Filistin, Hocalı ve Pakraduniler…
Türkler mert, cesur savaşçı bir millettir ve İslâm ile şereflendikten sonra dünyanın en merhametli milleti de Türkler olmuşlardır..
Türkler İspanya’dan aforoz edilip kovulan yahudileri himaye edip, onlara ekmeğini yedirmiş millettir. Tehcir edilen yahudilerin iltica ettiği coğrafyadır bu topraklar..
Sadece 15. Asırda değil, tüm Osmanlı tarihinde; meselâ, Sultan Vahdettin döneminde (1918 – 1922) bile musevîlerin kurtuluş yeriydi bu topraklar..
Cumhuriyet döneminde de aynıyız.. Vichy Fransa’sı döneminde de, yani 1940’lı yıllarda da Türkiye musevîler için yine bir kurtuluş ülkesi, bir iltica yeriydi...
İnsan kasabı Stalin, Yahudi soykırımcısı Hitler aynı Avrupa ruhuyla yetişmişlerdi. Bizim medeniyetimizden, bizim dinimizden böyle çirkin nam yapmış hangi insan misâl gösterilebilir acaba?
Ahmet Kekeç’in İsrail için yazdığı bir yazı vardı. (Yeni Şafak gazetesi, “Biz Autschwitz’e ağlarken...”,
23 Mart 2004) “Karşımızda, asılsız yaygara ve gerçek dışı iddialarla her türlü “illüzyonu” yaratabilen tılsımlı bir güç var... (….) Okuduğumuz her kitap. İzlediğimiz her film. Katıldığımız her etkinlik.. Her türlü mevkute, envanter, basılı kağıt.... Biz ikinci büyük savaşta Autschwitz’de telef edilmiş mağdurlara ağlarken, savaşın dehşeti Filistin’de (mâsum) çocukları yakıyor...” diyordu..
2’inci Dunya Savaşı sırasında Almanya'nin Autschwitz kamplarinda Yahudilerin zehirli gazlarla katledilişinin binbir romanı, filmi yapıldı.. Biz bu filimlere para verdikçe o günün mazlumlarını değil, bu günün zalimleri Natenyahu’ları, İsrail gibi terörist bir devleti desteklemiş oluyoruz.
«The Statement» diye 2003 yılı bir sinema filmi vardı. (Yönetmen: Norman Jewison, Senaryo: Ronald Harwood, Eser: Brian Moore, Yapımcı: Robert Lantos, Norman Jewison). Filmin ismi bizde «İnsanlık Suçu». Yalın olarak «Statement»; ifade, rapor, demeç demek. Tüm «mazlum yahudi» senaryoları gibi başarılı fakat hiç de objektif ve kapsamlı değil.
Bizden birileri de çıksa, Türk’lerin musevî soykırımına karşı on binlerce musevîyi kurtarması, tüm mültecilere kucak açan Türklerin filimlerini yapsa ya..
Bazı aydın müsveddelerimizin Autschwitz’e ağlattıkları gibi, İzmir’de hain Ermeniler için zırlayanlar da olduydu. Belli ki o tılsımlı güç oldukça teşkilâtlı ve illüzyonlarında da başarılılar.. Yoksa bu müfteri ermenilere hangi akıl sahibi inanır?
Hocalı’da işledikleri en şen’i cinayetleri, seri katliamları unutup mazisi ak pak olan Türk’lere iftiraların en denisini atabilenlere acıyorlar... Acımak iyidir de, fazla merhametten maraz doğacağını söylemiş Hazreti Ali (kerremallahü veche).
İsrail kadar olmasa da, ermeniler de büyük imkânlara, büyük bir uluslararası desteğe malikler. 2015 geldi ya «100’üncü soykırım yılı» diye zırlayıp ortalığı velveleye verecekler. Oysa kendi sabıka kayıtlarına baksalar… öyle yüzkızartıcıdır ki ne kadar anlatılsa azdır. Fakat onlar hristiyan, Türkler ise Müslümandır. Hristiyan dünyasının Papa’sı, başpsikoposları vardır ama İslâm dünyasının bir halifesi yoktur!..
