Particilik, Hamiyyet ve Hizmet...
Partizanın sözü: Rabbena, hep bana hep bana....
Belki merhum (Trabzonlu) Maliye Bakanı Adnan Kahveci gibi asil bir kişiliğe sahip olursanız, ancak o zaman hem partinizin menfaatini savunup hem de yeri geldiğinde partinize rağmen hakikati haykırmaktan, meselâ “bu millet fakir, ben milletvekili maaşlarının artmasını istemiyorum” demekten çekinmezsiniz...
Böylesi kişilikler ise milyonda bir çıkıyor.. Nadirattan yani...
Adnan Kahveci 5 Şubat 1993 tarihinde karısı ve iki çocuğu ile birlikte Bolu/Gerede yakınlarında otobanda (yanlış işaretlendirme levhası konularak) çalışma yapılan molozlu yola sokulup (su’ikast ile) trafik kazası ile öldürüldü... Sonrasında böyle halis, hamiyyet erbabı adamlardan ancak birkaç kişi çıkabildi belki, hepsi o kadar....
Particilik bir zehirdir. Partizan öz kardeşini bile zehirlemekten çekinmez. Partizan bir futbol takımı için ahmakça Müslüman kardeşini yaralayan, hattâ öldürmeye kalkan holigandan daha tehlikelidir..
Partizanın gözü kördür. Beyni iğdiş edilmiştir. Partiye hasis menfaatlerini tatmin için girmiştir. Milletvekilliği onun boyunu uzatacak, ezikliğini alacaktır. Basiret ve feraseti kaybolmuştur, selim akıl ve iz’andan mahrumdur.
Merhum Prof. Dr. Hikmet Tanyu’nun «Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler» isimli telif eseri (Yağmur Yayınevi, İstanbul) şu cümlelerle başlıyor:
“1911 yılında Albay Sadık Bey’in önayak oluşuyle «Hürriyet ve İtilâf Fırkası» kuruldu. 1912 yılındaki parti çatışmaları, siyasî ihtiraslar, orduya geçti. Çıkarlar, rütbeler partiye göre düzenlendi. İttihad ve Terakkicilere karşı olan askerî grup belirdi.
«Halâskâr Zabitan Grubu» da siyasî bir cunta halindeydi. Orduda subaylar, kumandanlar arasında disiplinsizlik, birbirini çekememek, birbirini engellemek çoğalmaktaydı. Meselenin içyüzünü bilmeden alet olunuyordu.
Avrupa’nın muhtelif düşman devletleri saldırmak için fırsat gözetlemekteydiler. Bir yandan maddecilik, din düşmanlığı, bir yandan Masonluk, mason zihniyeti yayılmaktaydı. Hamakat, gaflet ve ihanet iç içe geçmişti.
8 Ekim 1912 Başta İngiliz, Rus ve Fransızlar olmak üzere, bütün Avrupa devletlerinin destek ve kışkırtmasıyle Hıristiyan Balkan Devletleri, topluca harekete geçtiler. Önce ilerleyen Türk Kuvvetlerini gaflet ve ihanet içinde kullananlar, geri çekilme emriyle ve tedbirsizlikle bozguna sürüklediler.
Yabancı düşman devletlerinin, başta İngiltere’nin savaş olmıyacağına dair verdikleri te’minata inanarak veya Türk devletine ihanet ederek, yetişmiş, tecrübeli 120 Türk taburunu harpten önce terhis ettiler.
Düşman karşısında her türlü ikilik, particilik ve bölünmeler içerisine sürüklenen yüksek rütbeli yöneciti kadro, bir kısmı büyük bir gaflet, beceriksizlik, bir kısmı tam bir ihanetle koca Rumeli’yi, Balkanları kaybettirdiler.
Milyonlarca kadın, çoluk-çocuk perişan oldu. Milyonlarca Türk evlâdı şehid edildi. Can, mal, ırz felâkete uğradı. Zulüm ve işkence, gaddar saldırılar, Avrupa’ya fetih yıllarında şefkat ve merhamet, hak ve adâlet dolu Türk evlâtlarının acı kaderi oldu...”
Umarım bu ibretamiz satırları okuyanların hiç değilse bir kısmı Allah için tevbe ederek önlerine, yollarına akıllı ve şuurlu olarak bakarlar. Memleket menfaatini kendi kısır menfaatleri için heba etmezler. Partizanlıktır yüzbinlerce kilometrekare vatan toprağını kaybettiren asıl neden. Evet, Rumeli-i Şâhâne ve hattâ tüm Balkanlar partizanlık yüzünden elimizden çıkmıştır...
Partizanlık öyle bir illettir ki, bir Müslüman bir vazifeye, milletvekilliğine, bakanlığa, müsteşarlığa.....ilh. daha layık, çok daha ehil biri de olsa, hattâ bu öz kardeşi olsa bile partizan “hayır, o değil ben olmalıyım” der.
Partizan “önce ben” der. “Önce partim” bile demez... Partizanın ya da partizanlığın ruhundaki holiganlık, futboldaki gibi kulübe yönelik değil, bizzatihi nefse yöneliktir. Zira parti memleketin menfaati için değil, aslında onun şahsî menfaati için vardır..
ANAP’ta da böyle olmuştu. Ak Parti’de durum farklı değil. Bütün büyük kitle partilerinde durum aynıdır. Şimdiki anamuhalefet partisi CHP’de çok daha azgın bir düzeydedir partizanlık. CHP oldum olası hizipçiler ve partizanlar yetiştirmiştir.
Muhterem okurlarım, partizanlıkla hizmet bir araya gelmez. Hizmet edecekler önce nefis atından inmeliler. Allah için gayretlere dünya menfaati karıştırmak suretiyle kirletmesinler. Bir ibadetin yüzde biri riya olsa yüzde 99’u Allah için olsa kabul olmaz. Bunun gibi Allah için hizmetlere de yüzde birlik menfaat bile karıştırılamaz.
Min gayri haddin mahcuben (haddimiz olmayarak mahcubiyetle) yaptığımız bütün bu uyarılar, bütün bu anlattıklarımız (bazı yorumlara bakarak söylüyorum) idrâk edilemese, anlaşılamasa da sadece ve sadece Allah rızası içindir. Bize hiçbir partiden bir menfaat yok. Allah için çalışanlara ise, duâmız var. Kötü yorumculara da “Allah akıl fikir ihsan eylesin” diye duâ ederiz.
Yazdıklarımız işkembe-i kübradan sallam şeyler değil. İlmî makalelerden, çeşitli kitaplardan alıntılar yaparak zahmetle millî, dinî bir meseleyi anlatmaya çalışıyorum. Ne mecburiyetim var. Partizanlar gibi menfaatime baksam umurumda olur muydu?
Şurda yazmakla ne bekliyorum? Kalemim bir sürü anlayışsızlık duvarına çarpacak ve kalemimle birlikte yüreğim paramparça olup kahrolacağım...
Pışşşıkkkkk. O kadar keriz değilim...
Allah rızası olmasa, Allah’ın va’di hak olduğuna inanmasam bir kelime yazarsam namerd oğlu namerdim.
Yazıyorsam Allah için yazıyorum. Sabrediyorsam Allah için sabrediyorum...
Ne şöhrette gözüm var, ne bu necis dünyanın herhangi bir cürufunda... Bana Allah’ım gerek. Mükâfatım olacaksa ancak O (c.c) verecek inşa’allah. 22 Nisan 2015