Devlet ve Ülkücüler: Bir Tereddüt Hali
Bir zamanlar Devlet denildiğinde açık bir fikrimiz ve bilgimiz vardı. Herkes bunun ne olduğunu biliyordu veya bildiğini sanıyordu. Ama artık bugün, Devlet kavramı konusunda özellikle ülkücü gelenekte bir tereddüt oluşmuş gibi.
Sahi bir zamanlar Devlet denildiğinde sahip olduğumuzu düşündüğümüz fikrimiz ve bilgimiz neydi? Bu soruyu gerçekten sorunca, derin derin düşünüp sadece fikrimiz ve bilgimizin var olduğunu sanıyormuşuz gibi bir duyguya kapılmaktan kendimi de alamıyorum. Bugün durum farklı mı? Hayır. Ancak tereddüde düşmüş olduğumuz duygusu da doğru değil sanki. Çünkü zaten bir zamanlar da açık bir fikrimiz ve bilgimiz yokmuş diye de düşündüğümüz oluyor çünkü.
Neden?
Bir şey kutsal olmadığı halde ona kutsallık atfetmek, insanı hayal kırıklığına uğratır ve başını da derde sokar. “Kral çıplak” nidalarından sonra kutsallık tülünden sıyrılmış olan o şey ile geçmişe dönüp hatıralarımızı gözümüzün önüne getirdiğimizde, o hatıralarda bazen komik bazen ironik bazen de insanı hüzünlendiren pek çok tecrübe sahibi olduğumuzu görürüz.
Kendimin de içinden geldiği ülkücü geleneği bugün devam ettiren arkadaşlarımızın tam da böyle bir halet-i ruhiye içerisinde oldukları hissine kapılıyorum. Çünkü bugün devlet, ülkücülerle arasına mesafe koymak bakımından net tavırlar göstermese de (Gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın gerekse Sayın Başbakanımızın kullandığı dil, genelde milliyetçi camianın kullandığı bir dildir), onlara karşı bakışında çok da iyimser veriler sunduğunu söylemek, pek de mümkün görünmüyor. Oysa daha düne kadar ülkücüler ile devlet arasında çok sıkı bir bağ olduğu, devleti kutsallaştırıcı fiillerin başında ülkücü hareketin geldiği, devlete kayıtsız şartsız kendini adayacak insan arandığında gözlerin sadece ülkücülere çevrildiği konularında hiç kimsenin tereddüdü yoktu. Bundan dolayı ülkücülerin de devlet konusunda herhangi bir tereddüdü yoktu. Ama bugün için böyle bir durum artık söz konusu değil gibi.
Neden?
Yeni Türkiye’nin yeni devleti, düne kadar kendisine çeki düzen veren İttihatçı gelenekle arasına mesafe koyuyor. Bu mesafe koyuş, İttihatçılığın sol kanadına karşı olmakla birlikte, bundan en fazla nasibini ülkücülerin alıyor olması, bugünün ülkücü şahsiyetlerini hala o ittihatçılıkla aynı görme yanılgısından kaynaklanıyor. “Düşman, uzakta değil, en yakında olandır” biçimindeki boş söz, birbirlerine en yakın insanları karşı kamplara koymaya vesile oluyor. Bugün iktidar ve devlete en yakın olması gereken ve yılların birikimini devletin hizmetleri için en iyi şekilde kullanması beklenen ülkücü geleneğin yetişmiş insanları, Yeni Türkiye’nin idealleri için engel olarak görülüyor.
Ülkücüleri, devlet konusunda tereddüde düşürecek her söz ve fiil, bu ülkenin zararınadır. Çünkü devlet söz konusu olduğunda, onlardan daha samimi olarak bağlanmış bir vatandaş bulmak, pek kolay da değildir. Onların geleneğinde, devletin çok farklı bir yeri vardır. Kitle partilerinin taraftarları, bir menfaat birliğinin üyeleri gibidir. Menfaat bittiği zaman onlar dağılır ve hiçbirisinin gözü devlet falan görmez. Devlet ve vatan konusunda duyarlı bir siyasi kültürden gelen insanların birliği ise devlet ve vatan için ideal birliğidir.
Peki, bugünün ülkücülerinin ideali ile devletin ideali arasında fark mı vardır?
Bugünün devletinin ideali, kardeşlik ve birliği sağlamaktır. Kardeşlik ve birliği sağlamak için aynı ideali kabul etmiş ülkücülerin de bu idealin gerçekleşmesine katkıda bulunması, farklılıklar arasındaki birlik için en kuvvetli harçtır. Aksini düşünmek bile insanı ürkütüyor. Ege Üniversitesinde şehit olan kardeşimizi, devamında üniversitelerimizde yaşadığımız gerginlikleri bir de bu açıdan değerlendirmek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.