«Hocalı Katliamı» insanlık tarihinde bir vahşet belgeseli olarak yer almalıdır. Hocalı, öylesine büyük facialar yumağıdır ki, insana tamamen yalan üzerine kurgulu Ermeni Soykırımını keşke gerçekten yapmış olsaydık bile dedirtir.
Muhterem okurlarım, dün (26 Şubat 1992 itibarıyla) İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından en kapsamlı sivil kırımı olarak nitelendirilen «Hocalı Katliamı»nın 23’üncü yıldönümü idi. Çeyrek asır önce insanın kanını donduran bir vahşet yaşanmıştı..
Rus Ordusunun desteğini alan Ermeni milis kuvvetleri 26 Şubat 1992 tarihinde 1300 Azeri’yi şehid etmişti... Ne bebek, ne kadın, ne ihtiyar dememişler, hattâ bilakis çocuk öldürmeye gayret etmişlerdi.
Öyle sanıyorum ki, bu ermeniler normal (eski tebayı sadıkamız) ermeni kavminden değiller. Bunlar Pakraduni’lerin tohumları olabilir. Hani şu 2 bin 700 yıl önce ermeni kralı Sannasar’ın filistin topraklarından alıp esir olarak Ermenistan coğrafyasına getirdiği yahudiler. Bunlar esirlikten efendiliğe yükselebilmiş, sonrasında da asıl kimliklerini gizlemek suretiyle Ermenistan’ın yöneten sınıfı olmuşlardır.
Türkiye’de de hayli pakraduni olduğu kesindir. Bunlar «beyaz Türkler», iri medya patronları ve sair ensesi kalın takımıdır. İki kripto kimlik taşırlar. Üstte gizlenmeyen (Müslüman) Türk, altında kripto ermeni ve en dipte hakiki hüviyetleri kripto yahudi… Aksiyon’un «Ermeniler'i yöneten Yahudiler» yazısını internette bulup okuyunuz..
Filistin’i BM görmüyor denilse yeridir. Dünya gâvurları kadar bu hadiselerde İslâm âlemi de suçludur. Müslümanların bir başı (İmam-ı Kebîr) yok. Bin parçaya ayrılmışız. Ne Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin acısından haberimiz var ne Azerilerin acısını hakkıyla anlayabiliyoruz, ne de Filistin’i.. Vah vah, tüh tüh diyip geçiyoruz..
Şu geçici rahatlık halimizin baqî olduğunu sanıyoruz. Oysa içimiz ajan kaynıyor ve gelecek hiç de ferah fahur görünmüyor. Baksanıza baharı beklemeden düğmeye bastı pakraduniler.. Kim bilir bahara kadar nelere şahid olacağız. Size bir şey diyeyim mi? Ben Özgecan cinayetini sıradan bir sapıklık, Fırat Yılmaz Çakıroğlu cinayetini alelade bir teröristlik olarak değil, bu mendebur güçlerin tezgahları içinde görüyorum..
Canım hem zaten ülkeyi bunca sapık ve teröristle dolu hale onlar getirmediler mi? Kadınlarımızı çıplak, erkeklerimizi deyyusluğa alıştırmak isteyen ulu önderler, harbi ve post modern darbeciler.. Hepsi pakraduni olamaz mı? Neyse ileri gitmeyeyim..
Hem zaten değmez… Bizi kaç Müslüman devlet adamı okur ki?
Pakraduniler? Onların bir adamı yazılan her mevkuteyi muhakkak okuyor, ilgili şahıslara rapor veriyordur. Bundan eminim.. Bir zamanlar Gündüz isimli BBP yayın organı 2 bin küsur tirajlı bir ceridede yazıyordum. Herifler onu bile okumuş, yazımı alıp, bir yerlere jurnallemek için manşet yapmışlardı: «Polise İslâmcı Taktik» diye…