Türkiye İçin Yeni Bir Model: Başkanlık Sistemi
Milletvekili Genel Seçimleri’ne giderken, ortalıkta dolaştırılmakta olan çok sayıda önemli konu olmakla birlikte; Türkiye’de, insanımızın ağırlıklı çoğunluğunun kafasını meşgul eden asıl ‘gizli gündem’ hiç kuşkusuz ki başkanlık sistemi meselesidir. Bu konunun böylesine ciddi boyutlarda önemsenmesine karşın, siyasi partilerin, kamuoyunu “sadece” başka projelerle ikna etmeye çalışmalarını pek mantıklı bulamıyorum.
Aslında durum çok açık, net ve basit: Kamuoyunun en çok ilgisini çeken proje, en çok çözümünü istediği sorun ve en çok arzu ettiği talepleri, ilk elden belirgin bir şekilde ‘öncelik sonralık’ sırasına koyularak ona göre kitlelerin ikna edilme çalışmalarına girişilmelidir. Bu noktada şahsi, ideolojik ve rakiplerden kaynaklı takıntılardan esinlenilerek siyasi rekabete girişmek hiç de akıl kârı bir durum değildir. Öyle ise, siyasi rekabette kalıcı ve sürdürülebilir başarı elde edebilmek için gelişigüzel, marjinal/uçta ve profesyonellikten uzak yaklaşımlardan özellikle kaçınılmalıdır.
Madem öyle!… Yaklaşık çeyrek asırdan beri, Türkiye’nin en önemli sorununun ‘sistem sorunu’ olduğu söylenegeldiğine göre, seçimlere yoğunlaşmaya çalışılan bir atmosferde, bu konunun gözden düşürülmeye çalışılmasının anlamı ne ola ki? Üstelik Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan beyefendi de bu hususa ayrıca bir önem vererek kitlelerde belirgin bir algı oluşturmaya çaba gösterirken…
O halde, peşinen belirteyim!... Bu seçimlerin en önemli beş konusunun dördü ‘çözüm süreci, diğer iç gerilimler, yüksek teknolojiye dayalı iktisadi dönüşüm, Osmanlı coğrafyasındaki fitne/karışıklıklar’ iken, beşincisi ise, ‘Türkiye’deki sistem değişimi’ hususudur. O nedenle, “lehte” ya da “aleyhte” hiç fark etmez, başkanlık sistemi meselesini en öncelikli “propaganda konular” arasına almaktan kaçınan hangi parti olursa olsun kaybetmeye mahkûmdur!...
Bu noktada endişe verici olan başka bir konu da, “sorunlu alan” olarak gösteriliyor olmasına karşın, Türkiye’deki ‘sistem sorunu’ hususunun bir türlü etraflı bir şekilde kitleler önünde tartışılarak makul bir sonuca ulaştırılamamış olmasıdır. İşte bundan dolayıdır ki, önemini hatırlatabilmek maksadıyla, bu eksikliği burada tekrar belirtmek istedim… Hakikaten, 7 Haziran 2015 seçimi sürecinde, bu konuyu doğru bir şekilde ele alan ve yerli yerinde değerlendirme becerisi gösteren her siyasi parti bir şekilde kazançlı çıkacaktır. Bu anlayıştan hareketle, ben de, söz konusu meseleye, dikkatimi çekmekte olan şu nokta üzerinden değinmek istiyorum!..
Hâlen uygulamakta olduğumuz ‘Parlamenter Sistem’ konulu yönetim modeli, Türkiye’nin ‘yönetim’ ihtiyaçlarını yeterince karşılamıyor mu ki, 'Başkanlık Sistemi’ modeli gündeme getirilmektedir? Acaba Parlamenter sistem hangi ihtiyaçlarımıza yeterince cevap vermedi, hangi boşlukların oluşmasına neden oldu ve hangi sorunların birikmesinin zeminini hazırladı ki değiştirilmek isteniyor?
Peki ya başkanlık sisteminin, parlamenter sistem karşısında ne gibi üstünlükleri ve ülkemize sunabileceği hangi ekstra fırsatları var ki, mevcut yönetim sistemimiz rafa kaldırılarak yerine ikame edilmeye çalışılmaktadır? Bu arada çok sayıda ülkede ve özellikle neredeyse en başarılı olduğu söylenen ABD’de uygulanırken net bir biçimde ortaya çıkmakta olan eksiklikler, zayıflıklar, zafiyetler, sorunlar ve tehditler ortada dururken, kendi ülkemize has daha başarılı bir ‘Başkanlık Modeli’ nasıl geliştirilebilecektir? Bu noktada gerekli tüm hazırlıklar yapıldıysa eğer, ne tip bir başkanlık sistemi getirilmeye çalışılıyor ve bu süreçte hangi yöntemler kullanılmak isteniyor?
Bilindiği üzere, merhum Turgut Özal döneminden beri, başkanlık sistemi gündeme getirildi getirileli, kamuoyunun farklı ortamlarında, bu konu hakkında binlerce soru soruldu ve halen de özgün yeni soruların sorulmakta/üretilmekte olduğu belirgin bir biçimde görülmektedir. Dolayısıyla, dikkat edilecek olunursa; kitleler, başkanlık sistemi konusunda oldukça ilgili pozisyonda ve bu konuyla alakalı olarak öteden beri kafalarında birikmiş bulunan sorular ile algılara da kesin bir şekilde cevap/karşılık verilmesi beklentisine odaklanmış durumdadırlar.
