Mâkul Çizgi
Suriye krizi başladığında, yani dört sene önce bu vakitler, İran’ın Suriye’deki nüfuzu Türkiye’de pek konuşulmuyor, Irak’taki mezhepçi politikalara desteği gündeme neredeyse hiç gelmiyordu. Suriye ile ilgili insani yardım kampanyalarını ve bölgedeki olan biteni anlatmak için elliyi aşkın şehri gezerek salon toplantıları yaptığımızda, İrana sempati besleyen çevreler tarafından zaman zaman protesto ediliyorduk. İran, bu çevrelere göre emperyalizmin ve ‘büyük şeytan’ın baş düşmanı, Kudüs’ün kurtarıcısı ve Müslümanların hâmisi idi; “İslam Cumhuriyeti” idi sonuçta. Esed de gayet tabii İran’ın müttefiki ve ‘direniş ekseni’nin ana unsuruydu. Suriye’de Esed’e karşı ayağa kalkanlar, direnenler ve özgürlük isteyenler Amerikan’ın kuklalarıydı; zaten Arap Baharı, bu septik zihinlere göre bir Amerikan komplosuydu. Arapların onur, hürriyet ve istiklal için isyan etmeleri, kahraman olmaları mümkün değildi! Hem bölgede ABD istemezse yaprak bile kımıldamazdı!
Dört sene önceki bir toplantıda “Bu motivasyonla İran, Tahran’dan vazgeçer, Şam’dan vazgeçmez!” demiştim. Çünkü biz Irak’a çok ıraktık ve Suriyeliler de çok yalnızdı. Yine “Esed rejimi İran’ın zırhı, İsrail’in kalkanıdır” demiştim; işitmediğim laf kalmadı. Hatta Türkiye’deki düşünce kuruluşları ve siyaset çevreleri İran’ın eninde sonunda ‘makul bir çizgi’ye geleceğini ve rasyonel davranacağını söylemişlerdi.
Keşke haksız çıksaydım!
ERDOĞAN’IN ZİYARETİ
Dün İran’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ruhani ile gerçekleştirdiği ortak basın toplantısındaki Besmele ile başladığı konuşmasında İran’ın sebep olduğu ürkütücü bilançoyu ve dehşetli neticeyi açıkça ifade etti. Suriye ve Irak’taki kayıpları, katliamları bir bir zikretti; âdeta İran’a insanlık dersi verdi. Erdoğan, “Biz birbirimize seslendiğimizde duyabilecek mesafedeyiz” dedi ama İran, ne 12 yıldır Irak’tan yükselen feryatlara ne de 4 yıldır Suriye’deki felaket sebebiyle kendisine yönelik eleştirilere kulak asıyor. Ruhani de hemen yanıbaşındaki Erdoğan’ı işitmiyor gibiydi dünkü basın toplantısında; kardeşlikten, güvensizlikten, istikrardan dem vurduğu konuşmasında Yemen’deki kanın durdurulmasını ve ateşkes sağlanmasını da talep etti ama bunları derken takiyye yaptığı çok belliydi. Bölgedeki hemen her felaketin altında Lozan’da anlaştığı ABD kadar İran da vardı çünkü. Irak, Suriye ve Yemen’de DAEŞ’in ellerine su bile dökemeyeceği Şii milis örgütlerinin katliamlarını bizzat İran destekliyordu çünkü. Husileri destekleyerek Yemen’deki devrimi boğan da bugünkü felaketi hazırlayan da İran’dı çünkü.
KAÇ İRAN VAR?
Türkiye ve İran’daki bir takım çevrelerin baskıları ve popülist karalama ve engelleme kampanyalarına rağmen Erdoğan’ın İran’ı ziyareti, bölgenin barış ve istikrarı için insanî bir dış politika izleyen Türkiye adına önemli bir adımdı. İran’a yönelik yaptırımların kaldırılması ve nükleer müzakerelerin başlamasında Batı’ya rağmen İran’a daima destek olan Türkiye’nin, İran’ı bölge siyasetinde ‘makul çizgi’ye çekmek için yaptığı ikazlarla birlikte, karşılıklı ekonomik menfaatletin artırılmasına yönelik çalışmaları ihmal etmemesi çok önemli ve stratejik bir yaklaşım. Bu bağlamda Erdoğan’ın ekonomik ilişkilerde 30 milyar dolarlık hedefe vurgu yapmakla birlikte, yerli para birimi kullanma yönündeki dünkü teklifi bile Türkiye’nin bölgesel vizyonu hakkında nasıl bir ‘makul çizgi’de olduğunu görmek için yeterli.
İran siyasetinin yapısı incelendiğinde birden fazla İran olduğunu söyleyebiliriz. İran sempatizanının İran uzmanından çok olduğu Türkiye’de bu gerçek gözardı edilerek kategorik yaklaşımların daha çok öne çıktığını söyleyebiliriz. Bölge barış ve istikrarının tesisi toptan kabul veya red politikalarından değil, hep birlikte ‘makul çizgi’de buluşmaktan geçiyor. İran, bugünkü hâliyle bu çizgiden oldukça uzakta…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.