Namık Kemal’in tutuklanarak Magusa'ya sürülmesine sebep oldu.
Vatanperverlik ve kahramanlık duygularını işleyen eser, doğurduğu ilgi dolayısıyla, başka yazarlarda tiyatro eseri kaleme alma hevesini uyandırmıştı. Konusundaki basitliğe rağmen çok beğenilmiş, Avrupa'da da ilgi uyandırmış, Rusça'ya, daha sonra da başka dillere tercüme edilmişti.
Siliistre bugünkü Bulgaristan’da kalan, Tuna nehri kıyısında bir beldemizdi.. 1388 yılında fethedilen Silistre, 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında çok kalabalık bir Rus ordusu tarafından kuşatılmış, Musa Hulusi Paşa kumandanlığındaki Türk kuvvetleri kırk gün boyunca, kaleyi kahramanca savunmuştur. Namık Kemal bu eserinde Vatan Sevgisi’ni işler. Silistre Kalesi’ne yardıma koşan gönüllüler ve bunlardan İslâm Bey ile Zekiye’nİn aşkı da romantizm katar. (Dikkat kahramanın ismi bile İslâm Bey’dir..)
Savaş Türklerin zaferiyle biter, Zekiye’nin babası olduğu ortaya çıkan kumandan Sıtkı (Ahmed) Bey, İslâm Bey ile kızının nikâhlarını kıydırır ve mutlu son... İslâm Bey, Türk Sinemasında Cüneyt Arkın tarafından başarıyla canlandırılmıştı.
Zekiye ile İslâm Bey’in aşkı vatan tehlikeye girdiğinde, yerini vatan aşkına bırakır. Sevgili Allah için terkedilir. İslâm Bey şöyle der: “Hiç nasıl olur ki, vatan muhatarada (tehlike altında) bulunsun da ben evimde rahat oturayım? Hiç nasıl olur ki, devlet yerinden oynasın da ben mıhlanmış gibi burada kalayım. Hiç nasıl olur ki, vatan muhabbeti bugün her şeyden mukaddes olsun da ben yalnız senin muhabbetinle uğraşayım?”
* * *
Geçtiğimiz 24 Nisan 2015 Cuma günü İstanbul Taksim'de, İstiklâl Caddesi’ne giriş yerine yakın Fransız Konsolosluğu ve Kültür Merkezi önünde ilginç bir olay yaşandı. 1915 yılında Ermenilere Soykırımı yapıldığını savunan ermeni vatandaşlarımız (!), ve onlara takviye olarak ermeni diasporasının İstanbul'a gönderdiği elemanlar ile soykırımcılara destek veren içimizdeki hainler birlikte eylem yaptılar. İçlerinde Ruşen Çakır ve Ferhat Tunç'un da bulunduğu güruha hamiyyet sahibi biri karşı durdu.
Bu kişi araştırmacı ve tarihçi Cezmi Yurtsever'di. Eylemcilerin karşısına geçip “hayır yalan söylüyorsunuz, asıl zalimliği ermeniler yaptı, Maraş Olaylarında sadece Ermenilerin mi acısı var? Zeytunlu Ermeni isyancıların yaptıklarını neden açıklamıyorsunuz?” falan deyince adamcağızı bir güzel tartaklıyorlar, neredeyse linç edilecek, zor kurtuluyor bu hainlerin elinden...
Vuranlar arasında belki yoktu ama Ruşen Çakır ve Ferhat Tunç’un orada olması açıklanabilir şey değil.. Eskiden olsa bu tür ihanet fikirleri olan insanların içlerinde bunlar ukde olarak kalır bunu eyleme dökemez, korkarlardı. Zira o toplumun içinde dolaşacaklardı. Herkes yüzlerine tükürürdü. Bütün kapılar kapanırdı. Şimdi cesaretle yapıyorlar bunları. Demek ki devran tersine dönmüş...
* * *
Birileri ermenilerle bir olmuş milletini devletini suçluyor! Birileri devletine isyan etmeyi, «1 Mayıs» ihtilâl provaları yapmayı, dinsiz komünistlere öykünmeyi mazlum hakkını savunmak sanıyor..
Ey hamiyyet ehli!.. Bugün vatan gibi millet de tehlikede...
İslâm Bey, Zekiye... Nerelerdesiniz? Vatan şimdi daha büyük tehlikede (muhatarada).
Çıkan ortaya ne olur çıkın... millet belki sizleri görürse canlanır, kendine gelir.
Vatan yahut Silistre... Vatan, her karış toprağıyla Türkiye...
Şeytan yahut Kefere... Düşman, girmiş içimize her yere...
Allah aşkına İslâm Bey’ler, Zekiye’ler... Haydi çıkın gelin buraya.... 02 Mayıs 2015