Şimdi, belki de önümüzdeki milletvekili seçimlerinden sonra Türkiye’nin yönetim sistemi değiştirilerek başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine dönüştürülecek, ama nedense bu konuda kapsamlı bir tartışma süreci başlatılmasından özellikle kaçıyor/kaçınıyor görüntüsü veren herhangi bir siyasi partinin kamuoyunda bulacağı karşılığı varın bir de siz düşünün. Açıklıkla belirtmek isterim ki, her şey kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmekte ve bilişim çağı koşullarında herkes neyin ne olduğunu çok iyi bir şekilde kavramaktadır. Öyle ise, mevcut ya da hedeflenen sistemlerin karşılaştırılması başta olmak üzere, tüm diğer konularda da çekingen davranan ya da kaçak güreşen her kim olursa olsun kesinlikle hiçbir şekilde başarılı bir sonuç beklememelidir.
Kaldı ki, aslında “kişi, bilmediğinin düşmanıdır” ilkesi gereğince, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nden çok daha önceleri bu mesele etraflı bir şekilde kamuoyu önünde tartışılmalı ve ortak bir anlayışla elde edilen sonuçlar ise mutlaka yeniden kitlelere etraflı bir şekilde anlatılmalıydı. Belki denebilir ki, seçim mitinglerinde bu konu etraflı bir şekilde işlenecektir!.. Tamam; ama seçim sürecinde hangi fitnelerin piyasaya sürülebileceği ve dolayısıyla gündemin ne gibi daha hassas meselelerle meşgul edilebileceğini önceden tahmin etmemiz mümkün olmadığından dolayıdır ki, hazır ortam müsaitken, bu sorunun önceden masaya yatırılması daha isabetli olabilirdi.
Madem geç kalınmış; daha fazla zaman kaybedilmeden, özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın bu tartışmaları bir noktadan yeniden başlatmasının çok isabetli olabileceğini düşünüyorum. Zaten seçim tarihi yaklaşırken ortamın yeniden maksatlı bir şekilde karıştırılması hadisesiyle karşılaşılacak olunursa, böylesi kötü niyetli yaklaşımların asıl nedeninin ne olduğu da böylece daha açık bir şekilde ortaya çıkmış olacaktır.
Açıkçası, Türkiye halkı; geçen yerel seçimlere gidilirken yaşanmış olan ve arkasından da günümüze kadar süren gerilimlere doymuş ve artık yeni gerilim çıkaracak olanlara tepkisini en şiddetli bir biçimde göstererek rahatlamak istemektedir. Kitleler, artık tahammül sınırlarını çoktan aşmış bulunan iç ve dış gerilimleri sürdürmekte olanları cezalandırabileceği bir ortam beklerken, sun’i/yapmacık gerilim peşinde koşan ya da bu tarz gerilimlerin çıkmasına neden olanların artık hiçbir başarı şansı kalmamıştır. Bu hakikatten yola çıkarak; seçim yasaklarının başlamış olduğu bir zaman diliminde, tüm gerilimlerden uzak bir şekilde, tarafsız ve her kesimi eksiksiz bir şekilde kucaklayacak bir anlayışla, Sayın Cumhurbaşkanımızın, başkanlık sistemi temelinde hemen tüm tartışmalı ve rahatsızlık nedeni olan hususları özenli bir şekilde tartışmaya açmalıdır. Aksi halde, bu gidiş devam ederse; sadece sistem değil, sosyal ve iktisadi yapı da tamamen içinden çıkılmaz bir noktaya sürüklenecektir.
Bu bağlamda, şayet, özellikle başkanlık sisteminin uygulamaya koyulması ya da tamamen gündemimizden çıkartılması olmazsa olmaz derecede önemli, gerekli ve elzem ise, bu vesileyle söz konusu hakikatin de ayrıca esaslı bir şekilde ortaya koyulması ve kitlelerin takdirine sunulması gerekir. İşte böylesi bir yolun/usulün benimsenmesi için, eğer AK Parti yetkilileri usulünce ve ortamı gerip toplumun belli bir kesimini hedef göstermeden gündemi belirleme becerisi gösterebilirlerse, kendileri için zaten asıl maksat hâsıl olmuş olacaktır. Bu noktada diğer siyasi partilerin başarı şansları ise, AK Parti’nin tavrına mı yoksa kendi özgün pro-aktif yaklaşımlarına göre mi davranıp davranmayacaklarına bağlıdır.
Kaldı ki, şu andaki tabloya ve algıya göre; tüm engellemelere, karartmalara ve iç gerilimlere rağmen, kamuoyunun bu konudaki beklentilerine yeterince tatmin edici bir cevap verilebilecek olunursa; muhtemeldir ki, önümüzdeki milletvekili seçimlerinde AK Parti, 400 olmazsa da, en azından 340 düzeyinde milletvekili çıkartabilir. Yine aynı anlayışa göre; böylesi bir durumda da, hem AK Parti yeniden iktidara gelebilir, hem kaos/kargaşa peşinde koşanlar maksatlarına ulaşamayabilirler ve hem de bu vesileyle ‘halk oyuna sunulabilecek düzeyde’ bir milletvekili sayısıyla ‘daha demokratik bir Anayasa’ metni TBMM’den geçirilebilir. Zaten, gelecek dönemlerde Türkiye’nin nasıl bir siyasal sisteme dayalı olarak yönetileceği hususu, eğer köklü bir değişim söz konusu olacaksa, Anayasa metniyle birlikte kesinlik kazanacaktır. O nedenle, önümüzdeki seçimler hemen her kesim için hayati derecede önem arz etmektedir. Bilgi ve ilginize…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.