«İdam Edilen Üç Timsah» Ağıtı
Bir zamanlar bu ülkede genç timsahlardan üçü öldürülmüş, bu da bazılarını çok üzmüştü. Haklıydılar, o kadar emek verdikleri, görevlerini de bi hakkın başarıp ülkeyi 12 Eylül ihtilâline taşımış bu kıymetli timsahları kaybetmek kolay değildi.
Onların (üç genç timsahın ya da üç fidancığın) ölüsünü de bir şekilde kullanmak, onca emeğin tamamen zayi olmasından iyiydi. Hattâ bu suretle geleceğin timsahlarına bu öncü ve model kahramanları (!) tanıma imkânı oluşturulabilirdi.
Yakın tarihimizin «Üç fidancık»ları bugünlerde yeniden anılıyor. Bu adamların, dünün teröristlerine «fidancıklar» diyerek; CHP’nin başını çektiği; Çağdaşların, Gezi’ci çapulcuların, hattâ PKK’lıların himaye ve katılımıyla süren ağlamalı anma (ağıt yakma) törenleri insana hüzün veriyor.. Timsah gözyaşlarının tam zamanıdır...
“Türklerin pis kanı ile kirletmeyin” diyen ermeni Hrant Dink’e birileri «basın şehidi» diyor.. Bunlar 12 Eylül ihtilâlini getiren üç timsahlara «şehid» diyorlar.. Desinler.. Birileri şehid ilân etti diye Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ağuşuna gidecek değiller ya... Hunharca katledilmesini asla tasvip etmediğimiz, hattâ suçlularına en ağır cezaların verilmesini istediğimiz maktül müteveffa Hrant’ın da bu üç dinsiz timsahın da yeri Cehennemdir..
Evet, (Timsah) Gözyaşlarının tam zamanıdır bu dem. Şurda Genel Seçimlere bir ay kadar bir süre kalmıştır. Madem ki normal demokratik yollardan bir halt edemiyorlar, o halde «bildikleri tüm puştlukları» yapmaktan daha tabiî ne olabilir? Hem ünlü feylesof Makyavel, «maksat için her puştluğu yapmak meşrudur» dememiş miydi?
Geçen gün «puştluklar nasıl yapılır? Hangi tür puştluklar vardır?» diye anlatırken nasıl da unuttum bu ünlü puştluğu... Dünün teröristlerine «kahramanlık» payesi, rütbesi vermek suretiyle körpe beyinlerde timsahlık şuuru uyandırma puştluğu...
Bu amcalar «fidan» diyerek neyi kasd ediyorlar? Tertemiz, mâsum, Zemzemle yıkanmış, hiç suçu olmayan mânâsında kullanıyorlar bu kelimeyi öyle değil mi? Eğer böyle olmasaydı kabirlerine topluca gidip ağlamaz, çiçekler koyarak ağıtlar yakmazlardı. Böyle olmasa açıkça, alenen, üstelik parti adına (CHP) «Üç Fidancığı Anma Günü» tertiplemezlerdi....
1960’ların sonunda, 70’lerin başında ülkemiz toz duman, anarşi, kaos, terör fırtınaları içindeydi. Ülkemizde, Sovyetler Birliği’nin (Rusya) uydusu kızıl bir rejim kurmak için silâhlı ve şiddete dayalı faaliyetler başlamıştı.
O günlerde (Harp Okulu’nda iken, bendenizin de içinde yer alacağı) «Mücade Birliği»nin sloganvari bir tesbiti, Müslüman kesim arasında hızla yayıldı: “Amerika – Rusya, yahudiye kukla...” Hızla yayıldı zira, bu kısa cümle bugün bile hakikate en uygun söz. Lâkin içimizdeki bazı aydın geçinenler dahi bunu hakkıyla idrâk edebilmiş değiller. Sorsan «slogandan ileri gitmeyen basit bir şey» der geçerler...
Üstad Mehmet Şevket Eygi, 21 Nisan 2010 tarihli ve «İdam Edilen Üç Fidan Edebiyatı» başlıklı yazısında “istenen kızıl rejim nasıl bir rejimdi?” diye soruyor ve şöyle cevaplıyordu bu sualini:
«Tek partili, anti-demokratik, halkın temel insan haklarını ihlâl eden, militan din düşmanı, hürriyet düşmanı, çoğulculuğa hak tanımayan, liberal ekonominin zıddı bir ekonomik siyaseti olan, polise ve baskıya dayanan, seyahat hürriyetini kısıtlayan... bir düzen.»
