Sapere Aude: Yüreklice Düşün!
Sapere aude! Düşünmekten korkma! Bu söz, Aydınlanmanın parolasıdır. Romalı düşünür ve ozan Horatius’un bir şiirinde geçer. Şiirin bir kısmı şöyle:
“Yüreklice düşün; Gir bu yola seve seve! İyi yaşamayı sonraya bırakan kimse, Yolunda bir ırmakla karşılaşıp akıp geçmesini bekleyen köylüye benzer: Oysa ırmak hiç durmadan akıp gidecektir.”
Düşünmekten korkmayan, yüreklice düşünen, aklını başkalarının kılavuzluğunda değil, kendi kullanma cesaretini gösteren insanların varlığına ihtiyacımızın olduğuna hiç kimsenin şüphesi yoktur. Aklı her yönüyle kullanmak, Kant’ın ifadesiyle, “her bakımdan çekinmeden kitlenin önünde apaçık olarak kullanmak özgürlüğüdür.” Bilim insanı, din adamı, siyasetçi, aydın kitlenin önünde, inandığı hakikati inandığı ve bildiği şekliyle söyleyebilme cesaretini gösterebilmelidir. Bu cesaret, ikiyüzlülüğün düşmanı, cesaretsizlik de ikiyüzlülüğün dostudur.
Bazı insanlar vardır ki, işin kolayına kaçarlar ve her türlü sorumluluğu başkalarına yüklerler. Zihni bir konformizme sahiptirler. Bu tavır, kolayca yaşamayı sevenlerin tavrıdır ve onlar başkaları tarafından güdülmeyi peşinen kabul etmiş olanlardır. Başkalarının aklının bayisi, akıllarını başkalarının akıllarına ipotek olarak vermiş olanlardır. Bu tür insanlara toplumun her kesiminde rastlamak mümkündür. Türkiye, kendi aklını kendisi kullanabilen insanların sayısını artırmalıdır. Bunun için de düşünme ve aklını kullanmanın önündeki engelleri kaldırmalıdır.
Düşünme özgürlüğü, bu sayıyı artırmanın gerekli şartıdır. Bu özgürlük de insanların kendi psikolojilerinden, toplumsal ve kültürel yapıdan, tarihten gelen bazı idollerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Şahsiyet sahibi olma ile özgür düşünme arasında sıkı bir ilişki vardır. Çünkü şahsiyet sahibi olmak ile özgür olmak, özgür olmak ile de şahsiyet sahibi olmak karşılıklı olarak birbirlerini gerektirirler. Belki meselemiz, şahsiyet meselesidir. Demokratik kültürün de zemininde özgür düşünen, başkalarının aklıyla hareket etmeyen şahsiyet sahibi insanlar bulunur.
Özgür düşünebilmek için aklın otonomluğuna da inanmak gerekir. Ama bu, aklı mutlak bir güç olarak görmeye de neden olmamalıdır. Zira akıl tek hâkim güç ve hakikate götürücü yegâne araç değildir. Aklı kendi kendisine mahkûm hale getirici Aydınlanmacı akıl tasavvuru da bazı sorunları beraberinde getirir.
Düşünmek, kendi içinde eleştiri yapma imkânını taşır. Bu bakımdan akıl, eleştirel bir işleyişe sahip olmalıdır. Düşünmekten korkmamak, aklı kullanma cesareti göstermek, eleştiri yapmaktan korkmamak ve eleştiri yapma cesaretini göstermek anlamına da gelir. Ancak eleştiriyi de doğru anlamak gerekir.
Eleştirmek, hükmetmek değildir, mahkûm etme değildir. Eleştirmek, eleştirileni mahkûm etmeden onunla diyalog kurmaktır. Bu diyalogda eleştiren eleştirilenin özgürlüğüne saygı duymalı ve onu özgür düşüncenin ortaya koyduğu bir özne olarak görmelidir. Aksi takdirde ortaya çıkacak olan, sadece bir kör dövüşüdür ve bu kavgadan hiçbir fikir elde edilemez.
Eleştiri yapabilmek, eleştiriye açık olmayı da gerektirir. Bilgisine, görgüsüne, aklına güvenebilenlerin işidir eleştiri ve bu tür insanlar, eleştiriden de korkmazlar. Kendine güveni olmayan, cahil, aklını kullanma yeteneğinden ve cesaretinden uzak olanlarda olduğu gibi, çokbilmiş, bencil, enaniyeti yüksek olanlar da eleştiriye tahammül gösteremezler. Eleştiriye tahammül gösteremeyenler, dogmatik ve farklı fikirlere de tahammülü olmayanlardır.
Konformist ve düşünmekten korkan insanları Sokrates gibi rahatsız edecek “at sineklerine” ihtiyacımız var. Ancak “at sinekleri”, riski göze alanlar arasından çıkar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.