Yalan
Tarihin her döneminde yalan ve yalancılar hep oldu. Yalanın olmadığı bir insanlık tarihi hayal etmek mümkün değil. Bazılarını kurtarırmış gibi görünen yalan, insanlığın başına büyük belalar da açtı.
Yalan, hakikati örten örtüdür. Hakikati, ancak onu bilen örtebilir. Hakikat olandan, doğru olandan bihaber olan yalan söyleyemez. O, ancak yanlış söyleyebilir, yanılabilir.
Yalan söylemek, hakikate olan sadakatsizliğin bir işaretidir. Yalan, insanın kendisine karşı girişilmiş kendi hakikatini kötü niyetli bir biçimde imha etme teşebbüsüdür. Çünkü yalan söyleyen, her türlü kötülüğü yapabilir. Hatta şu denilebilir: Yalan, her türlü kötülüğün kaynağıdır.
Yalan ile hakikat inşa edileceğini düşünenleri tarih hep haksız çıkarmıştır. Özellikle içinde iftira taşıyan yalanlar bu açıdan daha tehlikeli ve zarar vericidir. Sokrates’in başına gelenlerin nedeni, iftira içeren yalanlardır.
Olmayan bir şeyi olmuş gibi söylemek, olanı olduğundan başka bir şekilde dile getirmek olarak da ifade edeceğimiz yalan ile muhatap olanlar kandırılmakta, yanlış bilgi, kanaat ve tercihlerde bulunmaları sağlanmaktadır.
Yalan, ilkin başkasını kandırmaya yöneliktir. Başkasını niçin kandırma ihtiyacı duyar insanlar? Öncelikle kendi menfaatlerini garanti altına almak, kendileriyle rakip, muhalif, düşman olanları geride bırakmak, kendilerine avantaj sağlamak amacıyla bunu yaparlar. Hatta kendileri için ortaya çıkmış olan olumsuz, kötü bir durumu örtmek için yalan söylerler. Oysa söyledikleri yalan ile kendilerini daha da kötü ve olumsuz bir duruma sürüklediklerinin farkında bile değillerdir. Çünkü yalancı, yalan söyleye söyleye yalancılığı kendi karakteri haline gelir ve kaderi, karakteri vasıtasıyla şekillenir. Yalancı bir kader ve karakter, insanı sadece inkârcı yapar. Yalancı, aynı zamanda inkârcıdır da.
Söylenen sözün değeri, sözün kendisinden ziyade söyleyenden kaynaklanıyorsa, büyük bir mesele ile karşı karşıyayız demektir. Elbette sözün sahibinin güvenilirliği, itibarı, değeri sözün de güvenilir, muteber ve değerli olmasını beklememizi gerektirir. Ama kayıtsız şartsız bir şekilde söylenen sözü hiç soruşturmaya ve tahkik etmeye gerek duymadan kabul etmek, dogmatik ve fanatik olan kitlelerin davranışını ifade eder. Bundan dolayı da yalan, en çok kitleler üzerinde etkili olur ve özellikle siyasetçiler için de yalan, bir tuzak olarak ellerinin altındaki bir vasıta durumuna düşebilir. Hatta bunu ustaca yapan insanlar hiç de az değildir.
Kendi ferdi varlığında birlik ve bütünlük kurmuş olan ve şahsiyet, nitelik, birikim olarak da donanımlı kişilerin yalana başvurması pek mümkün değildir. Çünkü onların birlikli ve bütünlüklü varlıkları, söz ve eylemlerinde de devamlılık ve istikrar sahibi olmalarını gerektirir.
Niteliksiz, yeteneksiz, bilgi ve görgüden nasibini almamış ama muhteris yapılılarda amaca ulaşmak için yalan, inkâr, iftira, dedi-kodu gibi lanetlenmesi gereken durumlara daha fazla rastlanır.
En büyük yalanlar, en büyüklerin söyledikleri yalanlardır. Bu açıdan iktidarlar ile hiç kimse yarışamaz. Çünkü bilgi ile iktidar arasında sıkı bir bağ vardır. İktidar, kendisine uygun, kendisine yarayan ve amaçlarına hizmet eden bilgiler üretir. Bu bilgiler sayesinde de kendisine hizmet edecek insanlar yaratır. Hiçbir iktidar veya bilgi sistemi, bütünüyle doğru ve hakiki olana sahip değildir. Nitekim dünün iktidar paradigması içinde doğru kabul edilenler bugün yanlıştır. Çünkü dünün iktidarının manipülasyon vasıtası olan yalan iş başındaydı. Bugün için de durumun aynı olduğu, ancak yarın anlaşılabilir.
Ölümün olduğu bir dünyada yalan, ölüme inanmayanların en güçlü silahıdır. Allah bu silahtan uzak etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.