Burda dikkat çekmesini istediğim kısım «çoğulculuğa hak tanımayan» sözüdür. Nasıl tanısınlar ki? İplerini tutanlar da timsahlar da çok iyi biliyorlar ki, bu ülkenin kahir ekseriyeti İslâm ekseninden kolay kolay uzaklaşmayacak insanlardır. Bunlar yine Ak Parti’yi tercih edecekler. O halde geriye tek yol kalır, «Tek yol devrim..» CHP’nin genç timsahları anma işinde neden başı çektiğini şimdi daha iyi anlıyoruz değil mi?
Üç fidan dedikleri üç timsah, ülkeyi anarşi ve kaos ortamına sürükleyip orduya (ordu olmazsa halka) ihtilâl yaptırma işinin tam merkezinde bulunuyorlardı. Bizim nesiller hatırlar, 12 Eylül 1980 ihtilâli sonrası ABD başkanı Jimmy Carter’a; CIA’den aldığı bilgiyi aktaran baş danışmanı kulağına eğilip ne demişti? (bilmeyenler, hatırlamayanlar internette 12 Eylül, «Our boys» falan diye aratsın, fotoğraflarını hemen bulacaklar) «Our boys» demişti. “Bizim oğlanlar başardı” demişti. Amerika – Rusya yahudiye kukla..
Eygi üstad “O günkü kaosun, terörün, kargaşanın, toz dumanın planlayıcı ve kışkırtıcısı elbette Ergenekon zihniyeti ve beyniydi. Onların temel stratejisi zaten Türklerle Kürtleri, Sünnîlerle Alevîleri, dindarlarla lâikleri, sağcılarla solcuları, milliyetçilerle kozmopolitleri birbiriyle çatıştırmak, bu bölünme ve parçalanmayı fırsat bularak ülkeye, halka, devlete hükm etmek değil midir? Üç fidanlardan biri, hattâ birincisi olan Deniz Gezmiş bir Türk Fidel Castro’su idi. Castro da fidan fidancık bir üniversite öğrencisi iken ihtilâl yaparak Küba’da marksist bir diktatörlük kurmamış mıdır?” diyordu.
Ve üç timsahın yargılanmaları hakkında da “Onların muhakemesi açık olarak cereyan etmiştir. Hacimli zabıtları meydandadır. Belki yüzde yüz âdil bir muhakeme olmamıştır ama onlar kesinlikle fidan, mâsum, hiç suçsuz değildir. İdam kararları Büyük Millet Meclisinde uzun uzadıya tartışılmıştır. Tartışmaların tam metni Meclis zabıtlarında mevcuttur, ayrıca kitap haline de getirilmiştir. Tartışmalar sonunda Meclis idamları tasdik etmiştir.” (bugün olsa idam kaldırıldığı için Apo gibi onlara da müebbed verilecekti..)
Hafıza’yı beşer nisyan ile malül. Yeni nesiller de zaten hatırlamaz ve meraklı da olmadıkları için araştırıp tam olarak öğrenemezler ama hakikatler bunlardır. Bu üç timsah ülkeyi kan gölüne çevirme işinde liderdiler. İdam edilmeden önce Deniz Gezmiş’e, bir din hocası isteyip istemediği sorulmuş, “istemem” cevabını vermişti. Üç timsahın üçü de ateist birer Marksistti...
«Üç fidan edebiyatı» tam da seçim sath-ı mailine girildiği bu günlerde yeniden hortladı. Üç timsah 12 Eylül ihtilâlinden sonra idam edilerek öldürüldü ama bugün yüzlerce genç ve kart timsah onlar için gözyaşları döktüler..
Bunlar Gezi kalkışmasında da, «Ordu Göreve» mitinglerinde de, 1 Mayıs’ların Taksim Meydanı işinde de, önde yürüyen zevattır. Bunlara karşı çok dikkatli olmak gerekir. Demokratik haklar, gösteri ve yürüş hakkı falan diyerek devleti yıkarlar da haberiniz olmaz...
«Deniz Gezmiş, Hüseyin Aslan, Yusuf İnan» üç fidan değil düpedüz üç timsahtı. Mahir Çayan diye bir arkadaşları da vardı.
O günlerde, bugünkü PKK gibi, silahlı terörü bu zibidilerin kurdukları sol örgütler yürütüyorlardı. Üniversitelerin tamamı terör ve anarşi yuvaları haline getirilmişti.
Demirel’in “yollar yürümekle aşılmaz” töleransı (!) öyle çok şeyi aşındırdı ki hálâ ceremesini çekiyor bu millet.